Zen
Tayfun Polat
Adamın biri ustaya sormuş, “Bana en yüce bilgeliğin kurallarını yazar mısınız?”. Usta kâğıdı almış ve “Dikkat,” yazmış. “Hepsi bu mu? Eklemek istediğiniz bir şey yok mu?” demiş adam. Usta kâğıdı tekrar alıp “Dikkat, dikkat,” yazmış. Adam sinirlenmiş, “Eklediğinizde anlamlı bir şey şey göremiyorum,” demiş. Usta kâğıdı tekrar alıp, “Dikkat, dikkat, dikkat,” yazmış. Adam iyice sinirlenmiş, “Ne anlama geliyor bu ‘dikkat’ sözcüğü!” demiş. Usta yanıtlamış sakince, “Dikkat, dikkat demektir.”Bilinen bir Zen öyküsü bu. Zen, 2500 yıl önce Hindistan’da ortaya çıkmış Mahāyāna Budist okulunun Japonca söylenişi. Hindistan’dan Çin’e ch’an olarak geçmiş. Oradan Kore, Vietnam ve Japonya’ya. Japoncası da tüm dünyada bu yolun bilinen adı olmuş.
Diğer Budist okullarından meditasyona ve aydınlanmaya verdiği önemle ayrılıyor Zen. Zazen bu meditasyon yöntemlerine verilen ad. Oturarak yapılan bu meditasyon, nesnesiz ve içeriksiz bir meditasyon; dikkat oturuşta ve nefeste. İç ve dış uyarılara tamamen açık olmak gerekiyor. Sınırsız bir farkındalık ve bilinçlilik hali. Sağlanmak istenen zihnin var olmadığı bir durum. Düşünerek tepki vermek yerine zihnin doğrudan içsel dinamiklerle akışını sağlamak.
Sesshin ve koan da Zen’in diğer önemli uygulamaları. Sesshin, zihni biraraya toplamak demek. Topluca yapılan birkaç gün süren uzun meditasyonlar. Koan ise halka açık olan demek. Yürüyüş meditasyonu sırasında ya da gündelik hayatta gerçekleştirilen bir uygulama. Paradoksal ya da dilbilimini açısından anlamsız olsalar da gerçeğin gözler önüne serildiği zaman, yer ve olaylar üzerine şiirsel bilmeceler. Bir hikâye, bir anektod ya da diyalog olabilir. Örneğin “Tek elin sesi nedir?” Koan’ın cevabını bulmak için öğrenci kavramsal düşünceyi ve dünyayı düzenlerken sarıldığımız mantıksal yolu bir kenara bırakmalıdır. Uygun kavrayış ve cevap kendiliğinden, spontane olarak zihinde belirecektir. Tıpkı sanat eserlerinde olduğu gibi. Zen’in sanatla iç içeliği söz konusudur zaten. Pek çok zen ustası çarpık sadelikte ve kendiliğinden eserleri icra ederler.
Zen, binyıllara yayılmış bir öğreti. Burada birkaç paragrafta sadece ansiklopedik bilgi verilebilir üzerine. Benim anlatmak istediğim ise gündelik hayattaki Zen. Zen hakkında çok sığ bir bilgim olmasına rağmen, gündelik hayatta yaşadığım pek çok deneyimin izahının beni Zen’e götürdüğünü biliyorum. Neden mi? Zen, kutsal metinler ya da metafizik kavramlara bel bağlamaz. İnsanın kendi içinde, kendi doğasını sezgisel olarak kavramasını tercih eder. Gündelik yaşamdır aslında. Nefestir. Bedendir. Dikkattir. An’dır. An’dan an’a atlamamak, an’ı yakalamak, an’ı fark etmek, an’da yaşamaktır. Ve an’ı yargılamamak.
Zen, bilmeden bildiğimiz şeyleri fark etme yoludur. Her şeyin olduğu gibi olduğunu kabul etmektir. Özne ve nesnenin birliğini fark etmek. “Bir”in farkındalığı.
Gündelik hayatta zihin hep meşguldür. İnanılmaz bir hızla çalışır ve kişiyi bilinmezliklere sürükler. Oysa an’ı fark etmek için önce bu hızı düşürmek, yani düşünmemek gerekir. Usta Nan-in konuğunun fincanına çay koymaya başlar. Ama durmaz. Çay fincandan taşmaya başlar. Konuğu “Ama taştı, artık almaz ki,” der. “Bu fincan gibi, sen de kendi düşüncelerin, kurgularınla dolusun. Fincanını boşaltmazsan sana nasıl Zen’i öğretebilirim,” der Nan-in.
Kişisel olarak, Zen’i hissettiğim ve an’ı yakaladığım deneyimler, hep çok basit şeyler yaparken oldu. Bir karınca yuvasını izlerken mesela. Şu sıralar en çok da sahilde kabuk toplarken. Bulmaca çözmek, ateş yakmak, tek başına yürümek ya da bisiklete binmek, herhangi bir şeyi tamir etmeye çalışmak, oturup başka hiçbir şey yapmadan etrafı dinlemek, bedenimi dinlemek, bilgisayarda oyun oynamak, odun kesmek, meşakkatli bir yemek hazırlamak... Düşündükçe daha da hatırlarım böyle anlar. Fark ettiyseniz hiçbirinde derin meditasyon, Lotus oturuşu, mantralar, zihin açıcı maddeler falan yok. Tek yaptığım zihnimi boşaltacak bir meşgaleye dikkatimi vermek. An’ın farkındalığı kendiliğinden geliyor.
Bahçeyle, o yoksa birkaç saksı bitkiyle ilgilenmek, ütü yapmak, maket yapmak... Eminim sizin de bulacağınız başka meşgaleler vardır. Bir şeyler ayıklamak, aramak, toplamak, tekdüze hareketler tekrarlamak ya da düzenlemek gerektiren herhangi bir meşguliyetle gündelik hayatın Zen’ini anlamak mümkün. Yeter ki zihninizi boşaltın ve o işe konsantre olun. Sonra nefesinizi fark edeceksiniz. Sonra iç ve dış dünyadaki tüm uyarıları fark edeceksiniz. Kendinizi ve an’ı fark edeceksiniz. O an’a biraz tutunun. O kadar.
Otururken otur, yürürken yürü, çalışırken çalış. tayfunpolat@hotmail.com