Bir “Karar Perdesi” Olarak Denge
İş dönüşü otoyollar yanıyor arabalardan; kentten –gece, ışıklar, trafik ve şu yavaşlamış, sıkışmış akışkanlar mekaniği, sol önde beliren kafalar, her arabada sol önde beliren şu kafalar, sağdan akan trafik… Dur, kalk, dur, kalk ve dur; yollar yanıyor arabalardan… Kaçacak başka bir yol, bir dönemeç arıyor insan ama şimdilik yok işte, ışıklar dizilmiş, bu dizge durup kalkıyor topyekün, bazen de parçalı ilerliyoruz / deviniyoruz ama dizgenin genel hatları değişmiyor…
Sonra bir levha, başka bir yeri, ayrımı işaret ediyor; sevinip oraya dönüyoruz ve gideceğimiz yere bu “yeni sapak”tan ulaşabileceğimizi düşünüyoruz. Oysa, saptığımızda görüyoruz ki akışkanlar mekaniğinin ölçüsü değişiyor sadece, gene arabalar, gene sol önde kafalar, gene yol, gene dur kalk, daha az sıkışıklığa maruz kalıyoruz ancak yapı, dizge, işaret ve işaretçiler aynı, gene de yollar yanıyor arabalardan… Bu bir gerçek… Etrafında dolaştığımız bir gerçek…
İki sayı arasında sonsuz sayının olduğu, iki nota arasında sonsuz notanın olduğu, iki renk arasında sonsuz rengin olduğu matematiksel indüksiyonla, osiloskop cihazıyla ya da işte öteki türlü -bizzat sezgilerimizle, ressamlarımızla, şairlerimizle- ortaya koyduğumuz başka gerçeklerdir. Bugün “denge”ler adına çıkıştığımız ve hatta savaşarak savunduğumuz “alt başlık”lar, bizi bir noktadan, bir ilkeden ya da “izm”lerin verili ilkelerinden saptırdığına inandığımız o büyük şeyler, ufak birer odaklanma hareketinden, “anlam arayış”tan başka bir şey değildir. İyi bakarsanız ve tipolojiyi bilirseniz “A” ile “B” arasında yuvalanmış desenler, formasyonlar görürsünüz ve bunları anlamlandırmaya çalışırsınız. (Soyut resmin temeli budur) Oysa ki “anlam”ın en ufak hali ise tümcedir! Bakın ne büyük hataya düştük; baştan hatalıyız demek ki! Şimdi, o desenleri bulmak için boşluğa bakıp duran, boşluk üzerinden salınan, boşluğun türevlerini alan bizler yeni bir “denge” mertebesine ulaşmış mı olacağız, kendimizi “mucit” olarak mı ilan edeceğiz? Sanmam. “Güven aralıkları” içinde gezinirken ve işbu “Güven Aralıkları”nın bizzat içindeyken bir “denge”ye değil de bir “ayrıntı”ya ulaşırız. O ayrıntıda ısrar ettiğinizde ise ortalamanın oraya yaklaştığını göreceksiniz ve bir de bakacaksınız ki “ayrıntı” bütünden büyük olmuş yani ortalamanın regresif virüsleri tarafından istila edilmiş.
Kısacası, “denge” dediğimizde ve konuyu düşündüğümde “1” rakamının bulunuşunu çok önemsiyorum. Gerisi hikâyedir. Uzatılmış, gevşetilmiş, esnetilmiş bir hikâye… Sonsuz sayıda anlam arayışlarıyla, kabullendirmelerle, kararlıkla ortalamaya geri dönecek bir regresif süreç… Oysa ki gerçekten “denge” diye tanımlayacağımız şey “regresif” değil (“deterministik” de değil) “stokastik” bir süreçtir. Bunu hepiniz yaşadınız, biliyorsunuz ama kabul edemiyorsunuz çünkü bugün zihinlerimiz endüstriyel determinizm ile pragmatizmin koşullanmaları tarafından matiz edilmiştir..