Maniac: Ölüyüm ve Ölü Değilim


Burak Bayülgen
Kıskanç bir anne kızını yıllarca bir tavan arasında kilitli tutuyor... Bu anne gece gündüz demeden bir portre yapmaya koyuluyor ve sonbahar bahara evrildiğinde portre tamamlanıyor. Bu portreyi Jonah Kitabı’ndan sözlerle konuşturan anne, kızının portresinin çektiği tüm ızdırabı dile getirmesinin ardından porteyi Kader Mumu ile yakıyor. Portre “ben ölüyüm,” diyordu; yahut Barthes’ın ifade ettiği gibi karşıt iddia olan “ölüyüm ve ölü değilim”. Hipnoz altında konuşmak mecazi ise, portre kurmacanın içinde gerçek ve mecazi anlamda “ölüyüm” ve “ölü değilim” demek istiyordu. King Diamond’ın ilk solo albümü olan Fatal Portrait’te işlenen bu hikâye, kurmacanın içindeki mecaz ile gerçek anlamda söylenen bu iki karşıt iddianın Maniac üzerinden mesafe ve nihai birliğe giden yolda parçanın düzenlemesine dair bir örnek teşkil edecektir.
 
Charles E. May’in ifade ettiği gibi “Şayet bir nesnenin büyüklüğünün eksik veya fazla değerlendirilmesi, aradaki mesafenin yanlış ölçülmesinden” kaynaklanıyorsa (1), bir manyağın ölüm tehdidi altındaki bir kadına aşk (?) ve şehvet (?) ikilemi altındaki en yakın olduğu mesafe bile “ölüyüm ve ölü değilim” arasındadır ve “hayatın ta kendisinin sanatın ta kendisi olduğunun (2)” çok sapkın bir biçimidir. Özdeşleşme mesafemiz de nesnenin yanlış ölçülmesiyle orantılı ki biz ne “ölüyüm ve ölü değilim,” diyen kadınlara, ne de nihai amacın maddesel düzenlemeye yönelttiği bir manyağa yakınız; aksine bir ayna mesafesi uzaklıktayız. Özne sandıklarımız dahi nesne olmadıkça kurmacanın içindeki “ölüyüm ve ölü değilim’in hem mecazi hem de gerçek anlamını sorgulamaya yanaşamayacağız:
Yaşamın ölümün içinde var olmasının tek yolu, sanat yapıtının canlıymış gibi olmasıdır…” Edgar Allan Poe’nun bu düşüncesinin gerekçesi ise sanat yapıtının birliğin ve biçimin özgün planının bir benzeri olmasıdır. (3) Yaşam da bu kurmacanın içinde (Maniac’da) direkt ölüyüm ve ölü değilim ile eşdeğerdir. Nesnenin canlılığı bir vitrin mankeninin yaşamsızlığına tekabül etmektedir ki nesnenin tutarlılıkla kendi cansızlığını yansıtması için kendini özneye terfi etmesi gerekli kılınmaktadır. Kadınlığından da ödün verircesine kendini bakan (erkek) konumuna dönüştüren bir kadın bu kurmacanın içinde bir iktidar sahibi olamadığı gibi, ısrarla yaşamsızlıktan pay alacaktır.
 
Poe’nun yukarıda verilen gerekçesini de katarak parçanın nihai birliğin ve özgün planın bir parçası olduğu doğrudur; ancak özgün planın yaşamsızlık olduğu bir tasarımda aradaki hangi mesafe doğru ölçülebilecektir? Bir fotoğrafta yaşamsızlığı işleyen eller manyağın ellerine aittir ve vücudunun geri kalan kısımları da parça parça nesne olarak konumlandırıldığı fotoğraflarda belirmeye başlar. Manyak da kurmacanın içinde bir parçadır artık ve “ölü değilim’i gerçek olarak bile söyleyemeyecekmiş gibi durmaktadır. Çünkü tıpkı yakın olduğumuzu zannettiğimiz ama çok uzak olduğumuz aynalar bile, fotoğraflardaki nesne de sanat yapıtının çabalansa da canlıymış gibi durmasını sağlayamamaktadır. İlk başta örneklendirilen kıskanç annenin nesnesi olan portre de mesafenin genişliğinden ötürü cansız olanda canlıyı yaratma çabasına girişmiş ve başarısız olmuştu ve her ne kadar kurmacanın içinde nihai birlik canlılığa ulaşmaksa da Maniac ile benzeşen canlı ile mesafe eşleşmesini ifade etmekteydi. Mesafe ne kadar yakınsa (portre ile yakın ama kızı ile çok uzak) portrenin yani nesnenin büyüklüğü yerine canlılığı artmakta gibi görünüyordu. Halbuki tam da bu esnada portre nihai birliğin dilinden konuşunca hayattayken çektiği ızdırapları dile getirerek özne tarafından yakılmayı; yani cansızlaştırılmayı talep ediyordu.
 
Sonuç olarak May’in ifadeleri olan “ölüm içindeki yaşamın, fizikselliğin yalnızca bir taşıyıcı olduğu gerçek bilinçlilik kimliğini görme arzusu” oluşu (4), manyağın nihai birliğe doğru “ben varım,” diyebilmesi için başaramadığı şey olan aradaki mesafeyi fiziksel yakınlaştırmasına vurgu yapmaktadır. Nesne (hem kadın, hem de manyağın kendisi) fiziksel olarak canlı kalabilmek için mecazi anlamda yakın olmayı gerektirir; nitekim özne nesne olduğu vakit de yakın olduğunu zannettiği mesafeyi tıpkı portre örneğindeki gibi cansızlaştırmayı, yani öldürülmeyi gerekli kılmaktadır. Ölüm içinde yaşam ve fizikselliğin taşıyıcılığı nihai birlikte yaşamsızlığa tekabül ediyorsa da, Maniac’ın nihai birliğinin mükemmel özgün bir plan olmasını bekleyemeyiz.     
 
 
  1. May, Charles E., Edgar Allan Poe: Öykü Üzerine Bir İnceleme, çev: Hivren Demir-Atay, Boğaziçi Ün. Yayın Evi, 2009, sf: 73.
  2. sf. 77
  3. sf. 75
  4. sf. 90
                   burakbayulgen@gmail.com