Camın Ardındaki Dahiler - 2
Utkan Çınar
Önce enstrümanı denersin. Kendinde ışığı görürsen devam edersin. Ha olmadı ama müziğin içinde olmak istiyorsun ve gayet de iyi duyuyorsun. Gençsin ve doğru yerdesin. Ve evet, önündeki düğmelerle tarihi değiştirebilirsin. Geçen ay Martin Hannett’la başlayan köşemiz bu ay “6. Radiohead elemanı”, “genç yetenek” Nigel Godrich ile devam ediyor…
NİGEL GODRİCH
Nigel Godrich işe gitar çalmakla başlayıp, daha sonradan sahnenin gerisine çekilmeye karar verenlerden. Onu suçlayabilir misiniz? Ama bu işlerin de öyle kolay olduğunu sanmayın, Godrich özgün bir örnek. 1992 sonunda eski bir School of Audio Engineering öğrencisi olarak AudioOne’da çalışmaya başladığında çaycı oğlan olmaktan başka bir işi yoktu. Ama merdivenin başında olduğunu biliyor ve sabrediyordu. Yurdumun gençleri için de dilediğim bir haldir bu.

Ama İngiltere’de yaşıyorsanız kader ağlarını daha bir hızlı örüyor. AudioOne’dan sonra geçtiği stüdyo RAK’e (önümüzdeki aylarda bu sayfalarda okuyabileceğiniz) John Leckie de uğramaktadır ve Leckie tam da o vakitler Radiohead ile çalışmaktadır. Nigel daha önce Siouxsie and The Banshees’in görece başarılı kayıtlarından “Superstition”da asistan teknisyenlik yapmış, arada da Ride’a baş teknisyenlik etmişti. Nereden baksanız 22-23 yaş için umut vaadeden hareketler. Ama şans da lazım.
O şans önce Radiohead’in “My Iron Lung” EP’si ile kendini gösterdi. O dönemler Creep adlı bir şarkıyla lise radyolarnda büyük üne kavuşan grubun 2. albüm öncesi bir alıştırmasıydı bu. Leckie, Godrich’i de davet etmiş ve işi neredeyse beraber kotarmışlardı. Hemen arkasından gelen ve Radiohead’in artık palazlandığı albüm “The Bends” de ise tek bir şarkıda prodüktördü artık: Black Star.
Rak’ten sonra freelance çalışma isteğiyle bir kaç ortakla “Shabang” ismiyle kurduğu stüdyodaki amacı dans müziğiyle ilgilenmekti ve prodüktörel bir kariyer yapmak değildi. Ama gelen işler sürekli engel oluyordu buna. Tim Booth ve Angelo Badalamenti’nin efsane albümü Booth and the Bad Angel ve 2000’lerde tekrar birleşen eski-Suede gitaristi Bernard Butler ve David McAlmont’un ilk albümleri teknisyenlikten prodüktörlüğe geçişteki son adımları oldu.

1997 müzik tarihi için önemli bir yıl. OK Computer’ın yayınlandığı yıl. Bu satırların yazarına göre son 11 yılda daha iyisi yapılmadı. The Bends provalarında bir gün John Leckie’nin bir düğüne gitmesiyle başlayan ve Radiohead’le o günde ilişkisini geliştiren Godrich bu sefer ortak prodüktör olarak işin başındaydı. Plak şirketinin gruba verdiği yüksek meblağları onların isteğiyle bir mobil stüdyo yapmakta kullandı ve hakkını verdi. Albümdeki inanılmaz yoğunluk, hatta hassaslık, daha önce rastlamadığımız şekilde kırılan gitar tonları, “karanlık” efektli davullar ve neredeyse dijital olduğuna inanabileceğimiz cızırtılı ve güçlü basslarıyla (bunun kralı Kid A’deki The National Anthem) analogtan dijitale geçişin zafer noktasıydı. Godrich sadece 26’sındaydı.
Aradan Silver Sun’ın albümünü çıkarttıktan sonra başka bir dehayla yolları kesişir. Beck’in deneysellikten folka dönüşü olan “Mutations” albümü 2. büyük başarısıdır Nigel’ın ki bu ortaklık ileride beraber şarkı yapmaya, “Sea Change” gibi mülkemmel bir albüme kadar gidecektir.
2000’lerin başları Radiohead ile deneysel yönler (Kid A, Amnesiac), İskoç bir grubu büyük şöhret yapmak (Travis), Divine Comedy’e yeni bir dönem açmak (ki beraber yaptıkları ilk iş Regeneration bence bir prodüksiyon klasiğidir ve Godrich’in o özgün sound’unun en güzel örneklerindendir), Brazzaville ve Air’i şekillendirmekle geçti.
2005’te eski-Beatle Paul McCartney ile onun solo kariyerinin en iyi işlerinden “Chaos and Creation in the Backyard”a imza attı. Nüfuzu çok artmıştı ve kafasına göre sevdiği işleri seçiyordu. Artık kadim dostu olan Thom Yorke ile “The Eraser”ı yaptılar. Onun yokluğunda çuvallayan Travis’e “The Boy with No Name” ile destek verdi, Air’e hiç ara vermedi. Ha hep olumlu konuştum ama zamanında The Strokes’un albümü “Is This It?”ten de ruhsuz kayıtları yüzünden kovulmuştur. Ama bize ne tabii…

En son Radiohead’in “In Rainbows”u ve Gnarls Barkley’in “Odd Couple”ında imzası vardı. Yaşamındaki müzisyenlik sevdasını ise Zero 7’ye gitar çalarak dindiriyor.

Sonuçta Nigel Godrich 90’ların ikinici yarısından günümüze elektronik, folk ve rock müziğin duyduğunuzda hemen içinizde uyanan o kadife (niyeyese) yoğunluğun, yerli yerinde reverb’in yaratıcısı oldu. Hatta belki bir çoğumuzun gruba bile bakmadan yaptığı işleri takip etmemizi sağladı. (Hani Türk bir topçu yabancı bir ülkede oynarken onun takımına örn. Nihat’lı Villareal derler ya onun gibi; mesela Godrich’li Air gibi.) Kısaca Radiohead ne kadar büyükse Nigel Godrich de o kadar büyük oldu.
Bu arada son iki senedir “From the Basement” adında internet üzerinden bir televizyon programı yapıyordu. Kendi teknisyenliğinde gruplar canlı müzik yapıyorlar. Bulup izlenmesi tavsiye olunur.
khgv@hotmail.com