Akıl Hastanesi Günlüğü – 2


Viktor Pilatan
Jübile
 
Geçen dolabımı karıştırırken, kağıtlı kürdan bulabilmek için, koğuşdaşlarımdan biri koşarak gelip: - “Rambo maratonu kazanmış!” dedi. Bir anda çok sevindim. Rambo’nun kazanmasına da sevindim ama asıl birinin gelip bana böyle haber vermesine, haberin verilme şekline daha da sevindim. Tabi böyle birden fazla sevinince, bir süre (uzunca) birbirimize sarılarak zıpladık. Sonra ayaklarım ve sakat dizlerim çok çok ağrıdı. Ama değdi. Teşhisimin hakkını vermiştim.
 
Her neyse, son deyince tadında bırakmak lazım. Daha doğrusu tadında bırakmak sonun olumsuzluğu gibi. Yoksa bitirmek, değişmek gibi durumlarla alırsak olumlu bir şey. Zaten tadında bırakamamak beni şu anda ikametgahımda olmamı sağlayandır. Hani çocuklar vardır ya hiç bir şeyi tadında bırakmazlar. Sonra da ağlarlar. O yüzden tadında bırakmak gelişmişlik belirtisidir.
 
Misal; son yıllarda hep tadında bırakamamış müzisyenler gelip konserler veriyor. Gitmeme izin verilmese de tadım kaçıyor o haberleri duydukça. Sanatta rutini tutturmak kadar tehlikeli bir şey var mı? Üzülüyorum. Bunu parayla ilişkilendirmek de ne kadar tat kaçırır hem. Onda bırakmayınca kaçıyor demek ki tat. Sporda da hatta hayatta en çok bildiğim şey olan futbolda da öyle oluyor hep. Evet ailemiz var geçindirmek (aslında vakit ayırmak) gereken ama of ya sıkıldım bu bahaneden.
 
Peki neden iyi futbolcuların jübileleri bir tatsız olur. Karar vermesi çok zordur eminim. Bakın Maldini bırakamıyor işte. Bağımlılık gibi hâlâ da ilk 11 çıkıyor ama iyi oynuyor. Sevgili dostum Sócrates mesela 50’sinden sonra günde 2 paket yuvarlamasına rağmen bir aylığına bile olsa İngiltere’ye transfer olmuştu. Zaten sevilir sonuna kadar oynayanlar. Bir sakatlık olmadıysa oyunu gerçekten sevip de oynayanlar 2. ligde, 3. ligde. Tabii burda para kazanmak için Özbekistan veya Dubai’ye gitmeyi bir tarafa bırakalım. Çok ince bir çizgi var orada. Daha bir iki sene evvel Nedved, Del Piero bıraksın diyenler vardı. Ayıp üzerinizde!
Konuyu dağıtmayalım. Jübileler. Hagi mesela son oynadığı maçta hakeme tükürüp 6 maç ceza aldıydı. Zidane mesela (aslında bu konuyu açmamam lazım. Buralara düşmeme dolaylı yoldan ön ayak olan “entellektüel” futbol gurularıyla tartışılmıyor bu meseleler. Ne kadar tutucular.) Hayatımda gördüğüm en vahşi saldırıyı yapmıştı son anında. Maradona mesela. Ne kadar oynadıysa da sonradan az buz, sanki son anı o kokainli çıktıktan sonra “Ayaklarımı kestiler,” deyişiydi. Davayı sonradan satan (güzel oyun? Nike?) Eric Cantona’nın son maçı, futbol tarihinin en korkunç sakatlığını geçiren David Busst’un sağ ayağı için bir cenaze idi. Ama yine de iki tane atmıştı son maçında Cantona. Aynı George Best’in attığı gibi son maçında, 42 yaşında yıllarca süründükten sonra. Tadında bırakmanın tamamen zıttını aşayan Van Basten ise 28’indeki kendi jübilesinde herkesi ağlatmıştı. Ama sonradan eski takım arkadaşı ve sözümona “önlibero” deyiminin yaratıcılarından Demetrio Albertini’nin jübilesinde öyle bir gol atmıştı ki. Heyecan ayağa fırladığımı hatırlarım.
 
Sonra bizim memleket en jübile özürlü yerlerden biri. Ama Rıdvan’dır işte jübilesinde gol atan ama zaten kaç yıl adam gibi top oynayabilmiştir ki. Şimdi herkes ağzının içine bakıyor. Benim adamım hep öbürsüydü. Tanju. Evet konuşmaya başlayınca dünyanın en zeki insanlarından biri değildi. Ama Gs’den Fb’ye geçtikten sonra, iki takım arasındaki ilk maçta iki gol birden atmak profesyonelliğin kralıdır. “Doğuştan” bilmemne taraftarıyım geyiklerini yapan adamlara ders olmamış bu. Beni asıl üzen Tanju Çolak’ın jübilesidir. Sanki memleketteki bütün Mercedes’leri o kaçırmış gibi mahkemede hakim karşısında şaşkın ve mahçup halidir.
 
Yine de insan doğası herhalde işte. Ya da ipekböceği doğası. Dünyanın en güzel finalidir. Yıllarca bir sitil gez. Sonra herkese faydalı bir koza yap. Ama son gününde de mahallenin en afili adamı ol. Kelebekler herhalde jübilenin kralı. Sinema tarihini bence en harika ve de en harika hobisi olan karakterlerinden Freddie Clegg’in (kim olduğunu ilk mesaj atana ücretsiz masaj) yaptığı gibi koleksiyonu yapılmalı. O son günü yaşarken diyordur içinden beni alın saklayın; ben bu doğanın resmiyim.
kendihayat@gmail.com