Yayın
Günümüzde Türkiye’de futbolcularının varsa eğer hakları, ki şüpheli, bunda Metin Kurt’un yeri inkâar edilemez. ‘70’li yılların başında ardarda şampiyon olan Galatasaray takımının yetenekli açığı, futboluyla beraber futbolcuların sendikal hakları için yaptığı mücadelelerle de geçmiştir Türkiye futbol tarihine. Geç kalmış bir kitap Gladyatör. Vecdi Çıralıoğlu’nun kaleme aldığı kitap Kurt’un hikâyesini, çoklukla onun ağzından anlatıyor. Şimdilerde endüstriyelleşerek iyice cadı kazanına dönen futbol dünyasına bakarken bir el kitabı vazifesi de görecektir. Yeri gelmişken buradan Ivan Ergiç, Cristiano Lucarelli ve Javier Zanetti gibilere de selam edelim.
Nick Cave iyi şarkıcıdır. İlle de iyi bir yazar mıdır? Bunny Munro’nun Ölümü bunun cevabı için ikinci şans. İlk roman Ve Eşek Meleği Gördü’den 20 yıl sonra yayınlanan bu ikinci kitabını Cave turne sırasında ve ilkini göre daha keyifle, rahatça bitirdiğini söylüyor. 2003 Brighton’ında, Cave’in yaşadığı eve yakın mekânlarda geçen kitap, karısı intihar eden ortayaşlı bir çapkın alkoliğin oğluyla yaptığı yolculuğun bir seri katille kesişmesini ele alıyor. Gayet sağlam eleştiriler alan eser, Siren Yayınları’ndan Avi Pardo’nun çevirisiyle çıktı.
Hasbel kader herkes kadar okuyan Karga bünyesinin kolaylıkla 2000’lerin en iyi 10 Türk Romanı listesine dahil edebileceği Meçhul’ün yazarı Gaye Boralıoğlu, nihayet yeni bir roman yazdı; Aksak Ritim. 15 yaşında, cinselliğini keşfetmeye başlayan Çingene kızı Güldane ile 30’larındaki taksi şoförü Halil’in aşkını anlatıyor kitap. Yoksulluk, şehvet, şiddet ve fonda eksilmeyen Roman ritmi...
Sinema
Politik satir. İngiliz mizahı. James Gandolfini. Bu kelimelere sıcak bakıyorsanız “Son yılların en iyi İngiliz komedisi” iddialı sloganıyla elimize gelen In The Loop’u ıskalamak istemeyebilirsiniz. 2005 yılından beri BBC’de İngiliz İçişleri’ni tiye alan seri“The Thick Of It”ten türeyen Armando Iannucci’nin bu ilk uzun metrajı, bir İngiliz bakanın gafının yol açtığı uluslararası karmaşayı ustalıkla ve tabii ki harika bir mizahla ele alıyor. Özellikle Malcolm Foster rolündeki Peter Capaldi’nin yeraldığı her sahne efsaneleşmeyi hakediyor. Çok mu abarttık? Bir görün o zaman.
Bu yıl iki tane de önemli müzikal biopik sinema dünyasına kazandırıldı. İlki, plak şirketi yöneticisi Leonard Chess’in hayatını konu edinen ve Muddy Waters, Howlin Wolf, Chuck Berry ve Etta James gibi isimlerin kariyerlerinde önemli bir rol oynayan plak şirketiyle aynı adı taşıyan Cadillac Records. Chess rolünde Adrien Brody ve Mos Def, Beyonce Knowles gibi isimlerle çok iyi eleştiriler aldı. Diğeri ise gene ‘60’lar müzik dünyasını konu edinen Telstar. Yine biopik mantığıyla çekilen film, James Hicks’in aynı isimli oyunundan uyarlanmış. Oyunda o yılların ünlü şarkıyazarı ve prodüktörü Joe Meek’i başarıyla canlandıran Con O’Neill burada da başrolde. Filmin sürprizleri ise Kevin Spacey ve Gene Vincent rolünde The Libertines’den hatırladığımız Carl Barat. Her iki film de gösterim şansı bulamasa da ülkemizde, ev sinemanıza uygun seçeneklerdir deriz.
Albüm
2000’lere damgasını vuran projelerden LCD Soundsystem. James Murphuy’nin çocuğu, son dönemde yeni işerini heyecanla beklediğimiz az sayıda oluşumdan biri. 2007’deki harika Sound Of Silver’dan sonra yeniden hareketlenme başladı cephelerinde. Önce şık bir Alan Vega coverı “Bye Bayou”yu 45’lik olarak yayınladılar. Albüm ise 2010 Mart’ında. Klasik Rock tınıları içerebilir diyolardı; ee, Murphy’nin post-punk takıntısını da biliyoruz. Sular damlamaya başladı bile...
Lou Barlow’un yeni solosu Goodnight Unknown’u es geçmemeli. Dinosaur Jr. (ki 2005’te yeniden bir araya geleli beri tam gaz devam ediyorlar) ve Sebadoh’la yaklaşık 25 senedir saygın işlere imza atan Barlow, solo kariyerinin de zirvesine çıkıyor bu albümle. Bir önceki, 2005’teki, Emoh sevimli ama pek özenli diyemeyeceğimiz bir işti. Yeni albüm ise yılın en iyilerinden. Melvins’den Dale Crover ve Imaad Wasif’in de katkılarıyla indie camiasının elini güçlendiriyor.
Yeni Massive Attack albümü bir kaç senedir yeni bir Chinese Democracy olma yolundaydı. Durum halen de değişmiş sayılmaz. “LP5” diye bahsedilen 5. albüm şu an 2010 ilk baharına ertelenmiş gözüküyor. Ama bu sefer umutlu olmak için elimizde Splitting The Atom EP’miz var. 4 şarkılık bu mini albümde Elbow’dan Guy Garvey, TV On The Radio’dan Tunje Adebimpe, Martina Topley-Bird ve eski dost Horace Andy’i duyabiliyoruz ki Hope Sandoval ve Damon Albarn’la beraber hepsi albümde yeralması kesinleşmiş kişiler. Bunun dışında Liz Fraser, Mike Patton ve Stephanie Dosen gibilerinin de adı geçiyor. Hatta bir Tom Waits dedikodusu da var ki… İstanbul’u kapı komşusu yapmış dostlarımız bizi daha da bekletmez diye umuyoruz artık.
Son bir kaç senedir iki Yeni Zelandalı ortalığı kasıp kavuruyor. New York’ta geçen ve yarı-otobiyografik diyebileceğimiz hikâyelerini anlatan dizileri 2 sezonuyla da kaçırılmaması gereken Flight of the Conchords’dan bahsediyoruz. Ne de olsa Michel Gondry gibi de bir referansları var. Mizah güçlü bir şekilde ön planda olsa da müzikal yetenekleri tartışılmaz. Dizinin 2. sezon şarkıları da I Told You I Was Freaky adıyla yayınlandı. Daha büyük prodüksiyon şarkılarla günümüzün tüm popüler işleriyle inceden dalgalarını geçiyorlar. İşin kötüsü ağzınıza da takılıyor. Özellikle duygusal rapçiler ve seksi leydilerden bahsediyorsa.
Konser
Adrian Belew alemin kralıdır. Karga müdavimleri zaten bunu iyi bilir. Senelerdir gitarı ve vokaliyle insanlık dışı hareketlerde bulunan Belew’u bir kaç senelik heyecanlı bekleyişten sonra 13 Kasım’da, Adrian Belew Power Trio olarak İstanbul’da izleyebileceğiz. Davulda Eric Slick ve bassta Julie Slick’in yer aldığı üçlü bu yıl haziran ayında da e isimli albümlerini de yayınladı. Belew’i King Crimson’dan bilenler ne kadar önemli bir konser olacağının farkında. Müzisyenliğe yeni merak salmış kardeşlerimize de şiddetle tavsiye ederiz. Keza triolar iyidir… 13 Kasım 2009 - Ghetto
16 Horsepower’ın sesi David Eugene Edwards’ın 2001’den beri ağırlığını verdiği yeni projesi Woven Hand de Kasım ayının önemli konserlerinden. Kısa ömrüne 6 albüm sıkıştıran projeye 2008’den beri grup yakıştırmasını yapabilir ki keza geçen yıl çıkan son albümleri Ten Stones kolektif yazılan ilk işleri. Müziklerinde Alt.Country, folk noir, kızılderili müziği gibi öğelere yer veren grubun referansı sağlam. Her zaman dediğimiz gibi bu tip konserler Babylon’da sohbet saati haline gelebiliyor ama siz yine de bir şansınızı deneyin. 29 Kasım 2009 - Babylon
Sergi
Pis Hikaye, münferit vakalardan kadim acılara, yakın tarihimizin izdüşümlerinden gazete sayfalarında birbiri ardınca akıp giden gündelik haberlere kadar içinden geçmekten bir türlü kurtulamadığımız hassas iklimlerin kimi görünür, kimi gizli izdüşümlerini ele alan işlerden oluşuyor. Abdülkadir Aygan, Şaban Çelen (Kız Şaban), Ceylan Önkol, Uğur Kaymaz, Necdet Adalı, Kenan Evren gibi ya aklımızdan hiç çıkmayan ya da hayal meyal hatırlanan isimler, toplumsal şiddet, nefret ve ayrımcılık kültürü, demokrasi, barış ve eşitlik ülkülerinin içinden çıkamadığı açmazlar, toplumsal hafıza(sızlık), gerçeklik algısı (manipülasyonu) ve farkındalık (yitimi) kafa yorulan konular. Pis Hikaye 23 Ekim – 25 Kasım arası Karaköy’de BM Suma’da görülebilir.
Tiyatro
Dot son yıllarda tiyatroya getirdiği taze kanı yeni bir oyunla sürdürüyor bu sezon. ‘90’ların en önemli teatral hareketlerinden in-yer-face akımının önemli oyunlarından, Mark Ravenhill imzalı Alışveriş & S***ş (Shopping & Fucking) 4 Kasım’da Mısır Apartmanında başlıyor. Tüketim çağında cinsellik, şiddet ve uyuşturucuların ele geçirdiği, ahlaki normların yok olduğu bir kültürü betimleyen oyun, 1996 yılında ilk sahneye konduğunda özellikle cinsellik içeren sahneler izleyenleri şok etmişti. Bu önemli oyunu kaçırmayın diyor, Dot’a da şimdiden ellerinize sağlık diyoruz.