Pop’un Bükülen* Hali; CURVE: DOPPELGÄNGER
Murat Mrt Seçkn
Genel olarak arşivime ve mekânlarda çalmak için hazırladığım setlere baktığımda ne kadar çok kadın vokalli şarkı topladığımın her seferinde yeniden farkına varıp şaşırıyorum. Pozitif ayrımcılık demeyelim ama hatun vokallere bir tutkunluğum olduğu kesin. Tabii ki bunun baş müsebbipleri seksenlerin son yarısından beri kulak arkadaşlıklarında bana bir kere bile ihanet etmemiş Kate Bush, Liz Fraser, Lene Lovich, Siouxie, Diamanda Galas, Cosey Fan Tutti, Lene Lovich ve Nina Hagen gibi kişiler ile Babes In Toyland, Breeders, ESG ve The Slits gibi ekiplerdir. Bir kısmı popun kitabını yazmış, bazısı ise yeraltında yeni yeni dehlizler açmış bu kadınların bana kazandırdığı en güzel şey popüler bir kayıtta buğulu kadın sesinin sadece seksi işaret etmeyeceği oldu. Kafamızdaki, bize zamanında paket halinde sunulmuş cinsel klişelerin bağırdığı şekilde değil, kendi istedikleri estetikte sesi yarattıkları için bu kadar tutuldum herhalde. Kadın olarak var olduğu kayıtlarda seksi bir şeyleri işaret etse bile bu onların kendi isteği ve arzusu ile geliştiği için zaten yapay, dramatize edilmiş kötü bir erotik film gibi değil, gerçekten yaşayan bir insanın, dişinin istek ve arzuları olarak kulağımıza girdi. Bu yazıda da yine kadın sesli bir ekip olan Curve’ün dinlemekten hiç bıkmadığım Doppelgänger (Anxious, 1992) albümü ile ilgili bir iki kelam edeceğim.1.
Nereden nasıl geldi hatırlamıyorum ama büyük ihtimalle yine ortanca ağabeyimin parmağı var bu işte. Vakti zamanında Akmar Pasajı ders kitapçıları çarşısına dönmeden önce adını unuttuğum sahaflardan birinde hemen Hustler ve bilumum hardcore neşriyatın bulunduğu rafın altında bolca Wire, Rolling Stone, NME ve Melody Maker olurdu. Yalan değil, parayla aldığımız kadar pardesünün içine saklayıp yürüttüğümüz de olmadı değil. Gerçi sonra vicdan azabı ile bir şey alacaksak üç şey alarak günahımızı kapatmaya çalıştık ama dükkân sahipleri bunu ne kadar anlayışla karşılamıştır bilemiyorum. Özellikle Melody Maker’ın kişiliğini kaybetmediği, gazete formatında çıkıp ulaşma şansımız olmadığı bilgiler sayesinde müzik muhabbetlerine artı beş puan avantajlı girdiğimiz zamanlardı. Grupların İngiltere’nin çeşitli mekânlarındaki konser ilanları veya albüm, single duyuruları ise odalarımızı süslerdi. İlk bunlardan birinde gördüm Curve’den Toni Halliday’i. Tüm diğer kadın kahramanlarım gibi önce âşık oldum, sonra baktım olacak gibi değil, yakın arkadaş olarak kalmakta fayda var dedim. Yine de burada itiraf etmeliyim, Curve’ü dinlememin ilk sebebini; “Aaa, bu o kadının grubu, o hoş kadının,” cümlesi oldukça net açıklar sanırım.
Kaset kayıtların güzellikleri, özellikle o dönem Zihni ya da Deniz’den aldıysanız, doksanlık kasette boş yer bırakmamak gibi bir huyları olduğunu bilirdiniz. EP, single veya demo kültürüm biraz da bu insanların yaptıkları kayıtların sonlarına çoğu zaman keyfe keder ekstralar atması sayesinde oldu. Eğer yanlış hatırlamıyorsam bu albüm ilk elime geçtiğinde albümün kendisinden çok B yüzü sonuna atılmış “Cherry” ve “Fait Accompli” teklilerini dinliyordum.
2.
Pop, dinlediğimiz tüm müziklerin hem atası hem de karması-melezi olabilecek kadar güçlü bir tür. Doom Metal’den IDM’e, özellikle birileri dinlesin diye üretilmiş her iş pop baharatına bir yerinden bulaşmak durumundadır. Curve’ün bu albümü de aslında ideal bir pop formülü üzerine kurulmuştur. İlk dinleyişte çok çekmeyen, hatta kayıt şekli ile kulağı tırmalayacak bir haldedir. Tabii ki zamanla (özellikle prodüksiyon koltuğundaki efsane isim Flood’un katkısı ile) bu albüme serpilen gürültü (noise) tozunun nasıl da kıvamının tutturulduğunun farkına varıyorsunuz. “Already Yours” gibi, deyim yerindeyse yaldır yaldır bir açılış ile giren ve distorsiyonu sayesinde sanki yol boyunca susmak bilmeyen bir gitar tonu ile bütünlüğü yakalayan, atarlı ve bana göre ciddi kadın damarlı bir albüm elimizdeki. Benim ekibe ilk tutulduğum işi olan “Fait Accompli” güzelliğine gelene kadar tüm şarkılarda Garcia’nın shoegaze’e bulanmış ama onun buğulu halinden eser olmayan düzenlemeleri ve Toni’nin vokal ve sözleri ile bileylenmiş, ustura keskinliğinde şarkılar ile arkadaşlık ediyorsunuz. Karşınızda Cocteau Twins ile Ministry’nin ilk dönemini harmanlamış, Spiritualized’ın gürültülü işlerinden değerler kapmış bir kayıt olarak sapasağlam duruyor. Tehlikeli, oldukça iyi tasarlanmış bir silahtan çıkan zehirli mermiler gibi şarkıların etkisinden kurtulma şansınız yok. İki seçenek var; ya beğenir ve ölürsünüz ya da beğenmez ve ölürsünüz.
3.
Toni Halliday ve Dean Garcia’dan oluşan Curve’ün hikâyesi seksenlerin başına kadar gidiyor. Eurythmics’in kurucusu, prodüksiyon insanı, stüdyo canavarı (ve çok göstermese de oldukça başarılı bir gitarist olduğunu düşündüğüm) Dave A. Stewart’ın (en basit açıklaması ile) elemanları olarak yolları kesişen bu ikili birkaç sıkıcı denemeden sonra Curve’ü inşa ediyorlar. Birkaç başarılı EP kaydının ardından ilk albümleri, yazımızın başlığı Doppelgänger geliyor. Sonrası ise alternatif seslere her daim aç İngiltere’de iplik söküğü gibi geliyor. Kalburüstü isimler ile önemli festivallere çıkan ekip ikinci albüm sonrası birden dağılıyor. Burada mühim olan neden dağıldıkları ve verdikleri tepki. Hem Halliday hem de Garcia turlayıp müzik endüstrisinin performans kısmının kulisinde vakit geçirdikçe ciddi huzursuz ve rahatsız oluyorlar. Hem sanatçı hem de zanaatkâr olarak yaptıkları şeylerin ve yaşadıkları günlerin “rakenroll hayat tarzı” potası içinde eritilmesi huzurlarını kaçırır. Bütün müzisyenlerin onlara sanki gümüş tepsi ile sunulan erkek keyfine odaklı zevk sefa saatleri rahatsız eder. Bir süre Curve’e ara verip doksanların ortasında tekrar geri dönerler ve buradan da Come Clean (Anxious, 1998) gibi başka bir yazının konusu olacak güzellik çıkar. Ancak Toni Halliday tabii ki boş durmaz, bir yandan da Leftfield, Future Sound of London, Recoil gibi kalburüstü ekipler ile çalışma fırsatı bulur. Çok normal, çünkü tıpkı Liz Fraser gibi Halliday’in de dinlediğinizde hemen tanıyacağınız sesi ve vokal tarzı en büyük çekim gücüdür.