Son Mektup Bitmez
Sarp Keskiner
“Değişiklikleri kaydetmek istiyor musunuz?..” Kör tınılı ve iki notalı bir piyano tuşesi eşliğinde soruyorsun bilgisayar… Artık senden çok var; bundan sonra senin adın “silgisayar” olsun. Ben çok mektup yazdım, bir o kadarını da sildim. Ayrıca, bilgi sayılmaz. Yanlışsın.
Ve itiraf ediyorum ki, çok uzun zamandır değişiklikleri kaydediyor; o bilgili belgelerin yaratım tarihlerine ise hiç bakmıyorum “özellikler”den. Özelliklerime dair çok şüpheci olalıberi, Ramazan Mandiz’in yöntemini izliyorum. Kasıtlı seçim.
Bak; Ramazan Mandiz geldi aklıma bilgisayar, zig zag desenli yün takkesi ile sessizce duvarlar ören ve kazmasıyla kararlıca toprağı eşeleyen. Ona soru sorduğunda senin gibi kör tınılı ve iki notalı bir piyano tuşesi ile bana cevap vermek yerine salt gülümsüyordu. Sükut, alsında tebessümmüş öyleyse…
Mandiz, Güneyin doğusundandı ama tam nereliydi hatırlamıyorum ama “mühendis” kadar hassastı ki, “mandiz” geldi ve herhalde rahmetle gitti. Su kanalının bilmem neresine bir şey inşa ediliyordu, yaz başıydı, çok ufaktı yaşım ve dördüncü sınıf alacalı bir plastik testiden kana kana su içerken Mandiz; ben damın birinde çınlayan bir ses duymuştum transistörlüden sızan:
“Yazdığın son mektup şu an elimde / Okuyup ağlıyorum, her kelimede / Demek ki yalanmış, aşkın sevgin de / Her şeyi anladım bu son mektupta. Teselli artık neyi değiştirir ki / Elinle kabrimi kazdın demek ki / Ben zaten dünyada gün görmedim ki / Son darbeyi vurdun bu son mektupla”.
“Ayrılsak da mutluluk dilerim sana,” diye devam ediyor bu şarkı, sevgili bilgisayar. Hakkı ile oyanın selamı bu herkese. Ancak içine kaydederse biri, sen “formatı mp3 bu şarkının,” falan filan diye kendince olayı algılamaya ve 0 ve 1 kabilinden işin salt yüzeyinde yüzeni kavramaya çabalarken birileri Hakkı ile bulut olmuş gitmiştir. Böyledir; biri sanarken, biri de dibini bilir meselenin. Bize yetişemezsin.
Bak bizim ülke de böyledir; kendi adına yok masa üstü, yok dizüstü diyerek geçirdiğin zamanın sonunda sen yeni sayılırsın yine, hani ki zira tekaütün en fazla yirmi yıldır Türkiye’de çünkü. Zerrin, Janis Joplin söylerken Hakkı Bulut’a vardı kariyerinin bir kertesinde ve herkes, cihanda rastlanmaz bu tarz seyrine rikkat ile eyvallah çekti. Başı da hafiften sol yana doğru eğerek üstelik.
Şaşırma. “Boynu bükükler”in kaşları böyle oynaktır işte; gayrı menkulleri neredeyse herkesten çok sayıda olup fakirlikten ağlar görünüp yastık altında biriktirdikleri ile senin gibi nice dizüstü sakinlerinden aniden onlarca alabilir o familya. Saf kalma.
İşte bu yüzden diyorum ya; sen artık silgisayar ol. Bilmekten daha üstün olan; silmek.
Üstelik zahmetler edip duruyorsun bak hâlâ… Yok “özellikler”, yok illa kaydedilmeyi arzulayan o “değişilikler”.
Son mektup, bitmez.
Yazarsın; açar bir daha okur bir daha yazar, bir daha siler ve bir daha yazarsın.
Böyle bizim bu işler.
Kilobitli aklın yetmez.
Bozulma bana…
www.myspace.com/leomalandro