DENGUE FEVER
Gözlerinin içinden uzun bulutlar geçen bir kadın tanımıştım, kimi zaman önce… Dengesi dal üstünde bir kuşa benziyordu; sürekli tetikte, parmakları serçe serçe…
Ben bir karga; kanadımın altına aldım serçemi, tam kanadımın altındayken gözündeki bulutlara bindirip gönderdi beni kendince.
O minik dudaklarından gergeflerce içine işlediği üzüntülere binip kürek çektik bir süre beraberce. Ne var ki ben bir küreğimi baştan düşürdüm, çünkü üzüntüler nehrinde yolumu bilemez oldum. Çünkü, ta kendisinden önce, üzüntülerce kürek çekip durmuştum. Öbür küreğimi ise o kasten suya düşürdü; vazgeçemediği kayığının burnu belirsiz yönlere özgürce açılsın diye.
Delileri hatırladığım şu günlerde, bilhassa Deli Ersin’in kafasını arabanın camından aniden uzatıp mırıldandığı o cümleyi anımsamakla meşgulüm… Ersin sigaranın ucuna baktı ve dedi ki: “Ya bu ışığın sönerse ileriyi nasıl göreceksin?”. Ertesi gün ona yüz gram çağla badem almıştım; bir kamyonetin ön yüzüne baka baka, kamyonetle sohbetini sıyıra sıyıra, yedi bitirdi gözümün önünde…
Deli ile Dünya. Denge ile Düğün. Başında iki kocaman D harfi bulunan bu kelimelerden bunca korkan her kim ise bana her nedense, iç tekerleği pek korkak geliyor. Deli kendini dünyaya emanet etmez, Dünya’yı ise aslen deliler çevirir parmağında. Dengeli gördüğünde içine bak, Deli belirir. “Dikkat deli çıkabilir”. Deli çıktığında ise aniden, denge özleniverir. Denge ise Düğün’ün olmazsa olmazı, Denge’den bu kadar korkan ise düğünsüzlüğüne ne çok ağlıyor sonra ama…
“Değil” de D ile başlargillerden bir denge kelimesi. Hani başını yukarı kaldırıp süreki cık cıklayan kelime. Mevzubahis ruhunu isketelere kaptırmış ince belli, serçe elli, ela gözlü bir kadın ise D ile başlayan her ne ise onda bulacağını bil: Doğum, Dostluk, Dünya, Delilik, Dengesizlik, Durum, Dün, Donukluk, Değişim, Düşüncesizlik, Dokunma, Doğruluk, Dolambaç, Direnç ve derken daha nicesi ki sen ekle ben yazayım okur…
Denge o yüzden dişil. Bu yüzden biricik, bu yüzden güzel ve alnıaçık.
“Çok dengeli erkek”… Bununun tınısında bile bir sakat var, değil mi? Bir kere ere ters bir sıfat olduğu için sarsıcı. Erkeğin dengelisi, üzümün çekirdeklisi gibi bir şey: “Ağzımda çatırdıyor”.
“Çok dengeli kadın”… Bu cümledeki denge vurgusunu hızla geçiniz, zira yüzde bin ihtimal; altında bin türlü küçücük kız saklı. O halde, çok dengeli bir erkeğin öz sanatı, o bin türlü küçük kızdan bir kadın örebilmekte gizli…
Denge tam da bu yüzden dişil. Bu yüzden biricik, bu yüzden özel ve kadınına yaraşır çabası.
Ne ki, erkek adına bu gergefçilikte bir tehlike var: İçine tığ kaçabilir.
- Peki ben şimdi ne yapacağım abi…
- İçine kaçan tığın bir gözü var… O göze bir dikiş iğnesi takıp ters yüz edeceksin kendini. Çünkü, bu da sana gerekli bir denge operasyonu.
- E ya o gözü denk getiremezse gözüm, gözüm görmüyorsa ya?
- O halde iğne de içeride tığa takılı kalacak.
- Er içini görmüş, ne çok tığım var demiş yani.
- Kedi ardına bakmış, ne büyük yaram var demiş hani.
- Necdet bize üzüm getir, çekirdeği tanesinden büyük olsun!