Müdahil olmaktan çekinmedi: Dr. Özgür Uçkan’ın ardından
Barış Yarsel
Günümüz memleket şartlarında entelektüelin alanı nerede başlar, muğlaktır, sınırı nerededir, konumlandığı hacimde kitlelere dönük etkisi nedir, entelektüelin eylem ile ilişkisi, ahir zamanda iktidara karşı direniş odağındaki yeri nerededir, yeteri kadar tartışmaya vaktin olmadığı, hızla yaşanan felaketlerin, kırımların, kıyımların arasında soluklanıp değerlendirme yapmak, üzerinde düşünmek zamanı bulmanın imkânsızlaştığı zamanlar yaşanırken, sorulmayan, sorulduğunda karşılık bulamayan sorulardır, denebilir. Zor zamanlarda, insanın bireysel ve kolektif varoluşunda birtakım sorunların, dayanılması güç baskının, bir makinenin yönlendirdiği bir varlık olmaya gittiğini, belki çoktan makinenin gerekli ya da gereksiz bir parçası olduğunu ince ince fark ettiği andan itibaren –makinelerin gerekli gözüktüğü halde, aslında pek iş yapmayan ama makinenin bütünü için ihtiyaç duyulduğu parçaları vardır, çıkardığınızda da makinenin en azından bir süre çalışmayı sürdürdüğü görülebilir- ihtiyaç duyduğu düşünsel alanın kısıtlığı olduğunu biliyoruz. Oysa makineleşmeye karşı çıkmayı düşünsel bağlamda fark etmese bile en azından hisseden, çünkü varoluşunu korumak, aklını korumak gibi bir reflekstir, kişiler belirli fikirlerin örgütlenmesine, fikirlerin beslendiği bilginin gezintisine, akışına, birimizden diğerine iktidar ve şirketler tarafından çarpıtılmadan aktarılmasına, bilginin göçebeliğine ihtiyaç duyar. Akıldan akıla, kalpten kalbe, fikirlerden fikirlere geçişler ile yeni fikirler türeyişine dahil olabilir, fikirlerin örgütlenmesine katkıda bulunabiliriz. Spinozasal bir ifadeyle, matematikleşen fikrin, kategorilerin bir bilgisayarın masaüstünde klasörlerde oluşturulduktan sonra bunu internete yüklemek, paylaşıma açmak, günlük yaşamın içine dahil etmek, bilgiyi göçebeleştirip, yolunu bulmasına omuz vermek, örgütlenmesine katkıda bulunmak ve örgütlenen bilginin eyleme döneceği her türlü tartışma ortamında, sokak eylemlerinde dahi yer almasını sağlamak, entelektüelin üretim kadar önem vermesi gereken bir eylem, hayır, bir yaşayış biçimidir.10 Temmuz’da kaybettiğimiz Dr. Özgür Uçkan, hiç durmadan bilgiyi yayan, bilginin iletişimle güçlendiğinin bilinciyle, fikirlerin türeyişine katkıda bulunacağı düşüncesiyle zihinleri sürekli göçebeliğe teşvik eden, düşünce disiplinlerinin önemini anlatırken, hayal gücünün, edebiyatın, sanatın, altkültürlerin, karşı kültürlerin önemini anlatmaktan vazgeçmeyen, Beat şiiriyle, internette sansürün ayrı konular olmadını, Deleuze ile internette mahremiyetin, bilgi ve iletişim teknolojilerinin siyasetten korunması mücadelesinin birbirinden bağımsız olmadığını belirten, bildiklerini bu şekilde aktarmaya çalışan bir entelektüeldi. Sokaklarda, televizyonlarda, evlerimizde, iş yerlerinde bir var olma savaşı patlamışken, akıllı telefonların, tabletlerin birbirlerini ördükleri o devasa ağ içinde dijital aktivizmin, bir anlamda bir siber direnişin sadece gerekli değil, mümkün olduğunu, bilgi özgürlüğü temelinden hareket eden hacker etiğini öne çıkaran, internetin başlı başına bir kamusal alan olduğu gerçeğiyle, bu kamusal alanda da bilinçli bir direnişin gerekliğinin altını çizen bir akademisyendi. Demek ki artık merkezini kaybetmiş, dağınık, gerçek zamanlı, kesintisiz ve sürekli etkileşimli bir yapıda, savrulmadan, düşmeden ve devletlerin, lobilerin denetim çabasına karşı özgür olmamız için çabalamamız gereken bir başka yaşam alanı mevcut.
2011 yılında internet sansürüne karşı örgütlenen kitlenin önünde vardı, akademisyenlerde giderek artan korunma içgüdüsüyle sessizleşmenin tersine, Dr. Uçkan devlete ve benzer baskı araçlarına karşı sesini, sözünü sakınmadı. Friendfeed’de neredeyse 24 saat özgür düşüncenin geniş kaynaklarını paylaşıma açtı, bağımsız her türlü kurumu sessiz ve samimi bir hal ile destekledi, devletin twitter ile anlaştık açıklamalarına karşı, insanların otosansüre zorlandığını uyandırdı, sosyal medyada muhalif içeriğin suç haline getirilmesine karşı çıktı –şimdi ne kadar normalleşen bir hal oldu-, güvenlik çılgınlığına karşı mahremiyet hakkını savundu, geleceğin yıkımını sağlayabilecek tehdidi anlatmaya çalıştı -bilgi tekeline dönüşen internet şirketleri-, kar odaklı olmayan alternatif oluşumlara, kendimizi koruyacak güvenli teknolojilere ihtiyacımızı dillendirdi, bunun örgütlenmesine dair çabaladı; bir an geldi, sayısız boheme, yoldan çıkmışa, yola hiç gelmemişlere, yola düşenlere ev olmayı sevmiş Paris’e çekildi, oradan, son ana dek, bilgiyi göçebeleştirmeyi sürdürdü.
Çok sevdiği gençlerin, heyecanlı, neşeli, devrimci gençlerin, kendisinden birkaç gün sonra, ülkesinin uzak bir noktasında, karmakarışık bir coğrafyanın nefessizliğinde paramparça edilmesine, acının acıya eklenmesine şahit olmadı. Eminim, bilgisini paylaşmaktan imtina etmeyen Dr. Uçkan’ın, entelektüel olmanın temel vasıflarını bilen bir insan olmasının ötesinde, eyleyen, müdahil olmaktan kaçınmayan doğasının, dokunduğu her kişide etkisinin, sözünü baskıdan değil, iktidarın aygıtlarından değil, diğerlerine, hükmedilenlerin bilgiyle özgürleşmesinden yana kullananların azlığında, olabildiğince, alabildiğince özgürlük mücadelesinde, onun çabasının, bıraktığı bilginin göçerliğiyle, artık bir kez yola çıkmış olmasıyla, unutulmayacağını biliyoruz.