Silkin, Kendine Gel, Düşün, Dans Et Meat Beat Manifesto - %99


Murat MRT Seçkin

Şöyle kalkıp şehrin içinde koşmaya başlamak ve vitrinlere, banklara hatta kenarda takılan insanlara zarar vererek ilerlemek mi geliyor içinizden? Kendi kişisel isyanınızı çıkartıp, yolun sonuna ulaştığınızda çığlık çığlığa bağırmak mı istiyorsunuz? Tüm güneşli havalara rağmen aldığınız haberler, tepkiler, sohbetler sizi içinden çıkılmaz bir griliğe mi yüklüyor? O zaman müzik dinlediğiniz aygıt her ne ise onun içine hemen Meat Beat Manifesto %99’u koymalısınız. Çünkü bu albüm başlangıcından sonuna, umutsuzluğun asabiyete, asabiyetin de kişisel anarşi ve yıkıma dönüştüğü kısa-uzun marşlar ile dolu.

1.
Punk’ın yetmişlerde yarattığı “ben de yapabilirim” algısını doksanlarda bana aşılayan ses insanlarından biri Jack Dangers oldu. Armed Audio Warfare (1989) isimli ilk albümlerinde dub ve hip-hop’a gürültülü göz kırpmalar ya da öpücükler gönderen Dangers, hemen arkasından remix ve elden geçirilmiş şarkılardan oluşan mini albüm Storm The Studio (1989) ile Meat Beat Manifesto (MBM) olarak bizleri az çok neler beklediğine dair bilgilendirmişti zaten. Dangers ekibe giren çıkan dostları ile beraber bambaşka bir sample ya da kes yapıştır müziğinin kapısını araladı. İşte burada da o dönem bu albümleri dinleyen bazı insanların ses, bant, radyo kayıtları, konuşmalar, filmlerden alıntılamalar ile nasıl müzik yapılabileceği konusunda heyecanlanmasına neden oldu. Bunlardan biri de bendim. Bilgisayar programları ve wave editörler ile geçen ve hiç iddiası olmayan ses denemelerimde ilk duymak veya hissetmek istediğim hissiyat tam da Storm The Studio albümündeki “Strap Down” versiyonları idi. Sertleştirilmiş funk davullar, asabi, konuşkan bir vokal, bilim-kurgu filmlerinden apartılmış, döndükçe dönen hipnotik sesler. Tabii ki o zamanlar bu adamların birçok işi analog yaptığını bilmeyerek basit PC’lerimizde Acid kullanarak işi çözmeye çalışıyorduk. İşin ilginci bu uğraşıların o kadar kolay olmadığını görmek beni bu işlerden uzaklaştırmak yerine Jack Dangers ve MBM’e olan saygımı arttırdı.

Sonrasında (bana göre) DJ Shadow, Cam veya Krush gibi (bazen) sert karakterli pikap adamları ile U.N.K.L.E. gibi projeleri etkilediğine inandığım bu örgü, zamanla hip-hop tabanından uzaklaşıp daha bir tekno sularında yüzmeye başladı. Ancak anlaşılan o ki Jack Dangers tıpkı diğer projelerinde olduğu gibi dub türünün akışkanlığından hiç bir zaman vazgeçmedi. Sample tekniğinin yarattığı geniş mecrada bir ses bulamacı yaratabilecekken oldukça minimal ama gerginliği sürekli kenarda tutan işler yaptı.

Dumanlanmış ya da LSD’nin karmaşık dünyasına dahil olmuş bilinçler için belki bilerek belki bilmeyerek fon müziği oluşturan ekip aynı zamanda Consolidated ve Disposible Heroes of Hiphoprisy gibi döneminin sivri siyasi söylemleri olan ekipler ile de dirsek temasını hiç kaybetmemiş. MBM ve özellikle Jack Dangers’ın gözüne gözüne soktuğu bir siyasi söylemi olmamasının nedeni bu tutku ve duygularını seslere ve özellikle de remikslere yansıtabilmelerindeki başarıdandır. İşte bu noktada halen bir şeyler yayınlamaya aralıklarla devam eden bu mühim grubun ilk paragraftaki üçüncü albümüne geliyoruz. Bu yazının konusu Meat Beat Manifesto değil 99% albümüdür.

2.
Delicesine dans edip, eğlenceyi kenara bırakmadığın kapalı bir komünde yaşayan insanlar olduğunu düşün. Dışarıya izole ve neredeyse hedonist bir yaşamın içinde, elektronik ritmler ile kullanabileceğin her türlü maddeye esir yaşayarak eğlendiğini ve sevdiğin her şeyin, keyifli her anın gerçek olduğu algısı ile canlılığını taze tuttuğun algısı ile. Sürekli partiliyerek ve sabaha bir zombi gibi kalkarak hayattan ve seni monoblok bir yapıya çevirmeye çalışan sistemden intikamını almış olmanın keyfi ile yaşadığını. Dışarıda Mad Max benzeri bir hayat sürülürken ve nedensizce öldürülen bedenler toprak ile buluşurken, ışıklı ve hayal dolu dünyanda dostlarına keyifle anlattığın “bak dün ne yaşadım şununla” kafalarının ardından kullandığın maddelerin yoğunluğu ve çevredekilerin tepkileri sayesinde ne kadar da yüksek bir rütbeye doğru ilerlediğin gerçeği ile keyifle oturduğun bir dünya. Kalın, devasa duvarları olan bir kalenin içinde renkten renge koşarak ve yüzündeki gülümsemenin ardında kim olduğun sorusunun cevabını unutarak.

Sonra uzaktan bir ses gelir. Kalenin dar pencerelerinden yaklaşan toz bulutunu görürsün. Sana göre çok eskilerden funky bir davul sesi eşliğinde toprak rengi arabalar yaklaşmaktadır korunaklı mabedine. Hiç durmadan kelimeleri tekrar ederek kalın kapını sarsmaya başlarlar.

“All the things you are...”

Kalenin içinden baktığında anlamazsın. Gelen istilacılarda dans eder, gülümser ama gözlerinin ardındaki ciddiyet sana hiçbir şey ifade etmez. Kaale almak, umursamak, üzerinde düşünmek seni yoran eylemlerdir. Karışık, sert, atarlı ritmler düzgün ses sitemlerinden çıkıp midene midene vurmadıkça ses çok bir şey ifade etmez. Oysa ki MBM dostları ile beraber kapında kulağına ve kafana tokat atıp duran zilleri, kim bilir kenarda kalmış kimlerin şarkılarından apartılmış davul ritmleri ve başladığı zaman anlatacakları hiç bitmeyecekmiş gibi konuşan bir vokal ile huzursuzluğu güvene çevirir. Eninde sonunda kapıyı zorlayıp içeri girecektir, sert yüzü ile eğlendirecek ama insani sorumluluklarını Kara Panterler’den bir abi abla edası ile köşeye sıkıştırıp anlatacaktır.

“Can you see me lord?
Can you see me psyche-out?”

3.
%99
’un iki yüzü var. Birinicisi neredeyse kalça oynatırcasına harekete geçiren ve yakınındakine dokunmadan, sarılmadan, kocaman bir halkaya dönmeden dans etmenin imkânsızlığını anlatır. Diğer yarısı ise tam da en başta bahsettiğim o boşalma hissini doldurur. “Sokağa çık ve bağır, savunduğun her şeyi bağır, yanına dostunu, sevgilini al ve bağır,” der. Çünkü sana bahşedilen hayat doğru değil... insanların özgürce gülümseyip, danslarını devam ettirdikleri hayat, senin tüm diğer insanlar ile dans edebildiğin hayat doğru olan...

“Violence (is a) very horrible thing”

Not: Meat Beat Manifesto uzun aralıklar ile yeni sesler yayınlamaya devam ediyor. Artık iyice minimal ve dub sularında gezinen ekip son olarak bu yıl 2.2 isimli 10”’lik bir single çıkarttılar. Yazıda çok değinmedim ama MBM ekibi aynı zamanda şarkılarına eşlik eden görselleri ile meşhurdur. Bu son single’dan henüz yayınlanan “Lurker” videosunu izlemenizi öneririm. Bir de Jack Dangers’ın dipsiz çukur misali projelerini. muratmrtseckin@gmail.com