ABYSS


Viktor Pilatan

Önce derginin konusunu cümle içinde kullanayım ki bu yazı da dosyada yer bulabilsin: “Cemil’den aldığımız o üçüncü dalga çok kötüydü ya. Çer çöp vermiş pezevenk.”

Hastalıklara çare ve temiz enerji dışında daha gelişmeye ihtiyacımız var mı?
Sanat için gereken alet edevatın daha ucuz olması dışında?
İnsanların fakir doğmamasını istemekten başka…
Şanslı, zengin ve eğitimli tiplerin her şeye karar vermesine?
İnsan olamadıktan sonra…
 
Dipsiz uçurumun kenarındayız. Öyle iştahla “Yok birader süpersonik köprüler yapılıyor şimdi üzerinden geçmek için” muhabbeti yapmayın. O köprüler yapılacaksa da bizim ve çoğumuz için yapılmayacak. Dürüstçe, her şeyin iyiye gittiğini, kendi hayatınızda değil evrensel bakalım, ne zaman düşündük ki? “Umut” denen vahşi kelimeye veyahut hisse eyvallah çekmenin anlamsızlığını çoktan farketmedik mi? Şimdi bu öyle bunalımsal bir kelam değil. Gerek yok ki umuda. Umut gelecekle bağlantılı olduğundan ve bu sistem sürekli senin günün değil geleceği düşünerek yaşamanı planladığından depresyona giriyorsan. Geleceğin yokluğunu farkedersen ve zaten hiç bir şeyin o zaman da bugün olduğu gibi kalmayacağını farkedersen, bir huzur, bir rahatlama kapsar içini. O soğuk, kapitalist, batılı değişim trenini siktiredebilmek için elden başka bir şey gelir mi? Değişimin ve gelişimin kontrolü güçlüde oldukça ve zayıfı ezdikçe ona iştahla bakılabilir mi? Eşitsizlik oldukça?
 
Dünya bize diyor ki;
“Hani 6 ayın kaldı deseler
Pek daralmayacağım sanki
Pek bir şey hissetmeeceğim
Belki huzur şöyle konforlu bir iç çekiş.”
Heyecanlanmıyor dünya değişim hızını hissettiğinde
“I did it my way,” demiyor.
“5 yıl uyumak isterdim,” diyor; “ama izin vermezlerdi ki.”
 
Tarih, geçmiş, tabii ki önemlidir ve önümüze ışık tutar. Ama sanırım artık bu enformasyon ve küresel ilişkiler çağında bir geçmişe sünger, bir toplumsal amnezi gerekiyor. Her milletin herkesle tarihin bir döneminden kalma husumeti var ve kimse barışmak (yenilen taraf?) olmak istemiyor. Eskiden güçlü olan o zamanlara geri dönmek, güçsüz olan şimdikini korumak için can tanımıyor. Özel hayatlarda da mesela. İnsanlar yaşlandıkça geçmişleriyle yaşamaya başlıyorlar. Tutuculuk en açık kafalı aydınlarda bile baş gösterebiliyor. Buna karşı durmak zor ama insan olmak, hümanist olmak, konformizme karşı çıkmak, farklı olanı anlamak çaba ister. Ve maalesef bu yerin dibine batasıca teknolojik gelişmeler insanları fiziksel tembelliğe o kadar alıştırdı ki, fikirsel tembellik hemen peşi sıra geldi. Değişim diyoruz, yadsınamaz tek gerçeklik ama bunun sürekli bu kadar hızlanması iyi değil. Çünkü insan bu hıza yetişemediği için pes etmeye başlıyor. Pes ettikçe de şu kapitalist zorbanın yaydığı virüsüne karşı duramıyor. Pek yorgun. NY’li bir broker’ın hayatındaki yaşam tarzı gelişmeleri bizim derdimiz olmamalı. Batı kendisi hızla değişip gelişirken ardına pek bakmıyor. Bizde elzemdir düşeni yerden kaldırmak. Bir de, yani elinde silahı olan lavuk sürekli dürtüyorsa namlusuyla seni.
 
Bir söz de nesil olarak benden öncekilere.
Biz kendimizden önceki jenerasyonun acılarının ağırlığını hissetmek zorunda değiliz
Bunun için suçlanamayız.
(Bizim için bir şeyler yapmak zorunda değillerdi. Nasıl benim de benden sonraki nesiller için bir şeyler yapmak zorunda olmamam gibi. Bu kimsenin ihtiyacı olamayan bir baskı. Hayır bencillik değil bu, kendim için yaparsam zaten zaman onların için işleri yoluna koyacaktır.)
Onlar bize saygısızlık yaptıkça;
Bizim acılarımızı, dertlerimizi anlamaya çalışmayıp, küçümsedikçe
Zorbaların onlara yaptıkları başarılı sonuçlar veriyor.
Zorbaların onlara yaptıkları katlanarak bize yapıldı zaten.
Kızdırıyorsunuz bizi.
 
Biz kendi zevklerimize, fikirlerimize, tutkularımıza sahip çıkabilirsek
Daha güçlü oluruz.
 
“6 ayın kaldı deseler
Huzur belki….”
 
Şöyle omurgalı, hümanist, anti-kapitalist kadınlar lazım bize. Yuva yapıyorum ayağına statükocu olmayan… Beraber sarhoş olabildiğimiz… Mümkün bir şey mi bu?

kendihayat@gmail.com