Tekrar Rujları Çıkartma Zamanı
Zekeriya S. Şen
31 yıl, on farklı üye düzeni, ağır geçen dört yıl ve sürekli ertelenen çıkış tarihinden sonra nihayet The Cure 4:13 Dream adlı 13. ve en son çalışması ile yeni melodilerini Cure severlerin zevkine sundu. Arada birkaç tekrar basım albümler ve 45’likler ile özlemimizi gidermeye çalışsalar bile, bunların hiçbiri yeterli olmadı. Zira bir defa haber alındıktan sonra hep beklenen yeni üretim oldu. Bizleri tutup taşıdıkları diğer dünyaları, empresyonist görüşleri, çok farklı açılarda bakmamızı sağlayan sözleri özleten The Cure, sonunda sabırların meyvesini verdi.Albüm çıkmadan önceki dört ayın her 13. gününde The Cure yeni bir 45’lik piyasaya sürerek gelmekte olan çalışmalarını damla damla müjdeledi. İlk olarak Mayıs’ta The Only One geldi. Bunu sırasıyla Freakshow, Sleep When I’m Dead ve The Perfect Boy takip etti. Albümün çıkış tarihi Ekim’e sarkınca Eylül ayında da tüm yeni 45’liklerin farklı versiyonlarının bulunduğu Hypnagogic States adlı EP piyasaya sürüldü. Tüm bu 45’likler The Cure’u ayrıcalıklı yapan, kimyasını yansıtan acı-tatlı melankoli ve iyimserliği taşıyan yapılarıyla dinleyenleri heyecanlandırdı. Zira sinyaller ondört yıl sonra Porl Thompson’un tekrar ekibe dahil olmasıyla artık bir dörtlü olan The Cure’un tutarlılığını ve ahengini yansıtıyor: drama ve tempodan faydalanarak yaratılan eşsiz bir çağrı ve yakarış.
Orijinalde bir çift albüm olarak tasarlanan 4:13 Dream aslında 33 parçalık bir çalışmanın ilk bölümü. Yakın gelecekte gün ışığına çıkartılması planlanan 20 parçayı bir yana bırakırsak 4:13 Dream gölge ve ışığın yer aldığı The Cure’un hamurunu yansıtan bir oluşum. Bu albümü Cure tarihçesinde bir yere yerleştirmek gerekirse ağırlıkla en büyük popüler atılımı gerçekleştirdikleri The Wish dönemini telaffuz etmek gerekir.
Klavye ile epik ve ayrıcalıklı bir ses sentezi yaratan The Cure, bu defa klavyeyi bir yana bırakarak stüdyoya girdi. Porl Thompson’un gitar üzerinde kurduğu hakimiyet, hiç zorlanmadan ekibin klavyeye olan eski bağımlılığının yerini fazlasıyla dolduruyor. Birçok Cure sever özellikle bir dörtlüye indirgenen ekibin imzası olan müziksel yapısını klavye olmadan koruyamayacağı konusunda şüpheli davrandı. Oysa bu şüphe Porl’un geniş gitar paleti sayesinde ilk parçadan itibaren yok oluyor. Porl’un gitar harikaları ayrıcalıklı ve bu da kendisinin grup içerisinde ne kadar ayrılmaz bir faktör olduğunuz bariz kanıtı. Porl’un dolambaçlı gitar ezgilerinin çevresini yılların emektarı Simon Gallup bası ve grubun en genç üyesi Jason Cooper baterisi ile bir sonik fırtına formatında sarıyor. İlk defa bir Cure albümünde gitar ve bas bu kadar ön planda.
Albüm ağırlıkta The Cure imzası taşıyan kavrayıcı ritimlerin yanı sıra çok yüksek tempolu ve neşeli. Hayatın neşesi özellikle Head On The Door dönemine kadar tarihlenen Sleep When I’m Dead adlı parçada çok güzel sergileniyor. Altı dakikalık Underneath The Stars ise 1989 tarihli havada uçan örümcek ağı kıvamında olan şaheser Disentegration’ı anımsatan güzel bir sentez. Only One ve Hungry Ghost çalışmaları albümün en enerjik sunumu ve müziksel olarak albümün neler vaat ettiğine dair güzel ön izlenim. Albümün nispeten karanlık yüzünü Reasons Why ve Real Snow White parçaların da yaşıyoruz.Switch elektro flamenko ritimlerinden yavaş yavaş çılgın bir doruk noktasına tırmanıyor ve Robert Smith “Kendimle yalnız kalmaktan sıkıldım ve başka birisiyle de kalmaktan sıkıldım,” diye bağırırken dinleyeni The Cure’un çok iyi irdelediği yalnızlık ve paranoya sınırlarına sokuyor. Sirensong uzun zamandan beri The Cure’dan dinlediğimiz en romantik 2.22 dakika.

Albüm gecikmeli çıkmış olabilir ancak iki albüm olduracak 33 parçanın kaydedildiğini düşünürsek bu gecikmenin tamamen hangi parçanın albümde yer alıp almayacağı süreci ile geçtiği aşikâr. Bu zaman ise beklemeye kesinlikle değdi zira 4:13 Dream klasik The Cure ezgilerini taşıyan yeni bir çehre. Kıvır kıvır melodilerin arasında süzülen akılcı sözler, fazla aşırıya kaçmayan karamsarlıklar ve asla çok ciddi olmayan bir atmosfer.
Tüm bu yazılanlara rağmen albüm düşünüldüğü kadar kolay “algılanabilir” durumda değil. İlk görüşte aşkın aksine dinledikçe kendine size aşık eden bir çalışma olduğu kesin. Albümü gerçekten duyabilmeniz ve dinleyebilmeniz için özenli olmanız gerekiyor. Her ne kadar grubun diğer çalışmalara kıyasla dinlemesi kolay olmasa bile 4:13 Dream oldukça uyumlu sert bir yapıya sahip ve Bloodflowers kadar yekpare değil.
Birçok yönden 4:13 Dream grubun klasik, deneysel, ileriye adımını, köklere dönüşünü temsil ediyor. The Cure’un en iyilerinden derlenen albüm ağır gitar pop ezgilerinin ayrıcalıklı kişisel özelliği ile hem aydınlığı hem de gölgeyi temsil ediyor. Bir The Cure sever olarak 4:13 Dream grubun ateşli, dirimsel ve ilerici yönünü yansıtıyor. The Cure kesinlikle heyecanlı bir maceraya daha yeni başlamış gibi. Umarım bu maceranım ikinci bölümü için bir dört yıl daha beklemek zorunda kalmayız. muzik@tikabasamuzik.com