Ǔzgin Űver
hira d.
Füzyon vaziyetlerine tereddütle yaklaşırım genelde. Piyasada mebzul miktarda dolaşan world music ve afrikan pop’a mesafeliyim mesela. Batılı açık fikirli (ya da uyanık mı demeli) yapımcıların kara kıtanın kadim ayin ezgilerini ter, kan, seks, büyü, vecd durumlarından arındırıp, steril stüdyo ortamında beyazların nezih betonarme dünyasının hoşuna gidebileceği bir makuliyete yonttuğu albümlerden kıllanırım. Ya da, Batı medeniyetine kapağı atmayı becererek veya kendi ülkelerinin kaymak tabakasında yer alarak sınıf atlamış Afrikalı bir kuşağa özgü ‘haydi eller havaya!’ namelerinden sakınırım. Kara kültürün genlerine kazılı neşe, coşku, vecde yatkınlık ve tabii kıpır kıpırlık ha babam sömürülmekte, tıpkı sefalet içindeki kıtanın doğal kaynaklarının iliğine dek sömürülmesi gibi. Beri yandan, kökenini Coltrane’de, Don Cherry’de, Collin Walcott’da, Art Ensemble of Chicago’da, Shakti’de bulan, asırlardır süregelmiş müzikal gelenekleri ince eleyip sıkı dokuyan, ama geleneğe kendine has bir yorum getirmeye çalışan yaklaşımlara da her zaman kapım açıktır. Bu minvaldeki girişimlerden (bu sözcüğü neo-liberal ağızdan kurtarmak gerek yahu) birisi de Uzgin Uver (ya da Uuzgin Üüver/Ǔzgin Űver).
Arkadaşlar Macar. Grubu 1991’de kurmuşlar, çekirdek kadro Marcsi Farkas (vokal, keman), Peter Homoki (vurmalılar, gitar, tuşlular, dijital hadiseler) ve Gyula Majoros’tan (zurna, klarnet, kaval, tulum vb.) oluşuyor. Dört albüm yapmışlar, her birinde farklı müzisyenleri de konuk etmişler. İlgi alanları hayli geniş, Balkanlardan başlayarak Anadolu, Orta Doğu, İran, Orta Asya, Moğolistan ve Doğu Sibirya müzik geleneklerini yalayıp yutmuşlar belli ki. Ama bu nameleri, çalma tekniklerini çıkış noktası olarak alıp, açık uçlu, görselliğe çanak tutan, hayli ezgisel, atmosferik bir müzikal ortam yaratmaktalar. Etnik unsurları parçalara gayet ustaca yedirdiklerinden, ezgilerde hep bir tanıdıklık hissi duyulsa da taptaze bir müzik bu.
Grupla aynı ismi taşıyan ilk albümleri 1995’te basılmış. Zorlu kışlara karşı mücadele verenlere özgü sert mizaçlı, kuyruğu dik ama karanlık bir hâl var. Bir Tuva gırtlak namesi ile ağız tamburası atışmasıyla açılan albümün bir kısmı, film müziklerini andıran bir temanın dönüp durarak tedirgin bir haleti ruhiye yaratması ve bunun üflemelerle süslenmesine dayalı. Ya da (Nekropsi’nin “Mi Kubbesi”nin bir kısmına şaşırtıcı ölçüde benzeyen bir duyguyla) gitarla verilen etnik çağrışımlı temanın üzerine üflemelinin cazvari, makamın uçsuz bucaksız olasılıklarını arayan iniş çıkışlarıyla, kâh gergin tonlarda gezinerek bir tezat yaratan kâh kulağı tatlı tatlı okşayan kemanın iç içe geçen (veya tokuşan) ezgilerine dayalı parçalara rastlıyoruz. Albüm Orta Asya’nın dağlık halklarını çağrıştıran bir kaval ezgisiyle sona eriyor.
1999’da çıkardıkları ikinci albümleri “99” ilkine göre daha huzurlu, çalgıların tezatlıklar yaratmak yerine birbirini pekiştirdiği, daha kolay seçilebilir, alışıldık makamlarda gezen bir çalışma. İlk albümde çok saklı, kendini hiç belli etmeyen elektronik dokunuşlar burada özellikle ritmik altyapı olarak biraz daha dikkati çekiyor. İlk albümdeki cazımsı makam seyahatleri burada yerini, bazen Tuva gırtlak nameleriyle, bazen tulumla, bazen zurnayla, bazen de kemanla verilen leziz bir temanın yatay bir düzlemde, altta ritmik ve ezgisel looplar desteğiyle dönerek akması, üstüne de özellikle üflemelilerle bunun etrafında kelebek gibi dansederce dolaşılması anlayışına bırakmış. Gerek loopların sadeliği gerekse ezgilerin kulağı hiç tedirgin etmeyen, bildik armonilere dayanması albümü neredeyse “new age” sınırına dayandırsa da, işte o dayandıkları etnik zemin ve ilk andan itibaren faça vermeyen samimiyetleri gönlümü okşadı doğrusu.
2002’de çıkan “Bab Szinhaz Zene” (Kukla Tiyatrosu Müziği), Gyula ile Peter’in çeşitli kukla tiyatrosu gösterileri için yazdıkları parçaların elden geçirilmesiyle ortaya çıkmış. Kukla tiyatrosu gösterilerinin o tipik eşlikçi soundu hâkim, yani çalgıların birbirlerini destekleyerek oluşturdukları tematik bir motif atmosfer yaratmak üzere dönüp duruyor. Kimi parçalarsa girdiği makamda fazla açılmadan takılan üflemeli ile sade bir vurmalının yan yanalığından ibaret. Albümde Ortadoğu havaları önplana çıkmış. Zurnalar, kavallar, darbukamsı ritmler çok da cazgırlık yapmadan ortamı şenlendiriyor. Niagara adlı şarkı basbayağı bizim düğün havalarında, askı davul ile zurna ortalığı yıkıyor (Gyula parçanın hızlandığı yerlerde zurnayı bayağı zırtlatmış gerçi). İnsanın gözünün önüne danseden, koşuşturan kuklalar geliyor hakkaten.

4. albümleri olan “Vörös Rébék” 2004’te çıkmış. Grubun giderek daha minimalist bir çizgiye kaydığını görüyoruz (yaş ilerledikçe hep böyle oluyor galiba). Dertleri daha ziyade ses atmosferleri, tabakaları yaratmak gibi geldi bana. Ortadoğu’dan ve Orta Asya havalarından devşirilmiş sade, aynı tonlarda gezen üfleme temalarının altına, gayet basit (samplelanmış) vuruşlar ve tekrarcı motifler çalan keman ile gitarlar yerleştirilmiş. Üst üste kaydedilmiş kısa üflemeli temaları elektronize edilerek iç içe geçen ses dokuları, katmanları yaratılmış. Dört albümdür ordan burdan birden pırtlayan Tuva gırtlak vokali artık ilallah dedirtiyor lakin. Yaylılar grubu, atışan üflemeliler ve kıvrak vurmalılarıyla Kasznar adlı şarkı pek keyifli bir çokseslilik yaratıyor. İniş çıkışlara meyletmeden yatay düzlemde akan çalışma, böylelikle dinleyiciye bol alan bırakmakta.
2005’te Fransız Olivier Drieu bu albümün bir remiksini yapmış “Vörös ReWorkz” adıyla. Dub, techno, drum & bass gibi tarzların kullanıldığı çalışmayı merak edip dinlemedim doğrusu.
Nerden bulcaz, diyorsanız, biraz çaba harcanarak ordan burdan indirilebiliyor. Grubun adresi: http://www.uzginuver.hu.
hazbazz@yahoo.com.tr