A Tribute To Thomas Bernhard


Osman Kaytazoğlu
Zayıflığına acıdıklarımızdan daha zayıfızdır bizler. Kendi düşkünlüğümüz böyle acıyacak insanlar buldukça yetkinleşir. Daha hızlı ve kaliteli acıma yollarını kavramaya başlarız. Kalemi her sivrilttiğimizde, ağzımızdan çıkan kelimeler havada hızlandığında ve üzülmeyi kestirme bir yol olarak her benimseyişimizde kendi alçaklığımız ortaya çıkar. Dürüst olmanın yolu da bunu kendimize itiraf etmekten geçer. Mesela maç anlatışıyla bizi çileden çıkaran Ertem Şener’i ele alalım. Maçı öyle bir anlatır ki gole giden pozisyonlarda bazı pasları da sanki kendisi atıyormuş gibi. İşte onun zayıflığını isteriz. Ekrandan çözülüp dağılmasını. İşte ondan daha komik ve gülüncüzdür aslında. Çünküsüz bir gülünçlük bu. Onlarca, binlerce yüz binlerce kez Ertem Şener’den nefret ederiz ama o onlarca, binlerce, yüz binlerce kez maç anlatmayı sürdürür. Çünkü onun maç anlatışından nefret ettiğimiz için orada olmasından gizlice hoşnut oluruz. İyi bir maç anlatıcısı çıktığında işte o zaman işimiz daha da güçleşir. Bu kez onun kadar iyi maç anlatamayacağımızı düşündüğümüz için onun konumundan nefret ederiz. Çünkü en iyi maç anlatıcıları mahalle maçlarında beceriksizliği yüzünden hiç bir takıma seçilememiş, kenarda duran zavallı çocuklardır. Ona acırız ama maç anlatmasına da izin veririz. Çünkü biliriz ki iyi maç anlatan kesin kötü futbol oynuyordur. Ya da kötü maç anlatan zaten her açıdan iğrençtir bizim gözümüzde. Biz onların yüzüne karşı asla en olmadık sözleri söyleyemeyiz. Arada camların olması şarttır. Mesela bir kebapçıda görürüz onu. Onu görüşümüz bizim başkalarına o gün için anlatılacak bir anımız oluverir bir anda. Çünkü bütün diğer insanoğulları gibi karaktersizizdir. Yine Fotomaç gazetesinin yalanlarından bıkmış olduğumuz halde onu satın alırız her zaman. Haftanın her gününü, her dakikasını onun yalanlarıyla geçiririz. Fotomaç gazetesinin iğrenç olduğunu biliriz ama biz de en az Fotomaç gazetesinde reklamları çıkan 900’lü hatları arayacak kadar iğrencizdir. Hatta o 900’lü hatlardan kazandığı paralarla okul açan insanların üniversitesine gider çocuklarımızı yazdırırız. Gidip kantinde Fotomaç gazetesi okusun, akşamları da 900’lü hatları arasın diye. Böyledir bizim iğrençliğimiz işte, Fotomaç gazetesine o yalan haberleri yazdıranlar kadar yalancıyızdır. İyi müzikler dinleriz, güzel şiirler okuruz ve parasızlara acırız. Metaforlarımızla ve güzel ses tonlarımızla aç insanların seslerini taklit ederiz. Ama o insanlardan daha açızdır. Murathan Mungan kadar açızdır. Başarıya açızdır, televizyonun içine girmeye açızdır. Yazmaya açızdır bizler. Açlığımız İlber Ortaylı’nın tarih bilgisi kadar sıkıcıdır bizlerin. Ve bütün bunlar bizi en az Murathan Mungan’ın kadın karakterleri kadar sefil ve aciz bırakır. Murathan Mungan böyle olmamızı ister çünkü, Ertem Şener ve Petek Dinçöz de öyle. İyiliğimiz onları iflas ettirir. Varoluşumuzdaki yamaları onları izleyerek ve okuyarak dikeriz. Ve en sonunda bütün bu eksiklerimiz, isteklerimiz, kendimizi bir yerde görme hırslarımız bizi zayıf düşürür. Murathan Mungan okumayı indie-rock dinlemekle özdeşleştiririz mesela; onun şiirlerinin, karşı cinsle kurduğumuz ilişkilerde bizi felsefi açıdan ileriye götürdüğünü düşünürüz. Onun üzerine şiir yazdığı kağıtların yarısını yırtıp ağlaya ağlaya bu kağıtlara burnumuz sileriz. Çemberin içindeyizdir bizler. Uykusuzluğumuzu ve tuvalette otururken geçen sıkıntılı zamanlarımızı Ertem Şener’in ne kadar kötü bir spiker olduğunu düşünerek atlatırız. Murathan Mungan ise zaten hastabakıcılar için iyidir. Çünkü bizler, bütün insanlar hastayızdır. Hastabakıcılarımız da bizler kadar hasta ruhludurlar, çünkü hepsi Murathan Mungan okurlar ve akşamları Ertem Şener’in yeni Maradona’yı aradığı maçları izlerler... Durmadan, yılmadan, hevesli hevesli Murathan Mungan okumayı sürdürürler. Bazı akşamları da Ertem Şener’i dinlerler. Bizler, hepimiz Murathan Mungan okuyup Ertem Şener’den maç dinleyerek vakit geçiriririz. Ertem Şener’in şiirlerini okuruz, Murathan Mungan’ın tuttuğu takımı tutarız. Murathan Mungan’ın maç anlatmasını, Ertem Şener’in şiir yazmasını isteriz. Bizler Ertem Şener’in şiirlerini şarkı yapan Yeni Türkü’ye de bayılırız. Murathan Mungan’ın o iğrenç ve sıkıcı, Uncut dergisinin verdiği CD’lerden keşfettiği modası geçmiş rock gruplarının peşine düşeriz. Çünkü bizlerin karakterleri genellikle hep başkalarından duyduklarıyla geçinen, asgari zekayla cilveleşen karakterlerdir. Murathan Mungan’ın Ertem Şener’den daha zeki olduğunu düşünürüz hem. İkisinin de aynı olduğunu bir türlü göremeyiz. Onlarca, yüzlerce, binlerce maç seyrederiz, onlarca,yüzlerce,binlerce sayfa Murathan Mungan okuruz ve böyle bir karara varırız bizler. Ama ikisinin de hayatımızda aynı büyüklükte bir alan kapladığını, ikisinin arasında bir ekvatorun olmadığının farkına bir türlü varamayız. Hem de onlarca,yüzlerce,binlerce maç seyredip, onlarca binlerce yüzlerce sayfa hastabakıcı şiirleri okuduğumuz halde bunu yaparız. Hem de bu ayrımı onlarca,binlerce,yüzlerce kez tekrarlarız. Murathan Mungan’ın Ertem Şener’den daha kültürlü olduğunu sanırız bizler... yüzlerce binlerce, onlarc

 

kaytaz@gmail.com