'95, Satriani Dile Gelir Sana
Utkan Çınar
Öyle kişisel hikâyelerle dolu müzik yazıları yazamıyorum, istemiyorum. Kimseyi ilgilendirmez değil mi? 20. yılını kutlayan bu harika albümü anlatırken ister istemez duygusallaşacağım. Gitar ve aslında müziği anlamaya, öğrenmeye başladığım yıllarda yayınlanan ve Joe Satriani’nin 4. albümü olan bu zamandışı başyapıta herkes bayılsın isterim.
Joe Satriani’ye hep otomatik bir saygı vardı o vakitler. Steve Vai, Metallica’dan Kirk Hammett ve Primus’tan Larry Lalonde gibilerini hocalığını yapmıştı. Hepsinden daha iyi müzisyen olmalıydı. Zaten, dürüstçe beni çok açmayan, Surfing with The Alien ve Flying in a Blue Dream gibi albümleriyle de kendine hatırı sayılır bir besteci repütasyonu edinmişti. Açıkçası bu kendi adını taşıyan yapıtını nasıl edindim, niye dinledim tam hatırlamıyorum. Çok da güzel denk gelmiş onu biliyorum.Albüm Satriani’nin külliyatının geriye kalanından kafadan ayrılıyor zaten. Prodüksiyona Steve Miller Band, Led Zeppelin, Rolling Stones, Eagles gibilerle çalışmış Glyn Johns’u getirmesinin ilginç sonuçlar yaratacağı belliydi. Albüm kadrosunda ise 3 yıl önce 1992’de milyonlar satan Eric Clapton Unplugged performansında Clapton’a destek atan Nathan East ve Andy Fairweather-Low ve çok önemli bir davulcu olan Manu Katche’nin yer alması oyunu değiştiriyordu. Manu Katche’nin nedense bir albümünde Çelik için çaldığı pek bilinir. Oysa 20 sene Peter Gabriel ile çalışmış, Jan Garbarek, Sting, Tony Levin, Jeff Beck gibilerinin albümlerinde çalmış harika bir davulcu. Ayrıca daha sonra 2000’lerde Kings of Leon, Laura Marling ve hatta Paul McCartney isimlere prodüktörlük yapma şansı bulmuş Ethan Johns’u da unutmayalım. 25’indeki tıfıl Johns, babasının kaydettiği albümde yedek davulcu olmuştur. Katche’nin harika davullarının yanı sıra Fairweather-Low’un (eğlenceli solo albümleri de vardır bu abinin) ders niteliğindeki ritim gitarlarını da saymak lazım. Yani ekip doğrudur.
Kayıtlar ise çok da kolay olmamıştır. Öncelikle Satriani’nin neredeyse hiç efekt kullanmadığı tek albümdür bu. Kendi ismini taşıyan Ibanez gitarı, Peavey ve Marshall ampli’si vardır sadece. Albüm hakkındaki REEL isimli belgeselde Glyn Johns ile gergin durumlarını görürüz. (Glyn Johns’un pek popüler olan Ryan Adams’ın son albümünde de çalışacağı ama Ryan Adams’ın sevdiği Dinosaur Jr. gibi referansları bilmemesi ve Adams’ın deyişiyle ’80’lerin sonundan itibaren yeni müzikleri dinlememesi, bilmemesi nedeniyle ondan vazgeçtiği biliniyor) Satriani’nin kariyerinde devamlı olarak hedeflediği “fütüristik” sound’lar bu albümde yerini blues’a, oryantal tatlara ve kuru ama canlı bir ses ortamına bırakmıştır. Bunun gitarist için çok kolay olmadığını tahmin edebiliriz. Yine de bu sorunlu birlikteliğin sonucu da hiç fena olmamıştır. Her şeyin yolunda gittiği bir albüm süreci yerine o kayıt gerginliğini onlarla yaşamak da REEL kanımca müzikal bir belgesel olarak önemli kılmakta. Bir de pek yaratıcı bir on yıl olan ‘90’ların o hayali büyüsünü hissetmek güzel.
Albüm bana karanlık bir odanın sesi gibi gelir. Oysa ki “Killer Bee Bop”, “Look My Way” gibi gayet afacan şarkılar da vardır albümde. Ama nedense onlarda bile bir pus hissederim. Bu pus haliyle efektlerden arınmanın, o groove’un ve sanırım Johns’un katkılarıyla gerçekleşir. “Down Down Down”da Satriani duygulu çalmanın ve tuşe kabiliyetinin dibine vurur. Johns’un Satriani’nin neredeyse en ufak parmak gürültüsüne kadar kaydetmesi şarkıyı 2 seviye birden yukarı çıkartır. Güçlü parmaklara ve sert tuşeli bir çalıma sahip Satriani’yi bu haliyle görmek çok iyi gelir. Altyapıda da kraut veya progresif rock öğeleri bulmanız olasıdır. “Luminous Flesh Giants”, albümde Satriani külliyatının geri kalanına en yakın şarkı. O yüzden de benim en az dikkat ettiğim şarkı. Albümün hit bazındaki açılışında bulunan “Cool #9”, ki daha sonra bu albümden konserlerinde en çok çaldığı şarkıdır ve harika ritim gitarları, davul solosu ve oktav cambazlıklarıyla “If” albümün geri kalanıyla ilgili yalancı çobanlık yapsa da Satriani’nin kariyerinin en iyi besteleri arasında gösterilebilir. Zamanında kendi çapımda çalmayı da öğrendiğim “You’re My World”deki wah’lı performans tuşe kontrolleri dünyadışı işlerdir. Doğu müziklerine ilgisini daha sonraki yıllarda da göreceğimiz Satriani “Moroccan Sunset” gibi şarkılarda bunu blues’la harmanlayarak iyi yapar. “Home”un ise adı üstünde. Elektrik sobasını yakıp kedinizin üstünüze örttüğünüz battaniyenizi yoğurmasını gözünüzün önüne getirebilirsiniz. Bu şarkı o haldir.
Joe Satriani adını tarihi kazımış bir gitar virtüözünün zirve noktası kanımca. Neden hak ettiği ilgiyi görmediği meselesi ise kafamda bir muamma. Ama bu kadar şiddetle tavsiye edeceğim az sayıda albümden biridir. Gidip bir dinleyin şimdi. Pişman olmayacaksınız. khgv@hotmail.com