Az olsun özüm olsun…
Tuğçe Ulugün Tuna
Kendimi, bedenimde dinlemeye başladığımda, geceleri belirli saatlerde Başkent’te elektirikler kesilir, babamın gitarına eşlik etmeye çalışır, annemle kıyafet halleylerimi konuşurdum. Şurası şuradan geçsin buraya bağlansın, orası da aşağıda sarksın. ‘80’lerin vatkalı kıyafetleri arasında kız kardeşim yeni doğmuştu, onu izlerdim. Yumuşaktı, sadece şefkat ile koklarsan saçlarının kokusunu duyardın. Dans etmeye o yıllarda sahne üzerinde de başlamıştım.Elektirik kesintileri yerini meltem esintilerine bıraktığında ise yürüyebilmekten içimin, midemin dalağımın hareketini nasıl da mutlulukla kucakladığımı hatırlıyorum. Önce eyleme geçebilme şansı ve sonra özgürlüğü müthiş bir haz yaratıyordu.
‘90’ların başında ayaklarımın ötekileşmesi için gönüllü rıza gösterdiğim, bir dönem çok önemsediğim koşullardan uzaklaşma kararım, ayaklarımın kendi olmasına alan yarattığımda, parmak boğumlarımın öteki koşul yüzünden kesilmeyeceğine bir daha izin vermeyeceğimi bilebilmem topuğumdan kaşlarıma, meltemin akışını sağlıyordu. Beden benim bedenimdi. Araç-alan-kolaylaştırıcı kendim olmuştum.
Sadece olmak, sade olmak istiyordum. Evren içimden geçsin, zaman aksın gitsin, aksın gitsin.
Kale burçlarına çıktığımda, nefesimi tutup hayır dediğimde, o tutulan nefesin, bir başkasına verilince…
Yapraklar dökülürken ve ıslak solucanlar oradan buraya geçerken yürümeye devam ettiğim zamanlarda kendi köprümün diğer bedenlere köprü olabileceğini anlamıştım. 001-002-003=7-12-5-4
En başından konuşmaya ihtiyaç duymadan, her zamanki iletişimin ötesinde başka bir yerden rehberlik, bedensel arkadaşlık yapmaya, bedenleri okumaya niyetlendim.
2003, bedenimde beden üretince. Her an, olması gerektiği kadar ve olması gerektiği gibi bir yapılanmayı izlemeye başladım. Oluşa odaklandım.
İçimden dışarı çıkan o beden, kendi süzgeçim.
Saçlarımı kestikçe, bedenleri okumaya, derinleşmeye devam ettim. Bunu zevk, arayış ve iş olarak yapmaya özen gösterdim. Hayatımı kaplasın, zamanım böyle geçsin istedim.
Öyle veya böyle, orada veya burada, dengeli veya dengesiz ortamlarda. Okulda, hastanede, tarlada, hapisanede, parkta, bakımevinde, evde…
Farkındalık dışarıdan anladığım “şey” olmadı benim için, ama kendi üzerimden öteki bedenlere yanaştığım, iliştiğim şey oldu.
Dönüşmeye dönüşüme “ara alan” oldu farkındalık.
Farklı fiziksel veya zihinsel koşulları olsun, göreceli doğru ve yanlışları olsun, kucak dolu iyilikleri veya kutular dolusu kötülükleri olsun, bedenimin içinden ötekine iletişim kurmak, onu beden odağı ile özüne yakınlaştırabilmeye rehber olmak iyi geliyor.
Bedeni olan her kütle ile ilişebilmek benliğime, kendime iyi geliyor. Arayışıma.
Başka bir yaşam alanı mümkün. Bedenimin üstünde hiçbir şey yok.
Bu hikâye;
oldukça sade,
durağan
hayatın tüm hızını atmış,
herkesin kendisinden bir şey bulup, “Ah evet,” diyebileceği,
oldukça uzun mu uzun, kısa mı kısa bir hikâye olmayı tercih etti. info@kargamecmua.org