SHEFFIELD’İN BAĞRINDAN: RİCHARD HAWLEY
Utkan Çınar
Müzik nasıl dinlenir bilmem. Barda mı? Konserde mi? Kulaklıkla mı? CD’den mi? Bilgisayardan mı? Efendim bendeniz yeni yetme zamanlarımda ışıkları kapatırdım. Aslınmda olsaydı bir burgulu abajur, loş şöyle. Lou Reed’in Berlin’ini dinlerdim öyle. Morphine belki, The Night. Zamanın en büyük zevkiydi benim için. Hele bir de sonbahar arifesiyse. Televizyon yok, bilgisayarın fan sesi yok. Tüm paramı döktüğüm bir CD player ve ucuza kapatılmış eski bir Pioneer. Sonra bu teknolojiler çıktı, işin büyüsü bozuldu. Zaten evde artık tercihan House veya In Treatment gibi bir dizi eşliğinde mümkünse uyumaya çalışan bir nesil haline geldik ya, bir kendimize gelsek artık.
Anlaşıldı ki var serde melankoliklik, ki kelime yapısı da zaten bağımlı bünyelere su serpiyor. Bu bağımlılığa yabancı olmayanlardan Richard Hawley’den ilk duyduğum albüm Lowedges sanki 2000’lerin bu boşluğunu doldurmak için zamandışı bir yerden geliyordu. Sonra Coles Corner çıktı. İyice yarıldık. Ve sevindik ki dikkat de çekmiş bu.
Arctic Monkeys ile beraber, ki Arctic’çilerle beraber Bad Woman ismiyle pek başarılı bir ortaklığı da vardır, Sheffield camiasının son yıllardaki hareketliliğinin en nezih sesi haline geldi Hawley. Haa, genç de değil birader. ‘90’ları Pulp ve Robbie Williams’ın turne gitaristliği yaparak geçiren bir emekçi. Narkotiklerle ve alkol ile geçen bu dönemden sonra Pulp’tan Jarvis Cocker ve Steve Mackey’in desteğiyle 2000’de başladı solo çalışmalarına. Önce Late Night Final 2001’de, sonra da Lowedges 2003’te mantıklı bir şüphe olmaksızın baştacı edildi. 2006’da Coles Corner’la Mercury’i bile alıyordu. Hatta o yıl ödülü alan Alex Turner’ın ünlü lafıdır: “Biri 999’u arasın, Richard Hawley soyuldu.” 2007’deki Lady’s Bridge listelerde en yukarıya tırmansa da, haliyle bizi çok memnun etmedi. Ama önce Elbow’la “The Fix”, şimdi de Truelove’s Gutter’la affetmetsek olmazdı. 10 dakikalık şarkılar, kristal organ, waterphone gibi bir dolu enstrüman. Baştan sona duraklamadan dinleniyor. Kendinize yapın bu güzelliği. (Evet insanın sevdiği müzikler hakkında “cool” yazı yazması mümkün değil.)
Burada albüm isimlerinden bahsetmeden de geçmemeli. Ufak bir Sheffield gezisi yapmak için birebir. Late Night Final, Sheffield News satan çocukların bağrışı. Lowedges, şehirdışında bir ortam. Cole’s Corner, şehir merkezinde flört eden çiftlerin buluştuğu bir köşebaşı. Lady’s Bridge, 1485’te yapılan ve Don nehrinden geçişi sağlayan kentin en eski köprüsü. Truelove’s Gutter ise 18. yy’den hancı Thomas Truelove’un çöp boşaltmak için kullandığı bir kanal. İngiltere’ye gidince gezecek bir yer daha.
Hastası olduğum Coles Corner’dan farklı Truelove’s Gutter (“The Ocean”a selam çakan “Open Up Your Door”u saymazsak). Hatta daha da haddimi aşarsam Coles Corner’da yarattığı, belki yer yer yapay atmosfer bunda yok. Limitleri zorluyor burada ve iyi de yapıyor. Çünkü Hawley’nin bir atmosfere ihtiyacı yok. Onu kendi yaratıyor bu albümde. O sadece Mark Lanegan ve kendisinin sahip olduğu sesle. Dürüst olalım, ihtiyacımız vardı buna. Eskiler zamane vokallerini, hissiyatlarını övüp seni aşağılamaya çalışabilirler. Senin de cevabın var bunlara. Ama aslen siktiri çekme vaktin geldi bile…
Ödüllü Sorular: Hem Sheffield Wednesday forması giymiş hem de İngiltere’de kırkbeşlik listelerine girmiş bir şarkısı olan futbolcuyu veya hem Wednesday forması giymiş hem de Dünya Kupası’nda gol atmış 3 futbolcuyu aşağıdaki adrese ilk yollayan kişilere, Karga’da bir bira (arjantin) benden. Aralık’a kalmasın.