Neşeli Oldukları Kesin
2006’dan beri Türkçe Reggae yapan Neşeli Milis, vokal ve gitarda Mert Yavru, gitarda Sarp İnceiş, basta Güngör Ucak, synt ve sequencer’da Mert Karayazı ve davulda Emir Celt’den kurulu. Çok mütevazi bir duruşları olan, bu yüzden de isimleri pek duyulmayan, ama misler gibi çalıp söyleyen grubun artık tanınmasının zamanıdır.
Hira D.: Bu arada sana ne dicez şimdi, Mert mi Yavru mu, ben sana hep Yavru derim de.. ?
Mert Yavru: Grupta Mertler 3 oldu bi ara, ben de dedim ki iyice Yavru’ya döniyim. İşte bana Yavru, ona Karayazı diyolar, bu sefer de hiç Mert kullanılmıyo..
H: Peyote’deki konserde sende bi heyecan vardı?
MY: Yav, o gün ben ben değildim, bi tuhaflık vardı, kafam meşguldu. Biz bi de Emir’le çalmaya başladığımızda, son provada falan, iyice emniyetli sulardan çıktık. Emir’in yerine bakan davulcumuz Ali mütevazi bi kardeşimizdi, düz çalıyordu; Emir bi giriyo, paldır küldür. Bi de, görüyosun, çalışma mekânımız buz gibi, ağzımızdan dumanlar çıkıyo, her yer damlıyo.. Konser öncesi iyi prova yapamadık.
H: Şimdi kadro oturdu mu, bu mudur?
MY: Emir askerden döndü, tam oldu.
Güngör Ucak: Üflemeliler tam oturmadı, bazen saksafoncu, bazen tromboncu bir kardeşimiz gelip çalıyor.
H: Emir kalıcı mı?
MY: Evet, evet.
H: Belli ki metal, hardcore kökenli aslında.
MY: Bayağı sert çalıyo, di mi?
GU: Emir metal kökenli belki, ama vizyonu çok açık. Mesela bu aralar Latin dinliyo, Bossanova, Samba dinliyo, caz seviyo. Hepsini çalar da. Bizle de Reggae’ye geçti. Tabii teknik anlamda çok sağlam bi davulcu. Hep böyle süslemek, renk katmak peşinde; ama Reggae bazen öyle olmuyo işte, bazen bizce fazla çalıyo. Ama o da zamanla oturacaktır, hepimiz genç insanlarız, çalgında o sakinliğe ulaşmak kolay olmuyo.
H: Valla açıkçası ben biraz böyle davul seviyorum, düz davul beni bi süre sonra... Yani, aynı ritmi çalsın, ama ne var yani, arada süslesin, arada bi tırrrk yapsın.
MY: Emir fazla bayılıyo süslemeye. Ama o da zamanla oturacak. Mesela 5 kick’i 1 kick’in yerine koyduğunda, ondan acayip tatmin oluyo, biz de ona, yav, böyle yapma, bunu bi kere yap ama en güzel yerde yap, diyoruz. Her şeyi yapabiliyo herif, yapamadığı bir numara yok yani.
GU: Tabii, vizyonuyla çok alakalı. Başka arkadaşlarımız da var, iyi davulcu, ama gel Reggae çal desen, “Ne işim olur be abi,” derler.
H: Peyote’de klavyeyi pek duyamadım ben.
MY: Zaten Mert klavye çalmıyo aslında, vokali delay’liyo, trampeti delay’liyo. O aslında kayıt teknisyeni, klavyeci değilim der hep. Masasına trampeti, vokali alıyo..
GU: Evet, sahnede mikrofonları onun masasına veriyoruz, o onları hem efektliyo, hem tonluyo, ana masaya öyle gönderiyor. Çok da başarılı oldu. O da orda kendi müziğini icra ediyo aslında.
H: Ben şöyle bi izlenim edindim; sanırım sen önce akustik gitarda bi tema falan yakalıyosun, bu temayı gruba getiriyosun, sonra beraber bunun üzerine çalışıyorsunuz..
MY: Aynen öyle. 2-3 akoru geçmeyen parçalar yazıyorum genelde.
GU: Söylemeseydin keşke, bu gizli kalsın istiyoduk. He, he..
MY: Bana sözler en rahat böyle 2-3 akorda çıkar gibi geliyo. 2-3 akorun üzerine elinde bulunan sözü kendi melodisini buldurarak söyletmek işte mevzu. Bi melodi bulmaktan ziyade, o sözleri söylemeye başladığında, sözler melodisini buluyo zaten.
GU: Tabii bazen de, doğaçlama bişeyler çalarken, Yavru önceden yazdığı sözleri girmeye başlıyo, sözlerle tema tutarsa, bunu bi kenara alıyoruz, bu nereye gider, bakıyoruz.
H: Sizde ilk dikkatimi çeken, malum Türkçe söylemek neredeyse bütün grupların en büyük sıkıntısı, Türkçe nefis söyleyebilmeniz.
MY: Mevzu sözden başlamak, sözü takip etmek. Yoksa Türkçe söylemek diye bir ayrım yok aslında; sözü söylersen... bunun dili yok aslında. Önce diyecek sözün olmalı.
H: Peki sen nası yazıyosun sözleri?
MY: Ya işte kafa hep başka yerde ya, yani araba kullanmayayım da ööyle camdan dışarı bakayım. O sırada kafamda sürekli bişeyler dönüyo. İşte bunu şöyle desem, falan derken bunları ufaktan not ediyorum, böyle bi sürü serpintiler oluyo defterde, bazen üçü birleşip bambaşka bi yerlere gidiyo.
H: Aradaki küfürler tepki çekiyo mu?
MY: Aslında çekmiyo, konserlerde iyi oluyo. Kayıtlarda henüz kullanmadık zaten. Albüm yapsak herhalde küfürlü parçaları koymayız .
H: Tabii bi de, küfretmek var, küfretmek var. Sizinkisi çok farklı ..
GU: Bunlar küfür olsun diye yazılmış sözler değil, düşündüğümüz şeyin karşılığı Türkçe’de bu, başka bi karşılığı yok. Yani, bahsettiğim kişi için “salak” diyemem, “terbiyesiz” diyemem, onun adı o işte.
H: E zaten, “Benim orospularla hiçbir derdim yok, tüm derdim o. çocuklarıyla” lafını başka nasıl dersin ki?
GU: Aynen. Peşinden gelen sözler de o o. çocuğunun niye bir o. çocuğu olduğunu anlatıyo.
H: Evet, sizin sözler şahane. Mesela, yani kusura bakmasınlar, aranızı bozmak falan hiç istemem ama, geçenlerde Sattas’ın konserine gittim, bi süre sonra beni hafakanlar bastı, sahnede ADD söylemi, en beylik CHP klişeleri, acayip bi agresyon, tuhafıma gitti. Reggae çok daha sakin, mesajı inceden veren, taşı gediğine çaktırmadan cuk oturtan bi tavır..
MY: Onların tavrı da bence Reggae’nin önemli bi kolu. Biliyosun Karayip müziği sonra çok şekil değiştirdi, pezevenk ağzıyla yapıldı, politik misyonlar edindi vs., bu duruşlarla Sattas’ınki örtüşüyor gibi. Tabii, bişeyleri yapmaya çalışırken biraz antipatik olabilirsin, onu bilemem.
H: Tamam duruş da; mesela sizin, “Hakkımı yiyip namaza mı duracan!” lafı. Burdaki “hak” hem benim, senin hakkın, yani doğrudan eşitlik, adalet meseleleri, bir de yüce “Hak” var. Sen lafı koyuyosun, hem benim hakkımı yiyosun, hem Hak’kı buna alet ediyosun, hem üstüne namaza duruyosun, diyosun. İşte mesajı böyle inceden, mevzuyu damardan yakalayarak vermek var; bi de parça arasında cumhuriyet elden gidiyo falan diye bağırmak..
MY: Ben onların tarzını da seviyorum, ama sen de haklısın, sahnede belli bir şeyin savunucusu durumunda olmak da biraz farklı.
GU: Mevzu biraz da kendini ne kadar yansıtabildiğinle, söz yazmak bu yüzden çok zor. Mesela 3 çizgiyle bir Mevlana yapmışlar, benim çok hoşuma gitmişti. Sözde de öyle, bişeyleri birkaç kelimeyle anlatıvermek, o minimalist tavır çok zor. Çalgıda da öyle, 3 notayla hakkaten slogan bi melodi yaratmak zor. Yani, çalışırsın, saniyede 100 nota basarsın, bu da bi maharet, ama ben 3 notayla leziz bi melodi yaratana saygı duyarım. Yavru’nun meziyeti de bu; bi edebi tavrı yok zaten, konuşma dilinden, aramızda geçen muhabbetlerden içimizden geçenleri çıkartıyor.
MY: Biz yine de Sattas’ın tepkiselliğini takdir ediyoruz; bizim de güncel siyasetle ilgili kafamızda dönen projeler var.
H: Diğer kıyak bir tarafınız da cover çalmamanız.
MY: Aslında çalamıyoruz. He he... Arada yapsak ya diyoruz, seyirciyi yakalamak için.
GU: Çok sık konser vermediğimiz için, parçalarımızı bilmiyorlar. Zaten millet eğlenmeye gelmiş, biraz rahatsız oluyoruz bazen sırf kendi parçalarımızı çalmaktan.
MY: Zaten ben söyleyemiyorum başkalarının sözlerini, “kulaktan kulağa” oynamak gibi bişi bu. Yabancı parçalar söylerken, hissederek söylüyormuşum gibi gelmiyor, ruhsuz geliyor. Oysa keşke söylesem, şarkı söylemeyi öğrenirim o zaman!
H: Hepiniz Kadıköy çocuğu musunuz?
GU: Bu yakalıyız diyelim. Kadıköy’le temel bağımız bu stüdyomuz. Neredeyse 10 yıldır var bu stüdyo; 4 yıl kadar Stüdyo CASH olarak çalıştı, ticari amaçlı. Başlangıçta müzisyen de değildik, burayla beraber çalmayı öğrendik diyebilirim.
H: Bir anlamda bayrak taşıyorsunuz; Türkiye’de Reggae grubu yok denecek kadar az zaten, hele Türkçe söyleyen yok gibi.
MY: Reggae ama, aslında nereye gitse gider yani, hiç tutmayız biz o müziği, şuraya gidecek diye bekletmeyiz yani.
GU: Gidip döndüğü yer önemli, dönüp dolaşıp Reggae’ye geliyor.
MY: Reggae bile değil; tamam eyvallah ama, fikre gidiyo esasen, gevşek. Disiplinsiz bir durum, çok seviyoruz.
GU: Jamaikalı olmadığımız için zaten öyle tınlatamayız, bizim köyün türküsü değil sonuçta, kalbim onlarınki gibi atamaz. Ama yaptığımız işte Dub, Reggae, adını böyle koyuyoruz; ama gittiğimiz yerler değişiyo, Rock oluyo, yerine göre Pop oluyo, Ska oluyo..
H: Peki, ne dinliyosunuz genelde?
GU: Ben iyi olan her şeyi dinlerim; Kuzeylileri çok seviyorum, ordan çıkan müzikler bi garip oluyo, hoşuma gidiyo. Yeni cazları seviyorum, funk, rock, dub seviyorum. Bizden, çok istiyorum ama, ne biliyim mesela, DandadaDan, Hakan Kurşun, Saltuk’u çok beğeniyorum. Az adam var ama, dinleyecek Türkçe müzik bulamıyorum.
Saro İnceiş: Benim de hemen hemen aynı. Sadece Güngör’ün ipod’u 80 gb, benimki 16. Mesela geçenlerde eskilerden Ünlü’yü keşfettim, ya da Cemali mesela.
MY: Ben Türkçe başladım, babam Aşık Veysel dinlerdi, ordan Türkçe rock gruplar falan, ne varsa dinledim. Sonra yabancı gruplara girdim, uzun bi Hendrix dönemim oldu mesela.
H: Peki, Reggae damarına nasıl, nerden girdiniz?
MY: Biz de herkes gibi, başlangıçta bişeyler çalmak istiyorduk ama nedir bilmiyorduk. El yordamıyla, kafalar kıyak, soğuktan titreyerek ööyle takıldık bi süre. Sonra ben denizde bi seyre çıktım [Mert’in işi dalgıçlık], ne çıktıysa orda çıktı. Bayağı bi malzeme çıktı o seyirden.
GU: İlk kıvılcım aslında Asher Selector konserinde çaktı.
MY: Ya, neydi o; böyle uzaktan duydum müziği, mekâna doğru yaklaşıyorum, biraz sonra bi canavar girdi içime, şıpır şıpır terliyorum, duramıyorum, noluyo babacım dedim. Zaten bünyede biriktirmişiz Marley falan, ama farkında değilim, o pezevenk bi tutuşturdu beni. İşte radyosunu bulduk, 2 sene bu radyoyla yattık kalktık. Aradığımız frekans buymuş, anladık.
H: Bi de Reggae zor bi tercih, klişe Rock sonuçta kolay iş, mevzu belli, biraz çalış çalarsın. Ama Reggae’de 1’lere, 3’lere vuruyosun, aksaksın, ortada kavraması zor bi groove, bi yaylanma hali var.
GU: Aynen, işte mevzu o frekansta olmak; dinledikçe benimsedik, ifadeler, çalışlarımız buna dönmeye başladı. Karayazı’nın bir kaydımıza teknisyenlik yapması da işin rengini değiştirdi; sürekli öneriler getiriyordu, değiştiriyordu, onun da aramızda olması gerektiğini anladık. Mevzu o frekansı algılamak.
MY: O frekansa ayarlanmış olmak gerekiyo, Reggae’yi duyuyosan hemen o durumda oluyosun, anında yükseltir, hemen kendi dünyana girersin.
Sİ: Bi de Reggae’de dans edebiliyosun, ben başka müzikte dans edemiyorum.
H: Son olarak, kayıt işlerine gelelim. Ne durumdasınız, napıyosunuz. Grupların en büyük sıkıntısı yapımcı sıkıntısı. Ben kaç gruptan dinliyorum, “Abi parçalarımız hazır, sadece bi yapımcının bunları son noktaya getirmesi lazım,” diye..
MY: Aynen. 20’ye yakın parçamız hazır aslında.
Sİ: İşte bizden biri, güveneceğimiz biri şarkıların içine girsin, bunları sonlandırsın istiyoruz. Bu yüzden de o garip sözleşmeleri imzalamak istemiyoruz, her şeye atlamıyoruz.
MY: Bu dünya üzerinde biri var ki, parçalarımızı dinleyip aynı bizim gibi heyecan duyacak biri, işte onu bekliyoruz.
GU: Çok da tembeliz yani, biraz kıçımızı yaymış bekliyoruz.
www.myspace.com/neselimilis