Kontrol Toplumu, Güvencesizlik ve Güvenlik Ruhunun Efendileri


Engin Sustam

Gilles Deleuze, Pourparlers (Müzakereler) adlı kitabının “Kontrol Toplumları Üzerine Son Söz” bölümünde, disiplin toplumu meselesinin 18. ve 19. yy yerleştiğini ve 20. yüzyılda da en yüksek aşamasına ulaştığını belirtir. Bu durum kişinin sürekli bir kapalı alandan diğerine geçişini organize etmekteydi (okuldan hastahaneye, oradan orduya ya da aile içine...). Foucault’nun ideal bir kapalı alan projesi olarak fabrika (aynı zamanda hapishane) içindeki durumu analiz ettiğini biliyoruz ama Deleuze’ün de dediği gibi Foucault bunun disiplin toplumuna ait olduğunu ve geçici olduğunu biliyordu. Çünkü 21. yy’daki toplumsal formasyon başka ipuçları vermektedir: moda, tüketim, aşırı üretim, hizmet sektörü, krizler, arzuların karşılanması, makinasal düzenlemeler vs. gibi bir marketing toplumunun alanlarıdır bunlar.

Hayatı yönetmek, ölüm hakkında karar vermek, bir toplumdan diğer topluma geçmek; disiplin toplumunun krizi de burada yatıyor. Genel bir krizin içinde olmakla ilişkili olan bu durum, kapalı alanların krizidir. Bu durumu biyopolitikanın istekler ve özgürlükler üzerinden denetimi sağlamak için coğrafik hapishane yaratması olarak kabul edebiliriz. Haliyle önümüzde insanların tüketim, arzu, yeme-içme biçimlerini izleyen, gözetleyen, kontrol eden bir siyasal makine bulunmaktadır. Bunlar, baştan beri ele aldığımız gösteri toplumu ve tüketim toplumu ilişkileri içinde beliren, denetim toplumunun analizi ve hatta İmparatorluk tartışması için belirleyici olgulardır. Modern zamanın krizinden bahsediyoruz. Deleuze, fabrikanın, hapishanenin, ailenin yeniden kurulmasıyla ilgili olan şeylerin şu an için bittiğini belirterek, yeni yerleşim güçlerinin kapıyı çalana kadar onların yıkımlarını yönetmek ve insanlarla ilgilenmek için disiplin toplumundan kontrol toplumuna geçişi okumamıza fırsat sunmaktadır. “Kontrol” (denetim) Foucault’nun da bildiği, Burroughs’un yeni canavarı adlandırmak için önerdiği isimdir. Bu durum artık özgür alanlarda oluşturulmuş “ultra hızlı” kontrol biçimleridir. Deleuze bunun için; hangi rejim iyidir, hangisi kötüdür diye sormanın esprisinin olmadığını belirtir. Çünkü iki toplumsal yapıda birbirini tamamlar ya da birbirinin üzerinedir. Ve içlerinden her biri özgürlük ile köleliği çarpıştırır. Zaten kapitalizm, disiplinin her şeyini atmamıştır, hatta kapmış ve geliştirmiştir diyebiliriz. Deleuze’e göre kapalı alanlar örnek modeller oluşturur. Kontrol toplumu değişkendir ve bir numara gibi sürekli sıfırdan başlanıyormuşçasına ortak bir dilin oluşturulduğu analojik bir durum söz konusudur. Haliyle kontrol biçimsiz gibi olan değişkendir. Sağlığın tedavisinden, hangi ortopedik terlik, gözlük, diş fırçası kullanılacağına kadar her alanın tüketim dahilinde kontrolü, bu yeni dönemin özelliklerinden birisidir. Bir işletme gibi hareket eden ve bilgi sürecini işleyen işlemler söz konusudur. Deleuze de fabrika ve işletme modelini örnek verir: fabrika size ücretinizi önceden belirleyerek vermektedir ve bir üretim vücudunun devamı olarak sürekli eşantiyon (armağan) verir. Fakat bu eşantiyon, üreticinin mal almaya yönelik bir tüketici olması için yapılan özendirme teknikleridir. İşletme ise (en azından günümüzde) fiyatları vergiye bağlar, önceden belirlenmiş net bir maaşı yoktur. Ve girişimi, teşebbüsü, arzuları teşvik eder, kişiliklere gaz verir. Reklam ve motivasyon günümüzde önemli işaretlerdir, bunlara baktığımızda işletmeyi evi gibi benimseyen işçi kitle modellerinin çıktığını görüyoruz. Artık Marx’ın makinalara zarar veren ve onu ele geçirmek isteyen işçisinden çok, yapılan malla duygulanım yaşayan bir kontrollü bilgisel proleterya, işçi modeli söz konusudur. Böylelikle sürekli bir kontrol içinde olanlar işletmenin özgür bireyleri olarak modern yaşama da şekil verirler. Çünkü yeni işletmelerde ne patronlar eski sert patronlardır ne de işçiler eski işçilerdir. Özgür patron, arkadaş patron modeli daha güncelleşmiştir.

Deleuze’a göre disiplin toplumlarının iki kutbu vardır: Bireyi gösteren işaret ve durumunu kitle içinde işaret eden küçük sicil sayıları / numaraları. Ve disiplin, aykırılık barındırmayan bu ikisi arasında yoğun ve tekil bir biçimde vücudun her azasını model alan, kendi kendine çalışan, bireyleştirmeyi kendi vücuduna içeren durumu görür. Ama kontrol toplumlarında tersine, bir işaret ve sayı belirlenimi yoktur (hatta kodların kırılması söz konusudur), şifrelerden –belki de sonsuzca numaralardan- oluşur, geçiş kelimesi olan bir şifre söz konusudur. Haliyle disiplin toplumları emir kipleriyle oluşur. Ama kontrol toplumları şifrelerle hareket eder. Bireyler dividual’e (genelin içinde diğerlerinden bölünmüş, ayrılmış olan) dönüşmüştür. Bundan dolayı Deleuze, iki toplum arasındaki farkı belki de en iyi belirleyenin para olduğunu söyler. Disiplin toplumunda para kapalı mekânların dili olurken, kontrol toplumunda değiş-tokuş, şifre gibi şekil değiştiren mübadeleye girişir. Eski ve yaşlı parasal girişimi Deleuze, “köstebek” (yer altı ve kapalı alan imgesi) olarak ele alırken, kontrol toplumunu “yılan” (açık alan ve kaygan zemin) olarak yorumlamaktadır. Disiplin toplumu insanı, kesik bir enerjinin üreticisidir ve disipliner köstebek yuvalarında buluşur, fakat kontrol toplumu insanı, dalgalanmacı bir yapıya sahiptir ve bir yılanın sonsuz dalgalanmaları içindedir (borsa ve spekülatörler). Disiplin toplumunun aynı zamanda enerji makinalarına sahip ekipmanları vardır; pasif haldeki fiziksel enerjiler (entropi) ve aktif halde ki sabotaj tehlikesi için, bunlar bulundurulur. Kontrol toplumlarının kendisi ise, üç tip makine barındırır: enformatik makinalar, bilgisayarlar, aktif haldeki tehlikeli virüs girişleri. Aslında bu durum kapitalizmin değişime uğradığını gösterir. 19. yy kapitalizmi toprağa bağlı emek üretimini buradan kuran ve kapalı alanlara dair konuşan bir toplum modelini sunuyordu. 20. yy kapitalizmi bu durumu tümden yok etmeden endüstrileşmeyle beraber yine kapalı alanlara dair konuşmaktaydı. 20. yy’ın sonu itibari ile kapitalizmin yeni halinde, “aşırı-üretim” modelleri sunan bir enformasyon dönemi söz konusudur. Zaten, Deleuze’ün metninde üzerinde durduğu ve sorunsallaştırdığı aslında budur: Hizmetin satılığa çıkarıldığı, karşılığında hareketler alınıp ürün, kazanç, kâr, değer pragmatiğinin işlendiği, aynı şekilde verilerle toplumun gözetlendiği ve karşılığında bir şeylerin sunulduğu bir toplumsal ekonominin durumu. Her yerde alışveriş vardır. Fabrika yerine firmaların ve işletmelerin olduğu Marketing toplumu. Sanatın bile, piyasanın dolayımına girdiği ve bankaların açık devir daimine maruz kaldığı, kapalı alanları terk ettiği bir toplum. En iyi eserlerin bankaların ya da şirketlerin kültür merkezlerinde korunması ve oluşması boşuna değildir.

Kontrol toplumları içinde bilgisayar verileri ile hareket eden yeni kodlanmış kişilikler ortaya çıkar. Félix Guattari burada kişisel elektronik bir karttan bahseder: Bu kart engelleri kaldırıcı gücü olan, herkesin sokağını, semtini terk edeceği bilgisayar destekli evrensel bir durumu imlemektedir. Enformatik teknolojiyle çalışan gündelik hayat programı gibi işleyen bir karttır bu. Bu kart daha bir şeylerin başlangıcı da olsa herhangi bir saat ya da günde parazit yapacak herkesin durumunu, konumunu belirleyen çitleri ve engelleri aşan bir socio-technique oluşumu ortaya çıkarmaktadır. Bütün toplumun hapis rejimleri içinde konumlandığı ufak suçların dahi anında bulunduğu elektronik kolyelerin işlerlik kazandığı bir toplum. Okul teknikleri de değişmektedir. Bu durum yeni öğrenimlerde işveren mantığının başlaması demektir. Hastanelerde de durum doktorun hastayı bir madde gibi ele almasından kaynaklı olacaktır. 21.yy’ın bu yeni biyopolitik üretimi, aşırı-üretim, tüketim modelleri üzerinden hayatımızı analiz eden, rüyalarımıza giren bir toplumsal teşhir modeli ortaya çıkarmaktadır. Bu toplumsal formasyon içinde sendikalar ve sivil toplum örgütlerinin hiçbir esprisi yoktur artık. Sosyal devletin krizi içinde kamu harcamalarının azalışı ve çöküşü sendikaların da geçersizliği haline gelmektedir. Çünkü iktidar ve kapitalizm işçi sınıfını kapitalist yapmak için uğraşmaktadır. Sivil toplum öyle ise devletle soyut bir sözleşme yapmış, devlet ile toplum arasında denge sağlayan bir arabulucu gibidir. Althusser’in bir zamanlar öğretmenler için söylediği; devletin egemenliğini kişiliklere empoze eden, devam ettiren ve öğrenciyi disipline eden DİA’lar (Devletin İdeolojik Aygıtları) oldukları söylemi, bugün de sivil toplum için işleyebilir gibi görünüyor. Neticede kapitalizm kendine ait bir formasyon oluşturuyor. Dolayısıyla devlet yapıları dünün muhalif duran sistematiklerini bugün kontrol toplumu dolayımında kurulacak dengeler için kullanabiliyor. Bundan dolayı, transnasyonel sermaye hareketlerinin işlerlik kazandığı, imparatorluğun vücut bulduğu, egemenlik anlayışlarının değiştiği, iletişim ve hizmet sektörünün başat olduğu ve aslında bütün topluma yayıldığı, denetimin olduğu yeni disiplinden bahsederken uygulanıma geçen bir toplumsal projeden söz edebiliriz. Her şey artık simülasyonların olduğu aşırı üretim alanlarına girmiştir. Ve toplum kendi kendine işleyen bir iletişim sistemi ahlakını sistematikleştirmektedir. Ama bu safhada Deleuze’ün de dediği gibi: “kaygılanmanın ya da umut etmenin yeri yok ama yeni silahlar aramanın yeridir.” Çünkü “bir yılanın halkaları bir köstebeğin deliklerinden hâlâ, çok daha karışık.

Kamusal alanların çözülmesi ve giriftli hale gelişi, kaygının, güvensizliğin, prekeryanın ve korkunun daha çok belirginleştiği megalopol toplumunun “hayduti” bir rahatsızlığı barındırması, sistemin denetimi güçlendirmesine olanak sağlamıştır. Keza isyanlar arttıkça denetim çoğalmakta, toplum sürekli bir biçimde kendi döngüsü içinde yeniden düzenlenmektedir. İktidarın, tüm hayatı kapsayan biyopolitik kontrasyonu, risk ilişkilerini sağaltarak bütün bir demokrasiyi ve hümanist anlayışları sorunlu yapmıştır. Bu gündelik hayatın riskinden toplumsal hayatın riskine kadar her şeyin dağınıklığına ilişkindir. Göçmenlerin, devletsiz toplumların, azınlıkların ve yabancı işçilerin hiçbir hakkının olmadığı küresel diaspora içinde yeni siyasal baskı aygıtı olan biyopolitik denetimsellik, risk toplumunun aynası içinde yeniden oluşturulmakta, her şey kaçınılmaz olarak “terörize” edilmekte, savaşın küresel tahakkümü birilerinin özgürlüğü adına diğerlerinin özgürlüklerini yok saymakta ve arzularından feraget eden parçalanmış öznelerin ruhu içindeki tekillikler ve herkes “terörist” ve suçlu aygıtlaşmasının içine yerleştirilmektedir. enginsustam@hotmail.fr