aslolan kapitalizmin çöküşü değil tarihinin yeniden yazılışıdır Toffler’ın entropisinden Hakim Bey’in kaosuna
“kaos entropi değildir. kaos daimi yaratımdır. kaos asla ölmedi.”
—Hakim Bey
Oysa ki [kabul etsin etmesin, isyan ya da kabul bilincine varsın ya da var(a)masın] toplum(lar) baskı altındadır. O zaman: A) Devlet var olmaya nasıl devam eder? B) İnsanların dinamiğe geçişleri nasıl sağlanır? Düzensiz olmak isteyen (ve bundan IQ'sal olarak haberi olmayan) bir toplum neden hâlâ toplumdur ve düzene tabidir. Termodinamiğin ikinci yasasıyla avamın kutsalına bağlanmaktan daha ciddi fikirlerimiz olmalıdır! Evren tahayyül edilemez denli bir enerjiye, “başlamak” adına gereksinim duysa da bu enerji kaynağına Allah, Tanrı, tabiat-üstü vb. demek mantıksız bir duruştur. Şayet birisi çıkıp “ilahi” olanın (kuvvet) ortaya koyduğu enerjinin kaos karşıtı bir enerji olduğunu söylerse, bu “kutsal” olarak görülenin (Tanrı, Allah vb.) devletleştirilmesi ve doğal olarak da polisleştirilmesidir. Oysa diğer yandan “öz” olan kaos, düzenin ta kendisi olma doğal hakkına sahiptir. Ya da kutlu kitabında yaratısı yeryüzünü beşeri olarak tamamen feshedeceğini izah eden bir yaratıcının sibere varan simülatif kaygıları olan fütüristik değil kapitalist (“sonsuz yaşamı arzulayanlar toplumu” aynı zamanda) kulları olmamalıdır.
En sağlıklı, en mantıklı, en dürüst, en demokrat… toplumun yaratılma ihtimali sizi gerçekten ilgilendiriyor mu? |
Öncelikle, herhangi ortalama insan zekâsı bir genelleme yapmaya kalkarsa [% çoğunluğuyla] size tarihi 3’e bölecektir. A.B.C. bu Toffler’ın tespit ettiği bir belirleme değildir. Timothy Leary’den etkilendiğini söyleyen bir beynin Huxley’den etkilenmediğini, Capra’nın The Tao of Physics’ini (Fiziğin Taosu) okumadığını, heterodoks dinsel yapılanmaların bilimsel tabanıyla ilgilenmediğini düşünmeden edemezsiniz. Tarihin geçmiş diye adlandırdığımız kısmını yakın gelecek ve şimdinin teknolojileri üzerinden gelecekçilik ifadesini de kurguya katarak yeniden yazmaya kalkarsanız, bu polis devleti için çalışan bir gelecekçilik organizması olmasının ötesinde kapitalin yeni tarihini yazma girişimidir. Ki bu aynı zamanda deklare etmek ve manifestolaştırmaktır da. En hassas hava tahminlerinin elde edilebilirliğiyle tarımsal üretkiyi arttırma saçmalığına kimsenin inanacağını düşünmek istemiyorum açıkçası!
Bir sav ile geliyorsanız, doğal olarak ortaya koyduğunuz habitatın eksikliklerini gidermek adına geçmişin antropolojisindeki sabitliklere döner, onları alır, beslenir, değiştirir, yeniden yazar, kendi işinize uygun hale getirirsiniz… 1928 doğumlu birisi savaş sonrası buhran kuşağını, karşı-kültür yapılanmaları, ötekileşen edebiyatı, Vietnam’ı ve sonrasını, aktivist kuşağı, ‘68’i ve birçok şeyi net olarak yaşamış kişidir; doğal olarak tezinde oluşturmaya çalışacağı “köy”ü kurarken bu önemli tarihi ve figürlerini başkalaştırarak kendi için sitüasyonist tabirle saptıracaktır. Ve bunları yeni tarih yazınını ortaya koymak adına yapacaktır. Her ne kadar tarım toplumuna geçiş noktasında avcı-toplayıcılığı öldürmek zorunda kalsalar da Hakim Bey’in tavrıyla şunu söylemek gerekir: “bizler iletişim teknolojileri dünyasının avcı-toplayıcılarıyız”, bu net olarak Toffler ve entropi karşıtı bir tutumdur. Ve söylenen şudur; sizin manipülasyonlarınızla, müdahalelerinizle ve sermaye gücünüzle oluşturduğunuz, üzerinden varmak istediğiniz noktada bizler (kaos ve yandaşları, T.A.Z gerillaları) devşirilemez olanız, şayet dönüştürülme olasılığı varsa da yukarıdaki ifade üzerinden ancak yapılabilir! Simülasyon çağında emekçi sınıf kim sorusu üzerine düşünmemiz gerekiyor...
Çekirdek-aile, tek tip eğitim sistemi, kitle üretim, kitle tüketim, kitle eğlence ve elbette kitle imha ve bürokratik egemenlik çağı. İşte avcı-toplayıcılığı şimdinin bilişim çağında ayakta tutmanın mümkünlüğü yakın geçmişte bu yukarıda sıfatlanan toplumun (ki bu toprak toplumudur) değerleri ve insanlık dışı siyaseti ile de savaşmamızı olanaklı kıldı. Ve sanayi sonrası toplumlarda (mesela TC değil) bilgi çağı, global köy, teknotronik çağ vs. sözde bireyselleşmeye ve yönelime sebep oldu. Ki burada çok önemli bir hata payı var: 3. dalganın (4. dalgaya aktığı şu vakitler) “bireyselleşmesi” sakın ola ki Hakim Bey ya da benzeşik görülerin bireyselleşmesiyle bir anılmasın. 3. dalganın bireyselleşmesi, yalnızlaşmayla teğet teknotronik devletin şimdiki zaman kapatma ünitelerinden biridir. Yoksa yukarıda da bahsettiğimiz gibi Toffler’ın altkültürler yaratma çabasında geçtiğimiz 50 yıl karşı ve alt kültürünü kendisine şablon edinmesi problemler yaratır. Zira Hakim Bey ve T.A.Z düşünürleri web’i, –ağı- şebekeyi, sanılan doğrultuda kullanmayarak yeni kapitalizmin yeni teknolojiğini çökertmek adına sanal ve somut çalışmaktadırlar. Bu çalışmalar kuramsal olduğu denli bunların pratize edilmesi tabanlıdır da. Toffler’ın bileşim tabanlı bireyselleşmesinde bahsettiği alt-kültürler onunda çok iyi bildiği ama öyle görünmediği gibi daha önceki 2 ana dönemde de zaten mevcut idi.
GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURURSAK
Nanoteknolojik gelişim, x sektörü bireyin kontrolüne sokarken işçi sınıfı tehlikeye girer. Bu bir sorun mudur, hayır; “değişen teknoloji içerisinde tüm sınıfsal değerler/bireyler değişime uğrayacaktır” varsayımını esas alırsak hayır. Bu ATM bankacılığının gelişiminde banka ofisinin çalışanlarıyla beraber işlevini yitirip ortadan kalkması gibi bir örnekle gösterilebilir aslında. Aynı şekilde Apple (burada marka olarak seçilişinin kişisel tek sebebi mevzu ortamların en çok tercih edilen ve kullanılan markası olmasından başka bir şey değildir) ile elektronik müziğin –tabiri caiz ise tekelleşmesi- bireyselleşmesi ve bu bireyselleştirmenin çok fazla önemli permütasyonlarının günlük hayatta var ettiği yoksunluklar devlet tarafından bireyin elinden alınan onlarca yaşamsal hak olduğu gerçeğinin –bir yandan da gözden kaçtığı- üzerine düşünülmesi gerek! Şunu unutmamak gerekir ki tekno-asi yuppie yaklaşımına teğet ilerleyen bir ağ somut kullanıcı kitlesi, aynı bireyselleşme tekniklerini geçici otonomlarla; sistemi, şehri ve diğer şebekeleri savaş alanına çevirmek için de kullanmıştır ve de daha da önemlisi asıl şimdiden sonra kullanacaktır. Bileşimden sibere büyüyen sistem yol aldıkça T.A.Z’ın hacker’ları da bunun gerisinde -sanal ve dahası somut olarak- durmayacaktır.
GELECEĞİ İNŞAA ETMEK
Safsata. Gelecek gelebilenliktir, ettiğiniz müdahale sizin kendi yetersizliğinizi inşanızdır, yoksa söz konusu olan yeni kapitalizmin yeni tarihi ve yeni teknolojisini inşa etmekten başka bir şey değildir. Yoksa edebi olarak Ballard ve mekânsal olarak ardılları mimarlar kültürel ve mimari bir geleceğin inşasını muazzam şekilde bizlere sundular ve sunmaya devam edecekler. Kaos ve T.A.Z bu anlamda bu alanla kavgacı değildir. Zira ister siber-punk ögelerle olsun ve hatta ister post-apokaliptik ögelerle olsun T.A.Z bireyleri zaten –kültürel olarak da- beslenmektedirler. Zira bunlar kaosun ve savaşın görüntüleri ve anlatılarıdır. Şimdi ya da sonra sömüren ve sömürülen arasındaki ayrımı hiçbir zaman ortadan kaldıramayacaklardır.
merhaba 4. dalga, (siber) karnımı doyuracak mısın, peki senin de polislerin var mı?
dünyayı yıllar evvel bir ağ ile sarmaya başladılar
önce telefon hatlarıyla geldiler
ve onları kullandılar
bakırın kullanımı yetersizlikle kesişti
fiber-optik sarmalama sürecine girildi
radyo-mikro dalgalar ağın ilkelini güçle bezedi
ve yoluna büyümeye devam etti
bilginin serbest dolaşımı dediğimiz, aç ve ailesiz bir çocuğun avuçlarına bırakılan bir şekerden başka hiçbir şey değildi!
Ağ, canlı idi. Taklit ve ikna yeteneği kısa süre sonra sonsuz yeteneklerle bezendi, önce sansürsüz ve denetimsiz bir yapının var kılındığına insanlar inandı-inandırıldı, oysa ağ kendi yeni ve ileri teknolojisinin sansür-denetim mekanizmasını kuracaktı. Mülkiyet, genç dünya tarihinde bir kez daha evrim geçirdi: sanal mülkiyet!
1950 Hindi-Çin, 1970 Kamboçya ve Vietnam… 1990’a uzanacaktı elbet ve doksanlara geldiğimizde görülen tek şey klasik uygarlığın 300 yıllık sanayisi hâlâ krizdeydi ve bu kriz sanılan aksine salt dünya uygarlığının zirvesine ulaşmış –ve kökleri elbette ABD ve SSCB ekonomiğine dayanan- ekonomik bir kriz değildi. Ve şimdi 2010’un başlangıcında, yani aradaki 20 senede, klasik sanayinin çöküşü ve aslında doruktan zemine doğru hızlı ve çok sancılı inişi gerçekleştiriyor. İşte şimdi, 3. dalga ya da 4. dalgaya koşmaya hazırlanan bir ara dönem, ne denirse densin ortadaki ekonomik politik durumun adı kriz değildir, bu bir evrim ve onun dışa vuran sancılarıdır, değişimin doğal reaksiyonlarından başka hiçbir şey değil. Tıpkı ülkenizde değişen ve sabitlenen parti -ve hatta rejim- gibi. Şunu bilin ki Irak ve Afganistan’da olagelenler ve benzer coğrafyanın tümünde meydana gelecek olanlar, Orta ve Güney Amerika, bu yeni dalganın ilkel basamakları hepsi bu!
Tekno üzerinden geleceği bilebilmek birilerince Nostradamus’luk olarak algılanıyorsa, bunun çok daha eski ve basit örneklerini kültür geçmişimizde bulabiliriz. En azından ‘68 senesinde “electronics in the world of tomorrow”u çektiğinde sadece bir video yapmıştı Kurrennini, peygamber olduğunu sanmamıştı… |
“Amour Fou,” der, Peter L. Wilson, “amour,” demez. Zira amour entropi iken “fou” olan kesinlikle anti-entropiktir. Peter L. Wilson’ın bu ayrım noktası çokça önem taşımaktadır. Hakim Bey’in tanrısı Hakim’e kalırsa: inisyatikleri ve tradisyonelleri (Guénon cephesi) “sevmez”. Hakim onları kendilerini bu dünyaya hapsetmekle, bu dünyada bir diğerini yaşamaya kalkışmakla suçlar. Bu noktada Hakim amour’u değil fou’yu sever ve devreye sokar. Bu T.A.Z’ın dinamiğine uygun olandır. T.A.Z dinamiğinde entropi yoktur, entropik tanı ve zorlamayla getirilen teo-lojik-zofik tanılar gayet ortodoksi iken Bey’in net olarak bunun karşısına kaosu ve yani heterodoks olanı koyar! Diğer yandan Hakim’in İslami anarşizmi tam bir kaos yapılanmasının dışa püskürmesi iken, bu anlamda entropinin bireyselleşmesi Ortodoks, devletçi, polis yanlısı bir tekilleşmeden, sessizleşme / pasifleşmeden ileri değildir. Diğer yandan gene, sözde otonomik yapılar arasındaki fark da aynı şekilde ilintisizdir.
3. ya da yeni 4. bir dalga değildir söz konusu olan, ben bu dalgaların yerine SAPMA koymaktayım. Ve –ilkel- birinci dönemini Hiroşima-Nagazaki semalarından başlatan 1. sapmanın ardından Milenyum ile birlikte 2. sapmaya girildiğini söylüyorum. Ve bahsedilen 3. dalga sadece 2. sapmanın alt basamaklarından biridir, bunu biliyorum. Hepsi bu.