VİKTOR YEMEK


Viktor Pilatan

Genelde mastarlı kitap başlıklarına kıl olurum. (Hastirlileri severim.) Kişisel gelişim kitapları olur ya. “Yerken zayıflamak” gibi… Bu başlığı bana bilgisayar önerdi. Döküman başlığı idi. Ben de başka birileri tarafından yendiğimi hayal ettim. Yetmez ama tahrik olmadım da değil.
 
Aslında yemeğe geçmeden önce aperitif olarak bir konuya değinmek istiyorum. Bildiğiniz üzere “sigara öldürür” lafı yetmedi. Baktılar millet umursamıyor; bir de resimli anlatmaya başladılar. İçene tam geri zekâlı muamelesi. Ama bakın o geri zekâlı muamelesi yaptıkları ben, nasıl bir soruyla karşılarına çıkıyorum. En klasik görsel, sağlıklı akciğer ve nikotin yemiş akciğer resimlerinin yanyana konmasıdır. Ama şimdi burada şöyle bir ölümcül sorun yok mu? Sağlıklı akciğer de bir insanın içinde değil be abi! O da ölmüş! Sadece bize ders vermek için sigara içmemiş birini mi doğramışlar? Yoksa dünya fani imiş de içsen de içmesen de bir şekilde kefen seni buluyormuş mu? Aptalca, pek aptalca…
 
Yemek konusunda derdim çok. Hani evrimsel kafalara gireceğim de, diet yapmaya çalışan bir homosapien veya “iyi yedik be” edasıyla ağaca kaykılmış bir primat görüntüsü beni yeterince eğlendiriyor. Asıl sorun mutfak kültürünü koruken yeniliklere izin vermeyen tutucu kafalar. Nasıl mı? Misal “balığa limon sıkılmaz”. Evet, ben de tercih etmem ama edene de laf sokmam. Yaşça büyüklerin -her boku bildiklerinden- “limonataya işenmez”, “karpuz tuza yatırılmaz”, “brokoli terbiye edilmez”, “kahvaltıda kola içilir” gibi tecrübe ile mantıklı olması mümkün ancak fazla “demir yumruk” tavırları canımı sıkar. Sırf bir gün kızgınlıktan balığı yoğurtla yedim... Eyh… ağzıma geldi…
 
Koç Büllüğü…
 
Sevenine saygım çok ama nedense kereviz ve enginar (bu da hani en kral karaciğer onarıcı ya, başka şey olsa kolumu keserdim) gibi yiyecekleri pek tercih etmem. Merak ettiğim, insanlık bunları nasıl keşfetmiş. Hani tatlı değiller, pişirmeden de pek bir şeye benzemiyorlar. Zaten enginar söküp takmak meşakkatli iş. Evrimin hangi devresinde “lan şunları da bir deneyelim” kafası ortaya çıkmış merak ediyorum. (Aslında araştırsam bulurum da, sıcak şimdi.)
 
Yemek yemek. Haha.  Yemek yemek uyuşturucu bağımlılığı gibi. Fazlası uzun sürede sağlık sorunları yaratıp öldürebiliyor. Hani misal Amerika’nın %50’si obez imiş ya. Bence birtakım narkotikler serbest olsa insanlar bu kadar şişmanlamazdı. Mutlu adam tıkabasa yemez. Kendimden biliyorum. Aklıma geldi şu frenkler güya kültürlerine çok bağlıdır, efendim sizinle İngilizce bile konuşmazlar ya; ben Paris’te McDonalds’ta derbi maça bilet kuyruğu gibi sıra gördüm hocu. Burada bile yoktur öylesi. Yalnız uzaktan bakıp bir acı acı gülüşüm var ki hallerine; hiçbir devlet bir kişi tarafından bu kadar aşağılanmamıştır.
 
Homer’ın bir şarkısı vardı yemekleri ne kadar sevdiğiyle ilgili… “Yavru bir geyik bile yiyebilirim,” diye bitiyordu. Sonra yemek eleştirmeni oluyor, “hasta olup ölmek ve sarımsak kokulu bir cesediniz olsun isyorsanız bu yemek size göre” gibi yorumlar yazıyordu.” Dahası, ona kızan İtalyan şef yatağına at kafası bırakıyor, onu da yiyip kötü not veriyordu. Şimdilerde televizyonu açınca karşımıza deniz kenarında güzel bir restoranda yemek yiyen insan görüntüleri çıkıyor. Gurmeymiş bunlar. Kim karar veriyor lan? Ben de gurmeyim bana da…
 
Yemek seçmek iyidir. Yani ne yiyeceğini seçebilmek. Kararsızlık daha acıktırır. Hunter S. Thompson gittiği lokantalarda tüm menüyü istermiş; 6-8 saat orada yazılarını yazar yemeğine devam edermiş. Slow Food bu olmalı.
 
Yine evrimsel bağlama gireceğim, n’apayım seviyorum. Bir de çok açıklayıcı yahu. Koalaların yaşam döngüsünden bahsetmek istiyorum ki yemek hayatımızda ne kadar önemli anlayın. Efendim şimdi belli sayıda koala ve okaliptüsümüz var. Koalalarımız okaliptüsleri yiyip sağlık kazanıp ürüyorlar. Üredikçe sayıları arttığından okaliptüsler azalmaya başlıyor. Okaliptüsler bitince açlıktan ölmeye başlıyorlar. Böylelikle sayıları azalırken, yeni okaliptüs ağaçları büyümeye başlıyor. Çok okaplitüs az koala olunca yine yiyip üremeye ve çoğalmaya başlıyorlar… ve böyle paradoks devam ediyor. Şimdi hayatın anlamını anlamamızın yanı sıra, çoğu zarar azı karar deyişimizi de tekrar analım…
 
Dana yemek okey ise, köpek de yenir, maymun da… Uzakdoğuluların filmlerini o kadar seviyorsunuz da yemeklerine gelince mi tü kaka. İki yüzlülüğe gerek yok.
 
En sevdiğim içecek su, en sevdiğim yemek ise muzdur. Tuzlu buza muz banmak…
 
Ördeklere kıymayın efendiler. (Fransız yemeği di mi o da?)

kendihayat@hotmail.com