Sistemin hastalığı? Temas / farkındalık


İlksen
Bir ırkın başka bir ırka üstünlüğüne karşı kurduğu baskı ve şiddet mekanizmaları ile mücadele ederken aynı zamanda ikili cinsiyet sistemine karşı da mücadele vermek, ikili cinsiyet sistemine ve bu sistemin geliştirdiği nefrete karşı mücadele veriyorken ekoloji, hayvan hakları, ırk, dil, din, mezhep mücadelelerinin bir parçası olmak, feminist mücadelenin içinde patriarkayı sorgularken ikili cinsiyet sistemini sorgulamak sırası değilmiş ya da birbiriyle alakası yokmuş gibi gelebiliyor.
 
Geçen sene Bodrum’da çalışıyordum. Kanserden dolayı hayata veda eden yoldaşımız, arkadaşımız, dostumuz Ali’nin anıldığı “Aligül’e Sevgiler Haftası”nı Bodrum Kadın Dayanışma Derneği’nde yapmayı önerdim. Ali, feminist bir kadın örgütünde hem kendisine hem de deneyim ortaklığı yaşadığı kendini trans ve feminist olarak tanımlayan herkese yer açmaya çalışırken bir mücadele yöntemi olarak transfeminist hareketten güç aldı ve Türkiye’deki transfeminist harekete güç verdi. Bu nedenle Ali’yi anarken transfeminizm etkinliğinin “Aligül’e Sevgililer Haftası” programında yer almasını istedim. Trans feminist mücadeleyi Ali ile birlikte yürüten arkadaşımız Gülkan “Noir”  beni de böyle bir günde yalnız bırakmayarak, ortak mücadeleye gönül vermiş arkadaşımız Irmak’la birlikte Bodrum’a geldi. Transfeminizm sunumunun ardından gerçekleşen söyleşi sırasında kendisini yılların feministi olarak tanımlayan bir kadın, arkadaşlarımdan birine dönüp “Vajinanız var ve kendinize trans erkeğim diyorsuz,” dedi. Arkadaşım bu cümlenin ardından “Vajinanız olduğu için neden kadın olduğunuzu düşünüyorsunuz?” diye sordu? Bu sorunun üzerine kadın “Sen benim kadınlığımı sorgulamaya çalışıyorsun,” diyerek savunmaya geçti.
 
Senelerdir hegemonik erkekliği sorgulayan bir kadın için kadınlığın sorgulanması neden bir tehdit oluşturuyor? Aynı kişi transfeminizmin, Kürt feminizmin, lezbiyen feminizmin ve başka feminizmlerin varlığını duyduğunda feminizm çeşitliliğini bölücülük olarak nitelendirdi. Bu bakış açısının senelerdir hak ve özgürlük mücadelesi veren halkların devlet tarafından bölücü hareket olarak gösterilmesinden bir farkı var mı? Devlet sistemiyle mücadele etmek ne kadar zor ve yorucuysa ortak mücadelenin içinde de ötekilerin içerisinde öteki olarak yer alabilmek bizler için aynı güçlükte. Ama bir yandan da birey olarak bizleri yoran bu mücadele, hareket içinde farkındalık geliştiren, dönüştüren, kapsayıcılığa yer açan bir rol oynuyor. 
 
Sistem tarafından her birimiz farklı bir yerden yara alıyoruz. “Biyolojik cinsiyet” tanımının dışında kalan bir birey olarak doğduğumuzda, atanan cinsiyeti reddederek istediğimiz cinsiyeti tercih ettiğimizde, heteroseksizmi tek yönelim biçimi olarak tanımayıp lezbiyen, biseksüel, gay, panseksüel olmayı tercih ettiğimizde; bize atanan toplumsal cinsiyetimiz kadın olduğunda, ırkımız, dilimiz, rengimiz, mezhebimiz ve ekonomik sınıfımız norm olana uymadığında ayrımcılığa maruz kalıyoruz. Sistemin bize açtığı yaralar karşısında farklı örgütlenme biçimleri,  farklı mücadele yöntemleri ve direniş biçimleri geliştiriyoruz. Bu yöntemler bazen birbirini beslerken bazen de birbirimizden uzaklaşmamıza neden olabiliyor.
 
Ben Sünni, Türkiye’ye göçmen olarak gelmiş, kendisini Türk olarak tanımlayan ‘90’lı yıllardaki devletin tam istediği gibi Türkçe’den başka dil bilmeyen, bilse de konuşmayan, TRT kanalının izlendiği, “Türk Musikisi” şarkılarının dinlendiği bir ailede doğup büyüdüğüm için milli kimliğim üzerinden negatif bir ayrımcılık yaşamadım. Beden politikasına çok erken başlamama rağmen Kürt, Ermeni, Alevi halkın sisteme karşı geliştirdikleri direniş ve mücadele yöntemlerini anlayabilmek benim için uzun yıllar aldı. 2007 senesinde Voltrans Trans Erkek İnisiyatifi’nin bir üyesi olduğum zaman farklı kimliklerin iç içe geçtiği insanlarla tanıştım. Kürt, eşcinsel ve trans kimliğini aynı anda taşıyan, mülteci, interseks, Arap ve Alevi olan bireylerle verdiğimiz ortak mücadelelerle birbirimize temas ederek sistemin normlarına uymayan her bireyin öteki olduğunun farkına vardım. Kendi deneyimimden yola çıkarak farkındalık için temasa ihtiyacımızın olduğunu düşüyorum. Biz sistemin farklı yerlerinden ötekileştirilen bireyler olarak birbirimizin mücadelesini üstlenmeliyiz, çünkü ötekileştirilen her kimlik mücadele ettiğimiz sistemin hastalığından kaynaklanır. ilksen.gursoy@gmail.com