Creature from the Black Lagoon
Semra Uygun
Göller canavar bakımından zengin su kaynaklarıdır
“Bu nasıl bir balık? Hangi balık kaya yer ki?” LucasBugün sinemaseverlerin bir klasik atfettikleri Creature from the Black Lagoon’un, ‘50’li yıllarda çok acayip bir film olduğu muhakkak. Şimdiki 3 boyutlu aşırı teknik canavarlar gibi değildi, basbayağı kostüm giyen yakışıklı bir adamın marifetiydi ama o zaman için ürkünç ötesiydi. Düşünsenize bir, gölün dibinde yeşil, balıkla kurbağa karışımı ve çok zeki bir yaratık. Serinlemek için suya girdiğiniz an yandınız, kapıverir!
Creature from the Black Lagoon, 1954 yapımı bilim kurgu-korku janrında bir Jack Arnold filmi. Amazon Nehri’nde yaşayan Prehistorik bir yaratığın korku dolu maceralarını anlatıyor. Bir grup bilim adamı tarafından fark edilen yaratığımız Gill-Man, Black Lagoon’un efsanesidir aslında. Fakat ete sümüğe bürünmüş haliyle karşılaşınca, araştırmacılar onu medeniyete götürüp incelemeye karar verirler. Yaratıksa gayet vahşi olduğu için bu modern tuzaktan kurtulur ve grubun içinde uzun süredir ilgisini çeken Kay Lawrence’ı kaçırır. Vahşi yaşam 1 medeniyet 0. Burada tipik bir güzel ve çirkin öyküsüyle karşılaşırız. Ya da daha domestik bakarsak çirkinler de sever öyküsüyle. Film özellikle şu sahnesiyle akıllarda kalmıştır: Güzel kızımız (Julie Adams) gölde şöyle bir yüzeyim der. Diplerde salınır da salınır. Yaratığımız (Karada Ben Chapman, suda Ricou Browning) da ona çaktırmadan peşi sıra süzülür. Kızımız seksidir, yaratığımızsa heyecanlı. Gill-Man, Kay’e âşık olmuştur; ona zarar vermek istemez aslında. Fakat kaderi King Kong’la aynı yazılmıştır. Vahşi olanı ehlileştirmek her kusursuz insanın boynunun borcudur.
Gill-Man tamamen sembolik bir varoluş. İnsanın tanımlayamadığı şeye mesafeli yaklaşması, ilkel olandan korkması, ilkellik antipatisini simgeliyor. Ve ‘50’lerin baş belası nükleer krizlerinin sinemaya yansımasını. Ortaya çıkan şey; bilimin geliştikçe insanın acizleşmesi, olabileceklerden korkmasının sonucu. Freak’ler ordusu. Atom bombası, soğuk savaşlar ve kusurlu insanlar. Belki de hiçbiri. Belki sadece eğlenmek için yaratılan bir şey. Korkunç bir canlı, hoş bilim adamları ve mayosunun içinde tatlı bir kadından mütevellit. Suyun altında grotesk bir görsel şölen. Belki de hepsi bu.
Creature from the Black Lagoon; kalp ritmini hızlandıran, egzotik ve etkileyici müziği; gerçekçi sayılabilecek kostümleri ve doğal alanlarıyla dönemine göre gayet iyi bir film. Her şeyden önemlisi izlerken hem retro bir haz duyuyorsunuz, hem de filmin atmosferine kapılıp gidiyorsunuz. Film siyah beyaz olmasına rağmen, Gill-Man’in yeşil-mavi olduğunu tahayyül edebiliyorsunuz. Bu da filmin başarısı. Koca bir kase şekerli mısır patlağı ve büyük boy milkshake’le tüketilmeli, izlerken koltukta uyuya kalınmalı. Hatta özel arkadaş toplantılarının seyirliği bile olabilir. Yüzme bilmeyen arkadaşları gruba dâhil etmemek şartıyla.
Önemli Not: Göl kenarında piknik yapmaya ve yüzmeye karar verdiğinizde iki kere düşünün. Atıklardan oluşmuş bir Gill-Man, o kocaman tırtıklı ellerini piknik sepetinizin üstünde gezdirebilir, yiyeceklerinize irin bulaştırabilir, çadırınıza girip sizi kaptığı gibi kaçırabilir. Karanlık sularda boğularak ölmek çok da eğlenceli olmayabilir. semra_uygun@yahoo.com