FARMVİLLE KASABASI
Nazlı Kalkan
Yasak ne demektir? Yapılmaması gereken yapıldığı takdirde ceza alacağımız bir şey demektir. Peki, yasak sadece bu mu demektir? Elbette hayır, çünkü yasak aslında yapılması hoşa giden şeydir. Hah ha haaaaa! İşte yasak bu demektir! Çekil önümden göremiyorum! Anne koş, yasak geldi!
Her şey bu acı hayattan bıkmamla başlamıştı. Artık bu koca şehirde bir banka memuresi olarak çalışmak istemiyordum. Bu ışıklar, sesler, insan kalabalığı, gürültüsü, çatırtısı, baş ağrısı…
Hepsinden kurtulmalıydım. Şöyle ufak bir kasabaya yerleşebilirdim. Bir küçük evim olurdu, ekerdim, biçerdim. Üç tavuk, iki de inek… İşte mutluluk bu demek! Hemen arabamla bir keşif gezisine çıkmalıydım.
İki gün dolaştım. En ücra köşelerdeki yollara saptım. Patikalardan, ovalardan geçtim. Yolun başında bir tabela gördüm:
“FARMVİLLE KASABASI.”
Farmville Kasabası mı? Böyle çiftlikli bir yer galiba. Tabelanın gösterdiği yöne doğru gittim. Ve bir tabela daha:
“ONAYLIYOR MUSUNUZ?”
Yani, onaylarım, onaylayabilirim. Şöylece bir bakarım. Durur düşünürüm. Oturur seyrederim.
“HOŞ GELDİNİZ.”
Hoş bulduk. Ben öyle temelli kalmayı düşünmüyorum. Şöyle bir gezeyim de önce. Bu arada kiralar ne kadar burada?
Kira diye bir şey yokmuş. Bir çiftlik… Tarım, hayvancılık, büyükbaş, küçükbaş, uçan, kaçan… Kürek, kazma, saban…
Burada yeni bir yaşantı beni bekliyor olabilirdi. Hayata sıfırdan başlayacaktım.
Yani, tam olarak sıfırdan başlamadım. Bir kap nohut verdiler, evvela onu ekecekmişim. Yağmur vakitlice yağar, nohutlar yerlerini sever, biraz da şansım yaver giderse ürünümü hemen alabilirmişim. Büyük bir şevkle ektim nohutları. Burada zaman çok hızlı ilerliyordu. Hemen filizlendiler, çok geçmeden de nohutlarımı toplamaya koyuldum. Kasaba yönetimi ürettiğin ürünü satmana da yardımcı oluyormuş:
“ARTIK ÜRÜNLER SATILMAYA HAZIR.”
Kasaba yönetiminin bu düşünceli davranışına fazlasıyla minnettardım.
“ONAYLIYOR MUSUNUZ?”
Çok kazançlı bir satıştı. Bir sürü altın kazandım. Altınlarla daha farklı tohumlar aldım. Fasulye, mercimek, şeker pancarı, domates, tütün… Ürettim. Sattım. Tarım işinde çok başarılı oldum. Artık ürettiğimden fazlasını kazanıyordum. Birkaç arazi daha satın aldım. İşler büyüdü, çok da güzel bir ev yaptım. İnsanlar beni tanıyorlardı artık, kısa zamanda birçok komşum oldu. Yan komşum Bay Harringbloom çok kibar ve çalışkan bir beyefendiydi. Bir gün benimle sohbet etmek istedi:
“BAY HARRİNGBLOOM SİZİNLE SOHBET ETMEK İSTİYOR.”
Bay Harringbloom’un bu alakalı davranışından hayli etkilenmiştim.
“ONAYLIYOR MUSUNUZ?”
Tabi ki onayladım. Akşamüzeri uzun uzun sohbet ettik. Buraya gelmeden önce web sayfaları ile ilgili işler yapıyormuş. En son çalıştığı yerde çok para kazanıyormuş. Devlet kararıyla yasaklanan siteler için hazırlanması gereken sayfaları tasarlamakla meşgulmüş. Bir gün hazırlaması gereken “BU SİTE 278.765.372. KARARLA YASAKLANMIŞTIR!” ibaresi yerine “ONYÜZBİNİNCİ YASAKLI SİTENİZ KUTLU OLSUN! ” yazılı bir sayfa hazırladığı ve devletin ciddi kararlarının ciddiyetinden eser bırakmadığı gerekçesiyle işten atılmış. Daha sonra da buraya yerleşmiş. Çok güzel bir çiftliği vardı. Patlıcan tarlarının ekili olduğu alanın ortasına küçük bir domates tarlası yerleştirmişti. Geniş tarlanın etrafı soya fasulyeleriyle çevrilmişti. Tam bir renk cümbüşüydü. Çalışkanlığına ve yaratıcılığına hayran olmuştum. Ondan kısa zamanda çok şey öğrenmiştim. Galiba benimle ilgileniyordu. Sık sık haberleşiyorduk ikimiz için de her şey gayet yolunda gidiyordu. Ürünlerimizi topluyor, satıyor, hayvanlarımızla ilgileniyor, bu huzurlu kasabanın tadını çıkarıyorduk.
Bay Harringbloom geçen zaman içinde nezaketinden ve sevecenliğinden hiçbir şey kaybetmiyordu. Bir gün kapının önünde kendisinden gönderilmiş bir not buldum:
“BAY HARRİNGBLOOM SİZE BİR ŞAMPANYA GÖNDERDİ.”
Onun bu ilgisi her seferinde ilk günkü heyecanımı çağırıyordu.
“ONAYLIYOR MUSUNUZ?”
Farmville Kasabası’ndaki bu garip sorulara alışamamış olmakla birlikte hemen hemen hepsine “Evet,” diyordum. Bütün akşam gönderilen şampanyayı içtim. Şampanyayı fazla kaçırmış olacağım ki; sabaha karşı midemin bulantısıyla uyandım. Tuvaletten geldikten sonra yatak odamın duvarının bir görünüp bir kaybolduğunu fark ettim. Bir bardak su içersem kendime gelebilirdim. Komodinin üzerindeki su bardağına uzandım. Hayır, su bardağı yoktu. Yok yok, vardı. Hayır, şimdi yoktu!
Bozuk bir filmin içindeymiş gibi hissetmek korkunç bir duygudur. Filmin kareleri yer yer kesilir ve görüntü gitgide bulanıklaşır. Etrafımdaki görüntü ve hareketlerimdeki tutukluk bana bu tip bir filmin içine sıkışmış gibi hissettiriyordu. Fakat tüm bunlara rağmen dışarı çıkmayı başarmıştım.
Dışarı çıktığımda gün ağarmıştı. Gün ışığı kasabayı garip bir renge büründürmüştü.
Çiftliğin kapısının önünde garip giysili iki iri yarı adam vardı. Vücut hatları çok keskindi, düz çizgilerle çizilmiştiler. Sanki… Sanki bir bilgisayar oyununun kahramanları gibiydiler. Bana doğru geliyorlardı. Kalın sesli olan benimle konuşmaya başladı:
“Buradan çıkmanız gerekiyor Bayan Nerrumy!”
Nasıl olur burası benim evim. Burayı nasıl terk edebilirdim?
“Artık yasak!”
Bay Harringbloom! O neredeydi şimdi? Desteğine çok ihtiyacım vardı.
“Bay Harringbloom… Yani, Hayrettin Bey çoktan hayatına geri döndü. Bu arada artık gerçek isminizi kullanmanız gerekiyor Nermin Hanım. Biz de gidiyoruz. Oyun bitti!”
Kasabanın dışına doğru attığım her adımın ardında bıraktığım görüntü yok oluyordu. Kalabalık şehrime dönmeden evvel son bir kez anılarıma bakmak için arkamı döndüm. Farmville Kasaba’sının önü dev bir tabelayla kapanmıştı:
“BU SİTE 243.548.594 NO.LU DEVLET KARARIYLA YASAKLANMIŞTIR!!!”
nazlikalkan@gmail.com