“Nefesle ihtimal gelir.”
Noir
“Queer politika özgürlükle ilgiliyse, nefes alma özgürlüğü anlamına gelir.” - Sara Ahmed
Küçüklüğümden beri zor nefes alan bir çocuktum. Canım sıkılır, dünyayı idrak etsem dünya beni idrak edemez, nefesim dar gelirdi. Sülalede bana “Soğuk nevale”, derlerdi. Haklılardı üşürdüm doğrusu. Kan bağı belki yeterli geliyordu onlara, ben fokurdayamazdım aynı kazanın içinde. Bir tuhaf çocuktum, derdim neydi belli değildi. Kız mıydım oğlan mıydım o da belli değildi.
Nefes dar gele gele, beden ve ev dar gele gele, bir hız açtım uçtum kanatlarımı. Uzak evlere, farklı deneyimlere yelken açtım, Oh mis, birey olmak ne şahaneydi. Geçim zordu, hasta olunca bakan yoktu, başına iş gelse kime sığınacağın belli değildi. E ne de olsa gençtim, akıl başa gelecekti, “aileye olan ihtiyacımız” kafaya dank edecekti. Olsundu. Özgürlük şahaneydi, hesap verecek merci kalmamıştı.
Böyle ne kadar yüzdüm boşlukta tam kesemiyorum. Nasıl kudretlendim, nasıl öğrendim su içer gibi hayatı ve aç kalmamak için yedim onca çeri çöpü. Ama genç insanların özgürleşmesini, uçmasını gönülden desteklerken bu kadar hırpalanmadan ve üşümeden de olabileceğini, nefesin kudretini ve ilmek ilmek örülen kabile örgüsünü yani kimi ihtimallerin varlığını anlatmak istiyorum.
Galiba benim nefesim ilk derin bir oh ile kadim yol arkadaşım Ufuk ile açıldı. Ona bir not yazıp evinin bir köşesine sakladığımı hatırlıyorum: “bağ istiyorum kördüğüm değil.” Muska gibi minnacık, nereye saklayıp adak yaktıysam. O da farenin saklandığı deliğin başına bir sürü çeşit peyniri bırakıp gitti. Karşılıklı gülüp nefes aldık. Sadeliğin, dostluğun ve queer bir aşkın ilk sağlam düğümleridir. Esnek ipliklerle kabileye neşe topağı Yağmur, ani parlamalarıyla bir genç şövalye Ecem, gürbüz sesiyle biraderin hası Ali, zerafetiyle bilgeliğiyle Sema (Transesim benim!), karanlıkta birbirimizi çok iyi görebildiğimiz Begüm, yaramazlığıyla, haşarılığıyla, bıçkınlığıyla nice dost, nice yatak arkadaşı, dans arkadaşı, adına ne derseniz deyin girmiştir… Tüyünden, nazından, pençesinden çektiğim arızanın dibi Butch kedim Şorri var tabii bir de!
Düğümlerin bazıları açılır, bir dost uzak diyarlara yerleşir, biri toprağın altına saklanır, diğeri aşkın ihtirasını kadim dostluktan daha yeğ bulur gider… Çözülmeler olur. Üzülürsün, ağlarsın, yas tutarsın, döne döne değişirsin, değiştirirsin ipliklerin ince yerlerini. Yeni düğümler eklenir. İpler esnedikçe ihtimaller artar.
Hasta olunca çorba yapılır, ağlarken sarılınılır, delirdim mi diye korktuğunuzda “Aman canım, delirsen n’olacak ki?” denilir, çocuğunuza bakılır, kediniz sevilir, köpeğinizle dolaşılınır, çiçekleriniz sulanır, uyuyakaldığınızda üstünüz örtülür, aşk acısı çektiğinizde önünüze en sevdiğiniz yemek konur, beş parasızken sırf siz azıcık daha mutlu olun diye o fetiş şapka gidip alınır, bir hafta tarhana içilir, nefesiniz açılır, nefesiniz açılır.
Bu temas ve şefkat tanıdık geldi mi bazılarınıza? Anneden bildiğimiz şeyler mi bu? Peki Anne on kaplan gücünde bir canavar, ha bire tek kişi ise bildiğimiz ailede bu ayar? Tüm bunda bir yanlışlık var.
Annenin kucağından alsak bu ipekten ince demirden sağlam bağları, doğurduk diye değil, seviştik diye değil, ölümsüz aşkı bulduk diye değil, sadece bizim oldu diye değil, dokumak istediğimiz için dokusak? Bağları örsek, sevsek, bağlansak?
İnanın ki heteronormatif romantik aşk, size koşulsuz sevgi ve sonsuz ihtimaller vermez. Evlenirsiniz, çocuğunuz olur. Üç beş güzel seneniz olur iyi ihtimalle. Olmanız gereken kadın ve adamla bir kafese sıkışır, yeni nefes darlığı mekânları oluşturursunuz.
Bağları oluşturan kiminle seks yaptığınız yada kiminle ürediğinizi aştığında ne olur? Ben sadece ihtimallerden birini söyleyebilirim:
Bir direniş olarak dostluk olur.
Bu minyatür yazı nefes almamı devrimci bir ihtimal haline getiren kabilemin tüm dostlarına teşekkürümdür. gulkanoir@icloud.com