Kendi mitini yazan adama veda; Dennis Hopper


Murat Beşer
Doksanlı yılların başında kendisi itiraf etmişti; aslında yıllar önce ölmüş olmalıydı. Öyle ya bu yaşam tarzıyla nereye kadar ve nasıl yaşanabilirdi? “Kader bu, bilinmez,” derler ya! Döneminde aynı yazgıyı paylaşanlardan hiçbiri kalmamıştı ortalıklarda, oysa Dennis Hopper bunları söylerken sırım gibi dimdikti. Onunki bir modern Odyssee yazgısıydı, O bir Hollywood Odyssee’siydi…
 
Sinema tarihinin en “arızalı” kişiliklerinden biri olan oyuncu, yönetmen Hopper, bunu söyledikten aşağı yukarı 20 yıl sonra 29 Mayıs 2010 günü prostat kanserine yenilerek, 74 yaşında yaşama veda etti. Onu toplumun azınlığı Asi Gençler ve Easy Rider filminden, biraz da rock müzik dolayımından anımsar. Oysa Hopper, kırılgan dik başlılığı, talihsizlikler dolu hikâyesi, çılgınlığa sarmalanmış deliliği, tehlike sınırında dolanan cesaretiyle kuşağının şüphesiz en önemli oyuncularından biriydi.
 
İsteseydi, rahatlıkla 1950’li yıllarda James Dean, Natalie Wood gibi isimlerle birlikte savaş sonrası kuşağında Hollywood mitinin bir parçası olabilirdi. O yazılmaya başlamış bir mitin parçası olmak yerine, uyumsuzluğu, kavgacılığı, uyuşturucu bağımlılığı ve aykırı yaşam tarzıyla kendi etrafında bir mit oluşturmayı yeğlemişti. Gerçi kendini Dean’in ölümünün ardından onun ayak izlerine basarak yürüyen biri olarak görmüyor değildi. Onunla Asi Gençlik’in çekimlerinde rastlaştığında 18 yaşında ve ondan beş yaş küçüktü. “Dünyanın en iyi genç oyuncusu olduğumu sanıyordum, Dean’i görene kadar,” der.
 
Parlak ve kısa bir yükselişin ardından ilk hayal kırıklığını dört yıl sonra Bir Adam Asılacak filminin çekimleri esnasında yaşamıştı. Yaşlı kurt Henry Hattaway’ın talimatlarına direnmesiyle, çekimleri terk etmesiyle, film sonunda Warner tarafından sözleşmesi iptal edildi ve kovuldu.
 
New York’a döndü, müzik yoğunluklu sanat camiasına takıldı, Vogue için çekimler yaptı ve bu arada tüm karşı tarafın aile baskısına rağmen sinemacı bir çiftin kızı Brooke Hayward ile evlendi. 1961 yılında evlerinin yanmasıyla birlikte Hopper için hayata dikine bakışlar veren pencereler açıldı, astigmat fikirler ayağa kalktı. Easy Rider gibi bir film yapma fikri bu esnada oluştu. Hollywood dışı bağımsız ve küçük bütçeli filmlerin en popüler örneklerinden biri olarak sinema sektörünün yüzünde bir tokat gibi patladı. Bu sadece hippilerin alternatif yaşam tarzlarına kamusal görüşün yüzünü çevirmesinin değil, aynı zamanda Hollywood fiyaskolara karşı da kazanılmış bir zaferdi. Filmin müzikleri bile ütopik bir özgürlüğün zafer çığlıkları gibidir.
 
1969 yapımı Easy Rider, hippi yaşamını beyazperdeye taşıyan ve Harley mitini yaşatan en kirli sinema örneği olarak kabul edilir. Avangard tarza sahip filmin bir başka özelliği, LSD etkisindeki asit-rock müziklerinin, adını Herman Hesse’in romanından alan Steppenwolf tarafından yapılması. Bu müzik Hopper’ın kaçışçı dünyasıyla organik iletişim kurulabilmesinin yegane vasıtasıydı. Bu film aslında saykodelik çağa uyarlanmış bir western’di; ve sonradan David Lynch ve Tim Hunter’ın bir numaralı kılavuzu olacaktı.
 
Hopper, “hayal kız” Michelle Philips ile evlendi, ama sekiz gün sonra terk edildi. Yeni bir aksilikler ve yenilgiler zincirinin ilk halkasıydı bu. Hopper’ın uzun zamandır hayalini kurduğu The Last Movie tamamlandı, film şirketinin arzu ettiği son sahneyi değiştirmemesi üzerine şirket tarafından bir iki hafta içinde piyasadan çekilerek raflarda çürümeye terk edildi. Bu tarihten seksenlere kadar uzanan süre içinde her şeye küstü. Coppola’nın Kıyamet’inde küçük bir rol dışında yüzünü göstermedi.
 
Easy Rider’ın dünyasındaki hayatını sürdürür gibi bir hali vardı. Bir zamanların esrar satıcısı, mafya ilişkileri olan bir sanat taciri misali… Meksika’da bir kolektif kurdu, ama oluşumun sakinleriyle halk arasında işi linçe vardıracak kadar büyük gerginlikler yaşandı. Olaylar esnasında silahına davranınca kodese tıkıldı. Önce LSD, ardından kokain iyiden iyiye en iyi arkadaşı oldu; hayatı altına dinamit konan bir sandalyede yaptığı gösteriye döndü, arada bir caddelerde çırılçıplak koşarken görüldü. Doksanlarda sadece kahve içen, kızına düşkün, golf oynayan, televizyon seyreden, uyuşturucunun bin ışık yılı uzağında yaşayan birine dönüştü.
 
Psikopat rolleri için yaratılmış gözüyle bakılan Hopper, aslında politik alanda da en az diğer yanları kadar tuhaftı. Yakın bir dostuna göre, dürüst ve yüce gönüllüydü; aynı zamanda kalın kafalı ve çok alıngandı. Her zaman Cumhuriyetçi Parti’ye bağlı olduğunu dile getirmiş; son başkanlık kampanyası sırasında Obama’yı desteklemişti.
Tuhaftı, muhaftı; şüphesiz eksikliği hissedilecek, kaçıklıkları özlenecek, kuşaktan kuşağa anlatılacak bir adamdı…

 

muratbeser@muratbeser.com