SİNEMA


Altın Küre Ödüllerine bakarken bir de ne görelim T-Bone Burnett abimiz ödül alıyor. Jeff “Lebowski” Bridges de en iyi erkek oyuncuyu alınca şu Crazy Heart isimli filmle ilgilenmek zorunluluk haline geldi. Thomas Cobb’un 1987 tarihli aynı adlı romanından Scott Cooper’ın uyarlayıp yönettiği film, arızalı bir country şarkıcı / şarkıyazarı olan Bad Blake’in Maggie Gyllenhall’un canlandırdığı genç bir gazeteciyle yaşadığı ilişki ve hayatını düzene sokma çabalarını konu ediniyor. Merle Haggard ve Waylon Jennings gibi isimlere göndermesi bol olan filmin müzikleri ise T-Bone Burnett tarafından kotarılmış. Filmde Bridges’in yanı sıra Robert Duvall ve Colin Farrell da şarkı söylüyor. Severiz o havaları. 



Doğruya doğru Daniel Day Lewis kötü iş yapmaz. Yeraldığı yeni film Nine da kaideyi bozacağa benzemiyor. ‘80’lerin başında Anthony Mingella’nın yazdığı Tony ödüllü bir müzikalden beyazperdeye aktarılan yapımın başında 2003’te Chicago isimli müzikal filmiyle En İyi Film Oscar’ını da kazanan Rob Marshall var. Fellini’nin 8buçuk’undan esinlenen hikâye, 50’sine yaklaşan bir yönetmenin ortayaş krizi ruh haliyle etrafındaki kadınlarla ilişkileri ekseninde geçiyor. Penelope Cruz, Judi Dench, Kate Hudson, Nicole Kidman, Sophia Loren, Marion Cotillard gibi acaip bir kadın oyuncu listesine sahip olan filmde bu oyuncular şarkılarıyla da katkı yapıyor. Lewis ise metod oyunculuğunu sonuna kadar zorlamış çekimlerde. Hey maşallah!


DİZİ


Popüler seri katil dizisi Dexter’ın 4. sezonu tarihin en iyi dizi sezonlarından biri oldu. Nokta. Şu sıralar Türkiye’de de yayınlanmaya başlayan dizinin 4. sezonunda kötü adam rolünde de John Lithgow harikalar yartatmakta. Tabii buradan iyi huylu olsa da kanser tedavisi görmekte olan başrol oyhuncusu Michael C. Hall’e geçmiş olsun diyelim. Heyecandan tırnaklarımızı yedik yahu.


ALBÜM

Kanadalı besteci ve kemancı Owen Pallett, “Final Fantasy” ismini bir yana bıraktığı ilk albümü olan Heartland’i yayınladı. 2006’daki tamamen yaylı aranjmanlarından oluşan He Poos Clouds’la ilgimize mazhar olan müzisyen o zamandan beri Arcade Fire, The Last Shadow Puppets, Beirut gibi yüksek profilli isimlerle de çalışmış, indie dünyasının yetenek abidelerinden biri olduğunu kanıtlamıştı. Yeni albüm Heartland şu ana kadarki en iyi albümü gibi gözüküyor, ki bizce de yıl boyunca kulaklardan eksik olmayacaktır.



Artık neredeyse her ay buraya Austin, Texas’dan bir grup yazıyoruz. 2000’lerin en verimli şehri belki de. Spoon da medar-ı iftiharlarından. 7. albümleri Transference’ı da buna kanıt olarak sunabiliriz. Pallet gibi onların da en iyi albümleri olduğu söyleniyor ki dünya çapında popülariteye ulaştıkları bir önceki Ga  Ga Ga Ga Ga’dan çok farklı değil aslında. Bu da kötü bir şey de değil. Karga’da da dönecektir uzun süre üzerinize afiyet.



Massive Attack en son 2003 yılında 100th Window’u yayınladığından beri yeni albüm muhabbetleri ayuka çıkmıştı. Sanırım 2007’den beri ha bugün ha yarın diye beklenen bir albüm oldu Heligoland (Kuzey Denizi’nde Almanya’ya bağlı bir adacık). Çok fazla isim geçti konuk vokalistler namına; David Bowie, Tom Waits, Mike Patton, Leslie Feist, Terry Callier gibi. Hiç biri albümde yoklar. Ama olanlar da fena değil. TV On The Radio’dan Tunde Adebimpe, Elbow’dan Guy Garvey, Hope Sandoval, Damon Albarn ve Martina Topley-Bird. Portishead’den Geoff Barrow’un projesi Beak’in elemanları ve gene Portishead’den Adrian Utley de enstrümantal katkılarda varlar. Bu kadar Portishead demişken albümün Third’e oldukça yakın bir havası var. Mezzzanine’den beri oluşturdukları sound’u biraz kırmışlar ve daha akustik tonlar duymak mümkün. Evet bir “Protection” veya “Blue Lines” değil ama kötü de değil. Güzide dubstepçi Burial da önceden Mad Professor’un Protection’a yaptığı gibi bir remix ayarı çekecek albüme. Bu arada albüme girme şansı bulamayan ancak konserlerde çaldıkları şarkıların da (ki burada da bir kaç tane çalmışlardı) mayıs ayında bir EP olarak yayınlanmaları bekleniyor.



2010 hiç de keyifli başlamadı. Önce Vic Chesnutt ve Lhasa De Sela’yı kaybettik. Ardından Fransız “anarşist” müzisyen Mano Solo’yu AIDS’e kurban verdik. Gerçek ismi Emmanuel Cabut olan Solo henüz 46 yaşındaydı. Son olarak da Amerika’nın son dönemdeki başarılı indie-punk müzisyenlerinden Jay Reatard 29 yaşında uykusunda hayata veda etti. Matador Records’dan çıkardığı albümleriyle alternatif çevrelerin övgüsünü kazanan Reatard’ın ölüm nedeni dergimiz baskıya girdiği sırada henüz bilinmiyordu. Hepsinin toprağı bol olsun ve artık şu haberler dursun.


KİTAP
 
Tina Landau ve Anne Bogart tarafından yazılmış ve New York'ta Theatre Communications Group tarafından ilk kez 2005 yılında basılmış olan The Viewpoints Book: A Practical Guide to Viewpoints and Composition adlı eser Fatih Gençkal'ın çevirisiyle Mitos Boyut Yayınları tarafıdan Tiyatro/Kültür Dizisi kapsamında Ocak ayı başında piyasaya çıkarıldı. Postmodern dans dünyasının içinde doğmuş bir doğaçlama tekniği olan viewpoints, harekette esnekliği, ifade yeteneğini ve gücü arttırarak topluluğun bir bütün olarak oynamasını esas alıyhor. Kitabı Türkçe'ye kazandıran Fatih Gençkal, Anne Bogart'ın sanat yönetimindeki SITI Company ile viewpoints tekniği üzerine yoğun çalışmalar ve atölyeler gerçekleştirmiş, yine Anne Bogart gözetmenliğinde Columbia Üniversitesi'nde ve New York'ta çalıştığı tiyatro topluluklarında viewpoints çalışmasını prova, eğitim ve oyun oluşturma süreçlerinde sürdürmüş.


Tarihin en kral filozoflarından merhum Edward Said’in fikirleri ve araştırmaları yolları aydınlatan fener olmaya devam ediyor. Eleştirmen Bill Ashcroft ve Pal Ahluwalia’nın 2001 yılında Said üzerine yayınladıkları inceleme Sitare yayınları tarafından Edward Said ismiyle Türkçe’ye kazandırıldı. Yeni basımı için güncellenerek yayınlanan kitap, Said’in teorileriyle yeni tanışanlar için kılavuz niteliği de taşıyor deniyor. Eh, biz herkesin kütüphanesinde bir Said köşesi olmasından yanayız ne de olsa.


KONSER


Warp Records’un 20. yılını kutlarken Red Snapper’ın da adını geçirmiştik. Her ne kadar Warp’tan tek albüm çıkarmış olsalar da önayak oldukları için teşekkür etmiştik. Red Snapper 2002-2007 arasında 5 yıl yoktu müzik dünyasında. 2008’de yeni bir albümle geri döndüler ve şimdi de canlı performanslarıyla İstanbul’da olacaklar. 2008’deki konserden herkes mutlu ayrılmıştı. Bu kez mekan Ghetto olsa da yine onların yüzü suyu hürmetine kaçırılmaması gerekir diyoruz. Hem de onları 2002 öncesinden hatırlamayanlar için de güzel bir tanışma olacaktır.
19 Şubat 2010 22:30 Ghetto


Son zamanlarda İskandinav memleketlerinde ilginç şeyler oluyor. Hem folk hem elektronik hem de deneysel müzik alanında verimli topraklar haline geldiler. Bunun Finlandiya ayağında keyifli işlere imza atan syhnth-pop ve house’cu Jori Hulkkonen İstanbul seyircisinin karşısına çıkıyor. Daha önce Tiga ve Jose Gonzales gibi şöhretlerle de çalışan Hulkkonen, Acid Symphony Orchestra adını verdiği ve 9 synthetiser ve bir davul makinesiyle ilginç bir oda orkestrası mantığına sahip projesiyle sahnede yer alacak. Kısır zamanların en ilgi çekici konseri gibi duruyor ama şimdi tarihlere bakınca Red Snapper’ı da tercih edebilirsiniz.
19 Şubat 2010 22:00 Babylon


SERGİ
 
Aslı Çavuşoğlu’nun ilk kişisel sergisi “Dünyayı Nasıl Dolaştım”, 13 Şubat’a kadar NON’da. “Bir yerde bulunmanın belki de en iyi yolu orada bulunmamak,” diyen sanatçı, video, ses ve sanatçı kitapları gibi farklı araçlar kullanarak son yıllarda gerçekleştirdiği işlerini sergiliyor. Örneğin, “191/205” isimli işte 1985 yılında TRT tarafından yasaklanan kelimelerin TRT arşivleri ve gazetelerde bulunan 191 tanesinin cümle içerisinde kullanılmasıyla oluşan ve Fuat tarafından seslendirilen bir parça, “Sevgili Seyirciler İçin Küçük Bir Gezi Programı” isimli işte sanatçının halasının 12 yıldır çeşitli ülkelere düzenlenen turlarda çektiği 30 saatlik video görüntülerinden kurgulanmış bir video gibi farklı disiplinlerden ilgi çekici işler seriglenmekte.