İstinat Duvarı
Sezgi Davran
Aması falan yok, YETMEZ!
2007 yılı başıydı, yakında seçimler vardı. Cumhurbaşkanlığı seçimi, 27 Nisan muhtırası, darbe söylentileri derken toplum iyice gerilmiş, bölünmüştü. Erken seçim kararı alındı ve seçimden sonra ortaya çıkan tablo ile o günün tartışmalarını, bölünmelerini haklı çıkartacak radikal hiçbir dönüşüm ya da altüst oluş gerçekleşmeden bu yılın başlarına kadar geldik. Sonra ufukta Anayasa değişikliği referandumu göründü. Eksen kayması tartışmaları, kaset skandalları, kime ve ne amaca hizmet ettiği anlaşılamayan terör eylemleri, son olarak da YAŞ krizi derken ortalık yine toz duman. Yine gerildik yine bölündük!
Peki biz gerçekten neye evet / hayır diyeceğimizi biliyor muyuz ?
Bir taraf refarandumu AKP için bir güven oyu yoklamasına dönüştürmeye çalışıyor, diğer taraf, başta AKP, 12 Eylül Anayasası’nı 12 Eylül’de sandığa gömme iddiasında. Bu toz duman içerisinde değiştirilecek maddelerin içeriği güme gidiyor doğal olarak. Değiştirilmesi önerilen yirmiüç maddeye kimsenin itirazı yok. CHP eski lideri Deniz Baykal AKP’ye “Bunları ayrı getir, hep beraber geçirelim,” diye çağrıda bulumuştu hatta. Bütün kavga, her ikisi de darbe ürünü olan (Anayasa Mahkemesi – 27 mayıs 1960, HSYK- 12 Eylül 1980) iki kurumun üye sayıları, seçimi ve yetkileri ile ilgili maddelerde yapılacak değişiklikler için yapılıyor. (Bütün bu maddelerin içeriklerini tartışmaya bu sayfa yetmeyeceğinden geçiyorum.)
Peki, muhalefet partileri AKP’ye çağrıda bulunmak yerine değişiklik önerilerinin tek tek oylandığı oturumları protesto etmeyip meclise gelerek bu yirmi üç maddenin oy birliğiyle geçmesini neden sağlamadılar? Böyle yapsalardı, hem, sorunlu olduğu en radikal “evet”ciler tarafından dahi kabul edilen, o iki madde yalnızlaştırılmış olurdu hem de karşıtlarının elinden 12 Eylül darbe anayasasına dair tüm argümanlarını almış olurlardı. Ama yapmadılar. Neden?!
Bu soruyla karşılaşan bir CHP milletvekili “O zaman akıl edemedik,” dedi. Komik değil mi?!
Ya “evet”ciler? Referandum tarihinin neredeyse devletin bütün üst kurumlarının dahliyle (TBMM’de oylama ve kabul, Cumurbaşkanı’nın onayı, CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne başvurusu, Anayasa Mahkemesi’nin ince bir ayar çektikden sonra kabulü ve YSK’nın –yüksek seçim kurulu- iki aylık süreyi dört aya çıkarması) al takke ver külah 12 Eylül Darbecilerinin yargılanabilmasi ile ilgili zamanaşımı süresinin son günü olan 12 Eylül 2010’a denk getirilmesi, hiç mi rahatsız etmiyor sizi?
“Hayır”cılara;
AKP’nin 8 yıllık icraatlarını sorgulamanın zemini bu referandum değildir. Referanduma sunulan söz konusu iki madde üzerinden “yargının siyasallaşacağı” dışında bir eleştiri yok. Bu endişenin haklılığı bir yana halihazırda savunulacak siyasallaşmamış bir yargı da yok. Tarihimizde yargının siyasallaşmadığı hiçbir dönem olmamıştır. Bu referandumda “hayır” oyu kullandığınızda da bağımsız-siyasallaşmamış bir yargımız olmayacak.
“Evet”çilere;
12 Eylül Anayasası bu referandumda değiştirilmesi önerilen maddelerle ilk defa delinmiş olmayacak. 1987, 1993, 1995, 2001 ve 2004 yıllarında yapılan değişikliklerle seksenden fazla madde tadil edilmiştir. Kaldı ki bu maddelerin bazıları bu gün önerilen değişikliklerle kıyaslandığında çok daha radikal değişimler içermektedir. Bu haliyle 12 Eylül Anayasası zaten delik deşik olmuş bir anayasadır. Ancak bütün bunlara rağmen otoriter baskıcı kurumlarını ve sistemi yönlendirici ruhunu korumaktadır, bu gün önerilen değişiklikler gerçekleşse de korumaya devam edecektir.
Sonuç olarak 12 Eylül Anayasası’nın onanması demek olan referandum, özde hiçbir şeyi değiştirmeyeceği halde toplumu kutuplaştırarak siyasi rant peşinde koşanların atış alanı haline gelmiş durumda. “Ya / ya da” dayatmasıyla algılarımız dumura uğratılmaya çalışılıyor. “Yetmez ama”cılık da sanki son ihtimal. Rejim, topluma yaptığı önermelere karşı aldığı tevveccühle meşruiyetini onaylatmış olur. Taraf olmadığımız bir darbe anayasasında yapılacak değişikliklere “hayır” ya da “evet” demek, toplum nezdinde meşuriyetini kaybetmiş bir anayasayı oylamak demek. Bir aldatmacadan ibaret olan bu referandumda taraf olmamayı “akıl etmek” yeni bir anayasa talebinin gündemde kalmasını sağlayacaktır.
Demokratik, özgürlükçü, katılımcı, yeni bir anayasaya ihtiyacımız var ve bunun yolu referandumda “ne evet, ne hayır” demekten geçiyor.
info@kargaecmua.org