Aklı Selim


Kerem Oğuz
Galatasaray'a doğru yürürken Çukurcuma'da bir sahafta kargamecmua'nın Ocak 2009 sayısını görmek hoşuma gitti. "On ay önce Kadıköy'den koyverilen bir martı çığlığı işte bu yakada yankılanıyor hâlâ," diye şiirsel bir ruh haline büründüm önce. Sonra hemen mecmuayı alıp şöyle bir inceledim. Benim yazımın olduğu sayfada diagonel olarak, kırmızı bir rujla yazılmış seni seviyorum yazısı çarpık ve ukala tebessümüme sebep oldu. Sonra diğer sayfalara göz attım. Kerem Erol'un yazısının olduğu sayfada 2-3 yaşlarındaki bir çocuğun karalamaları vardı. Koskoca mecmuada ziyan edecek yeri doğru bilmiş,” dedim içimden. Aferim bebek. Ben bunları düşünürken sahafçı kapıya geldi. Buyrun,” dedi. Ne kadar bu dergi?” dedim. Bir lira,” dedi. Kafamı küçük küçük ve hızlı hızlı sallayıp kapağı çevirdim ve “Bak burada ne yazıyor?” diye sorup, sağ elimin işaret parmağını ücretsiz dağıtılır ibaresini altına tutup yazıyı adamın gözüne gözüne soktum. Ücretsiz dağıtılmış, o işi bitmiş,” dedi. Artık bu mecmuanın arşivci için ya da meraklısı için marjinal değeri var,” dedi. Mecmuayı tehtid edici bir silaha çevirmek için elimde rulo yaptım, “Kardeşim dedim, sen para kazanasın diye yazmıyoruz biz,” dedim. Adamın yüzü ciddileşti birden. Tam afalladığı o anda “Satamazsın! dedim. Satarım,” dedi. Sattırmam ülenn,” dedim, Satmak yasak!
 
Vayy,” dedim kendime. Adama ne biçim yasak koydum. Ama yasağı uygulayacak bir yaptırım gücüm yoktu. Elimdeki Ocak sayısı ile yokuş aşağı koşsam beni tutamazdı ama elinde başka mecmular da olabilirdi, zamanla eline başka mecmualar da geçebilirdi. Bu sorunu tümden çözmek için yasağımda ısrarcı olmalıydım. Arkadaşım al sen o mecmuayı git haydi, akşam akşam beni uğraştırma, zaten tansiyon hastasıyım,” dedi. Ben de akıl hastasıyım,” dedim. Satmayacaksın, söz ver,” dedim. Tamam söz,” dedi. Yemin et lan,” dedim. Yemin de etti. İşte o yasağı tanıdığı anda kendimi çok güçlü hisettim. İki elimi arkada bağlayıp “Buralarda başka arkadaşların var mı böyle mecmuayı satmaya çalışan? diye sordum.

Sanıyorum ki yemin ettikten sonra gideceğimi düşünüp zorunlu bir sükut havası veren adam, benim orayı terk etmemem sebebiyle birden bire asabiyetini koyverdi. Başka sahaflar da var ama sen onlara gitme bence,” dedi sinirli sinirli. Neden? dedim. S.kerler seni,” dedi. Tam da otoritemi kabul ettirmiş olmanın sarhoşuğunu yaşarken birden bire karşılaştığım bu dikbaşlılık beni derinden etkiledi. Anlaşılan biraz kaba kuvvet kullanmadan bu iş çözülmeyecekti. Belimden silahımı alır gibi bir hareketle cep telefonumu çıkardım. Sen,” dedim, Bizi tanımıyorsun,” dedim. Telefon rehberimde Kargabarı bulurken nefesimi burnumdan sesli şekilde verip tekinsiz bir vücut dili çiziyordum. Kargalara bulaşmayacaktın,” dedim. Kargalar çünkü... dedim ...birbirlerine çok bağlıdırlar.”

***
Telefonumla birlikte bir kamyonet dolusu mecmua yazarı yarım saat içinde olay yerinde bitti. Ellerinde aynı tornadan çıktığı belli sopalar vardı. Mecmuanın görsel tasarımcısı, Türkiye'nin, sayısı bir elin parmaklarını geçmez retouchcılarindan birisi olan Peri, kamyonet daha durmadan kasadan atlayıp “Sat-tır-maam,” diye bağırarak sahafın üstüne doğru hücum etti. Tabii bu yarım saat boyunca sahaf da boş durmamış, civardaki arkadaşlarını çağırmıştı. Yine de sahafspor, bir kamyonet dolusu eli sopalı Kadıköylü beklemedikleri için şoka girmiş gibilerdi. Peri'nin sopasını yakalayıp onu durdurdum. Bu arada mecmua ekibi kamyonetten tahliye olmuştu. En dikkat çekici olan kişi uzun zaman sonra hastaneden çıkıp aramıza katılan Viktordu. Sakin psikopat tavrı ile sopasını okşarken sanki yıllardır bu anı bekliyor gibi duruyordu. Sopranosda oynuyormuş gibi Latin adımlarla yanımıza gelip “Sahaf hangisi?” dedi. Gösterdim. Boğazdan gelen kısık bir sesle Mecmuayı sattırmayız,” dedi. Ama malın marjinel olarak... falan diyecek oldu sahaf, “Sus ulan! diye bağırdı Peri. Tabii boynumuz kıldan ince,” diyerek başını eğdi sonunda sahaf. Diğerleri de Kadıköyün akli selim gücüne karşı boyun eğdiler. Taksim temiz hacı,” dedim Viktora. Kadıköy zaten bizim. Fakat elimizde bu güç varken başka şeyleri de yasaklayasak ya,” dedim. Ne gibi? dedi. Meselaaaa,” dedim... can simiti olan kızlara düşük bel giymeyi yasaklasak? Fikrim mecmua yazarlarından birisinin çok hoşuna gitmiş olmalı ki sopasını kaldırıp GROOOOOHHHH diye bağırdı ork gibi. Sonra bir başkası bağırdı. Sonra kendimizden geçip sopalarımızı kaldırıp kurt gibi uluduk, vampir gibi tısladık. Artık en sevgi dolu, en akla yatkın yasaklar hep bizden sorulacaktı. 
info@kargamecmua.org