2007’de Güney Amerika Neo-liberalizm karşı direniş ve yeni sol


Avi Haligua

Chavez, Bolivarcı Devrim, petrolün millileştirilmesi, sosyalizm – Dünyanın geri kalanında savaş, neo-liberal ekonomik politikalar, istikrarsızlık ve patlayan bombalar konuşulurken Güney Amerika sokaklarında bu kelimeler daha yaygındı.


 Irak’ta milyonlarca insanın ölümüyle “zafer”e ulaştıklarını söyleyen Bush’un “arka bahçesinden” Irak’la, Lübnan’la, İran’la dayanışma sesleri yükseliyordu. 2007 boyunca Güney Amerika, uzun süredir unutulmuş bir sözcük olan devrimle birlikte anıldı.
20 temel devlet, küçük devletlerle birlikte 32 ülkede, Latin dilleri konuşan kalabalık nüfus ve hiçe sayılmış milyonlarca yerli tercihini soldan yana yapmıştı. Venezüella, Bolivya, Ekvador, Brezilya, Şili, Arjantin, Uruguay ve Peru’da seçilmiş hükümetler ve devlet başkanları neo-liberalizm karşıtı solculardan oldu. Geri kalan ülkelerdeyse, geleneksel-sağ politikalarla boy ölçüşebilecek konuma gelen sol, en büyük muhalif güç oldu. ABD’nin ablukasındaki Küba da bu listeye eklendiğinde, 70’lerden bu yana askeri diktatörlükler, kayıp ve infazlarla baskı altında tutulan Güney Amerika halklarının bu yıl, 1995’te ilk isyan bayrağını açan Zapatistalar’ın ‘Ya Basta!’ sloganını paylaştıkları açık.
 
Irak’ta yalnızlaşan ve bataklığa gömülen Bush Hükümeti 2007 boyunca elini Güney Amerika’ya uzatamadı. ABD’nin petrol ithalatının yüzde 60’ını karşılayan Venezüella’nın lideri Hugo Chavez ise başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyayı dolaştı. Lübnan sokaklarında Chavez’in resmi Nasrallah ve Ahmedinejat’ın resimlerinin yanına asılı duruyordu. Güney Amerika’da sol, küresel şirketlerin belirlediği sistemi değiştirmek yönünde hamleler yaparken küresel savaş karşıtı hareketin bayrağını hep yukarıda tuttu.
 
Petrol
Irak’ı işgal eden ABD sayesinde petrol fiyatları 2007 boyunca tırmandı, nihayet yıl sonunda varil başına 100 dolar rekorunu kırdı. Petrolcülerin artan kârları ağır bir faturayı da beraberinde getirdi. Chavez, Venezüella’nın petrol gelirlerini yoksullara ve sosyal programlara aktardıkça bu yeni işleyiş tüm Güney Amerika’da umut oldu.
 
Eski sendika militanı, şimdiki Bolivya Devlet Başkanı Evo Morales, Chavez’i izleyerek ülkesindeki doğal gaz kaynaklarını yabancı şirketlerden geri almak için adımlar attı. Ekvador Cumhurbaşkanı Rafael Correa, yabancı petrol şirketlerinin kârlarından daha büyük bir bölüme el koyacaklarını yıl sonunda açıkladı.
 
Aralık ayının son günlerinde Küba’da gerçekleşen 4. Petrocaribe Zirvesi, kıtadaki petrol üreticisi ülkeleri birleştirmek yönünde ciddi anlaşmalarla sonuçlandı.
 
Yani aslında, Bush’u kızdıran sunduğu televizyon programında Chavez’in kendisini “aptal”’ ve “eşek” diye adlandırması değildi sadece: Tüm dünyada “serbest piyasa ekonomisi her şeyi çözer” doktirininin tam tersi Güney Amerika’da gerçekleşiyordu. Küresel sermayenin “entegrasyon”u ve şirket egemenliğini vaaz eden neo-liberal dogma, 2007’de arka bahçede çöpe atılıyordu. Hem ABD imparatorluğunun varlık sebebi, hem de savaş sebebi olan petrol ve enerji kaynaklarındaki fiyat artışları sebebiyle..
 
Farklı yollar
2007 yılı, birkaç yıldır fazlasıyla konuşulan Güney Amerika’daki sol yükselişin aktörleri arasındaki farklılıkları da gösterdi. Venezüella, Bolivya ve Küba bu saflaşmada daha radikal bir sol çizgiyi temsil ederlerken, başta İşçi Partisi lideri Silva de Lula tarafından yönetilen Brezilya olmak üzere diğer sol hükümetler küresel şirketlerle doğrudan çatışmadan kaçınan ılımlı politikaları benimsediler. Bu farklılığı yaratan ve kıtayı daha sola iten Chavez ve Bolivarcı devrim oldu.
 
Bolivarcı Devrim nereye?
2 Aralık sabahı Venezüella, Chavez’in referandumu için sandık başına gitti. Oylanan Chavez’in neo-liberalizme karşı anayasasıydı. Chavez’in paketinde çalışma sürelerini sekizden altıya indirmek, yabancı petrol şirketlerini kamulaştırmak, Venezüella egemen sınıfının ayrıcalıklarını kısıtlamak gibi yoksullar lehine radikal ve ilerici bir çok talep yer alıyordu. Bu paketle birlikte Chavez, 2013’te dolacak görev süresini uzatmayı da halkın oyuna sundu. Seçmenlerin sadece yüzde 45’inin sandık başına gittiği Chavez anayasası yüzde 49,3 “evet” oyu alırken yüzde 50.7 “hayır” oyuyla reddedildi.
Bu Chavez’in kazanacağını haftalar önce yazan hakim medya gibi herkesi şaşırttı. Chavez yenilmiş, Bolivarcı devrimin tabanını oluşturan yoksulların önemli bir bölümü oy kullanmamış, referanduma ilgisiz kalmıştı.
 
Referandum öncesi adı açıkça darbe girişimlerine karışmış özel RCTV adlı televizyon kanalının Chavez hükümeti tarafından kapatılması uzun zamandır sesi çıkmayan sağcı muhalefeti sokağa döktü. Varlıklı sınıfların çocuklarının okuduğu üniversiteler sağcı muhalefetin odakları oldu. Caracas başta olmak üzere bir çok şehirde sağcı öğrencilerle Bolivarcı öğrenciler arasında çatışmalar çıktı. Büyük üniversiteler kapandı. Şeker, un, yumurta ve süt gibi temel gıdaların bulunmaması bir istikrarsızlık ortamı yarattı. Chavez’in sosyal refah programından kelimenin tam anlamıyla nefret eden varlıklı sınıflar uzun süre sonra ilk kez açık bir muhalefeti örgütlediler.
 
Chavez’in anayasa paketi içinde kendi görev süresini uzatması, gerek kendi partisi 5. Cumhuriyet Hareketi, gerekse de 2007’de kurulan Venezüella Birleşik Sosyalist Partisi (PSUV) içinde muhalefetle karşılaştı. Önceki darbe girişimlerini püskürtmekte önemli rol oynayan eski subay ve Savunma Bakanı Raul Baduel görevinden istifa etti ve “hayır”cıların cephesine katıldı.
 
Referandumda yenilen Chavez, hemen TV’ye çıkıp referandum sonucuna saygılı olduğunu ve gereken dersleri çıkaracağını söyledi. Ancak 2007’nin son aylarında Venezüella’da sağcı muhalefet ayağa kalkmayı başardı. Venezüella’yı takiben Bolivya’da da sağcı muhalefet Morales’in başını çektiği sola karşı sokağa çıktı. Bir yanda şirketlerin ve sömürü mekanizmalarının varlığı devam ederken, öte yanda neo-liberalizm karşıtı radikal politikaların uygulanması kaçınılmaz olarak sosyal saflaşmayı doğurdu. Yeni yılda bu saflaşmanın sıcak bir mücadeleye ve çatışmaya dönüşeceğine dönük işaretlerden söz etmek, ne yazık ki felaket tellalığı anlamına gelmiyor.
 
Bu saflaşmayı doğru değerlendirmek için hükümetler, siyasi partiler, politik gruplar ve Güney Amerika’daki yoksulların tercihleri arasındaki ilişkileri doğru okumak gerekiyor. Chavez referandumda kaybetse de Bolivarcı hareketin tabanında yer alan kadınlar, gençler, örgütlü işçi sınıfı ve şehir yoksulları neo-liberalizm karşıtı yoldan yürümeye devam ediyor.
 
Bu önceki gerilla hareketlerinin ya da Küba’daki bitmek bilmez Castro iktidarının kopyası bir yol değil. Yeni bir yol ve her adımı tabandaki aktivistlerin tartışmalarından, kurdukları taban örgütleriyle ekonomiyi denetleme istekleri tarafından belirleniyor. Chavez referandumda yenilse de bu yolu açmaya devam ediyor ve Bolivarcı Devrim’in tabanını koruduğu açık.
Kim kazanacak? Venezüella ve bir bütün olarak Güney Amerika tercihini devrimden ve sosyalizmden yana mı yapacak?
 
2007 yılı boyunca dünya halklarına umut veren Güney Amerika’daki yeni solun kaderi yine dünyadaki mücadeleye bağlı. Yeni solun küresel düzeyde etkili olması, yok sayılanların kaderi, bölgesel güç dengeleri kadar Bush’un Irak’taki yenilgisinin kesinleşmesi, yani ABD’nin Irak’tan çekilmesi, diğer kıtalardaki neo-liberal saldırganlığın durdurulmasına da bağlı.
avihaligua@gmail.com