BİZİM ZAMANIMIZDA


Viktor Pilatan
Nostaljik muhabbetlerden pek yoruldum. Hayır çok da basit bir açıklaması olmalı. 40’lı yaşlardaki insanların ‘80’lerin sonuna ve ‘90’lara denk gelen ergenlik ve gençlik dönemlerine hayran hayran bakmaları ve şimdinin ergen ve gençlerini ezebildikleri kadar ezmeye çalışmaları beni tiksindiriyor. Yâd etmekten bahsetmiyorum. Eski okul arkadaşlarınızla biraraya gelirsiniz, “Edebiyatçı şöyleydi; en fırlama bizdik,” diye geyik yapmak zevklidir. Ama her muhabbette eskiden olmuş bir şeye sadece şahit olmuş olmanın garip gururunu karşı tarafa empoze etmeye çalışmak kadar zavallı bir şey olabilir mi? Mantıklı bir toplumda insan kendi seçimi olmayan ve öyle gerektiği için yaşamını geçirdiği bir dönemle gururlanmak yerine o dönemden aldığı kazanımları, tecrübelerini gençlere bir şekilde aktarmayı iş edinse ve yaşadığı anı da o olgunlukla karşılamayı öğrense günümüzdeki kötülüklere karşı daha güçlü bir şekilde duramaz mı? Tabii ki insanın gençliğini yaşadığı dönem ona hayatı boyunca en heyecan verici dönem olarak gelecektir. Bunun hormonal anlamda başka türlü olması mümkün değil. Bu “herkes” için geçerli.

Eskiden iyiydi şimdi mi kötü? Evet şimdi umutlu olabilmek gerçekten çok çaba istiyor ama yani Türkiye ’80 darbesi sonrası en güzel günleri yaşadı öyle mi? Otelde sanatçıların yakıldığı, her gün gazetecilerin öldürüldüğü, doğuda binbir türlü işkence ve rezilliğin yaşandığı OHAL dönemleri; mafyanın, tarikatların cirit attığı dönemler hakikaten de çok güzeldi. Daha da sarkastik olursam çenem eriyecek. Bu şey gibi; 300 bin sene evvel yaşayan birinin; “Bizim zamanımızda yemek aslanın ağzındaydı. Öyle yemek sepeti falan yoktu. Yoo, gerçekten aslanın ağzındaydı. Aslan yemesini bitirdikten sonra artıkları yiyebilirdik. Yine de güzeldi be. Şimdikilere her şey kolay. Ama ruh yok ruh!” demesi gibi.

Teknolojinin bilgiye ulaşma, üretme, yorumlama ve insan ilişkileri konusunda çok keskin değişimler getirdiği ortada. Muhtemelen 2000 sonrası doğumlularla önceki kuşağın arasındaki fark tarihteki en derin farklardan biri. Çok kısa zamanda çok fazla değişim... Bunu sindirebilmek de kolay değil. Ama büyük ihtimalle televizyon çıktığında, matbaa icat olduğunda, yazı bulunduğunda, hatta ateş bulunduğunda da aynı hissiyat olmuştur.

Evet benim de Van Basten’in o efsane golünü görebilmiş, Geleceğe Dönüş’ü sinemada izleyebilmiş, Nevermind çıktığında gidip kasetini alabilmiş olmak hoşuma gidiyor. Ama Messi’yi izlemiş olmayı, Bon Iver’in yeni albümünü çıktığı gün indirmiş olmayı, Breaking Bad’i hafta hafta heyecanla beklemiş olmayı da seviyorum. Umarım bu dünyada daha vaktimiz olursa benzer zevkler alabileceğimiz şeyler de olmaya devam edecektir. kendihalinde@hotmail.com