4+4+4

Ayşe Panuş

Neden okula gideriz? Okullar neden hayatımızda çok önemli bir yer tutar? Sistem için okullar neyi ifade eder? Bir diploma sahibi olabilmek için hayatımızın en dinamik günleri neden kaygı dolu geçer? Eğitim söz konusu olunca neden bütün taraflar daha çok sesini yükseltir? Dünyanın her tarafında tüm devletlerin aşağı yukarı merkezi eğitim anlayışları neden vardır? Bazen yerellik adı altında merkezi otoriteden bağımsız gibi gözüken okullarda esas olarak merkez eğilimleri de içine alarak eğitimi neden verirler?? Eğitim zorunlu olmak zorunda mıdır? Kuşkusuz soruları çoğaltmak mümkün. Bütün bu soruları bir kenarda tutarak son günlerde 4+4+4’le toplumun gündemine gelen eğitimdeki dönüşümler neyi ifade ediyor?

Kapitalizm tek başına iktisadi bir süreç değil hepimizin bildiği gibi. İktisadi süreçle birlikte siyasal ve kültürel, patriarkal, sınıfsal ve etnik v.b. yönleriyle birlikte sistemini oluşturuyor… Kapitalizmin en önemli ideolojik aygıtlarından ilki aile ise diğeri de eğitimdir. Aile ve eğitimin işlevleri sistemin değişimlerine uygun olarak da yeniden yapılandırılıyor. Toplumun gündemine ani bir baskınla gelen 4+4+4 (ilköğretim yasasının değişmesi) de aslında sistemin ihtiyaçlarına göre eğitimin yeniden yapılandırılması… Aynı zamanda bir yaşam tarzını da beraber dayatmakta. Ki kapitalizm ne zaman dayatmadı ki… Türkiye’de eğitim devletin temel paradigmalarına uygun olarak, ulus devletin yapısına uygun olarak, milliyetçi, cinsiyetçi, dönem dönem değişse de her zaman suni İslam’ın dini eğitimi, homofobik, oteriter ve totoliter, militarist ve sorgulanmaya olanak tanımayan olarak olagelmiştir. Peki değişen ne o zaman? değişen resmi ideolojinin ve kapitalizmin ihtiyaçları…  

4+4+4 olarak kamuoyunun gündemine gelen 222 sayılı İlköğretim Temel Kanunu’ndaki değişen maddelere baktığımızda:

1.Okul öncesi eğitimin zorunlu olmaktan çıkarılmıştır. Günümüzde okul öncesi eğitim çocukların ve kadınların hayatında önemli bir yere sahiptir. Çocukların ilköğretime başlamadan gelişimi açısından hazır olması önemlidir. Akademik ve psikomotor gelişimleri açısından, hazır bulunuşluk düzeyleri açsından okul öncesi eğitim çocukları 1. sınıfa hazırlar. Kadınlar açısından okul öncesi eğitimin zorunlu olmaktan çıkartılmasının anlamı ise, çalıştıkları tüm parayı özel ana okulu ve kreşlere vermeleridir. Ya da evde otur çocuğa bak anlamını taşımaktadır. Okul öncesinin zorunlu olmaktan çıkartılması sosyoekonomik açıdan eşitsizliğin derinleşmesine de neden olacaktır. (parası olanın okul öncesi eğitim alması)

2. Zorunlu ilköğretime başlama yaşının 1 yıl erkene alınması ve bunun sonucu olarak okulöncesi eğitimin zorunlu eğitimin dışına çıkarılması çocuğun gelişim ve eğitimine ilişkin bilimsel verilere uygun değildir. Bu yaş çocuklarının çoğu öz bakım gereksinimlerini bile kendi kendilerine karşılayabilecek, temel eğitime hazır olmalarını sağlayan fiziksel ve zihinsel gelişimi gösterecek düzeyde olmayabilir. Daha önce denenmiş ve sakıncaları nedeniyle vazgeçilmiştir. Bir çocuk 6 yaşında da okuma ve yazma öğrenebilir. Ancak çocuğun bilişsel, duygusal, sosyal ve psikomotor gelişimi açsından, pedagojik açıdan yanlıştır. 

3. Mesleki eğitime yöneltme yaşının 10 yaşına düşürülmesi. 10 yaşındaki bir çocuğa meslek seçmenin dayatılmasının hiçbir bilimsel tarafı olmadığı gibi çocuk hakkının açık bir ihlalidir. 7-12 yaş arası çocuklar somut işlemler dönemindedir. 10 yaşındaki bir çocuk neredeyse her gün büyüyünce ne olacağını değiştirir ve yetenek beceri ve yetileri kalıcı hale gelmemiştir. Son dönem yapılan tüm araştırma sonuçları göstermiştir ki 15 yaş bile meslek seçimi açısından son derece kaygan bir zeminde bulunmaktadır. 17-18 yaşındaki çocukların genel eğitim içinde olması gerekirken ve tüm dünya bunu tartışırken Türkiye’yi yönetenler neden mesleğe yöneltmeyi 10 yaşına indirdiler? İlkokul 4. sınıftan sonra çocuğa bir sertifika verecekler ve istediği bir ortaokula gidecek. Şu anda ufukta gözüken ortaokullar imam hatip, teknik ve mesleki ortaokullar ve genel ortaokullar. Sertifikayı alan çocuk ailesinin seçtiği bu ortaokullardan bir tanesine gidecek. Bu duruma da esnek geçiş diyor MEB. Tüm bu ortaokullar arasında da geçişi öngörüyorlar. Çocukları çok erken yaşta son derece acımasız bir eleme sistemi beklemekte. Bu, sınıfsal açıdan yoksul çocuklar için üniversite kapılarının kapanması demek. Onlara biçilen; ucuz, esnek ve güvencesiz işlere hazırlanacakları meslek liseleri. Emek piyasasının doğal olarak bir cinsiyeti var. Son dönemde “Kadınlar üç çocuk doğurun”, “Kadın erkek eşit değildir” gibi söylemler ve Kadın Bakanlığı’nın “aile” bakanlığı olarak değiştirilmesi, yargının kadın cinayetlerinde katillerden yana uyguladığı kadın “haksız” tahrik indirimi, taciz ve tecavüzlerde yargının kadınları hedef gösteren kararları ile esnek ve güvencesiz bir şekilde var olan kadın emeği ve kadın bedeni; önümüzdeki sürecin istihdam politikalarında ailenin saadeti ve huzurundan bağımsız olmayacaktır. İşte burada 10 yaşındaki bir kız öğrenci meslek seçerken (ki kendi seçemeyecek zaten) kadın işleri olarak tanımlanan işlerde çalıştırılmak üzere açılan okullara gidecek ya da imam hatip okullarına. Meslek seçimlerindeki elemenin diğer bir olumsuzluğu ana dili Türkçe olmayan çocuklar için üniversite kapılarının kapanması demek. Üniversite eğitimi için akademik başarı ölçüt ise ana dili Türkçe olmayan çocukların akademik olarak başarılı bulunmayarak doğrudan meslek liselerine yönlendirileceklerini öngörmek sanrım bir kahinlik değildir.

4. Tevhidi Tedrisat Kanunu’ndan beri hiç bitmeyen bir tartışma din eğitimi. Bana göre Türkiye hiçbir zaman laik olmadı. Aleviler, Hristiyanlar, ateistler, Süryaniler… Müslümanlığın Sünnilik dışındaki yorumları, kısacası Sünni Müslümanların dışındaki tüm din ve inançlar karşısında devlet güvencesi altıdaki Sünni İslam’ın hegemonyası var. Diyanetin varken, din kültürü ve ahlak bilgisi anayasal güvence ile zorunlu ders iken, camiler devlet güvencesi altında iken Türkiye’nin laik olduğunu söylemek biraz ironik kaçıyor. Şimdi ise daha da ileri gidip Kuran-ı Kerim ve Hazreti Muhammed’in hayatı adlı dersler seçmeli olarak yasada yer aldı. Yani yine zorunlu seçmeli bir durumla karşı karşıyız. Kuran-ı Kerim dersleri abdestsiz ve başörtüsüz olamayacağına göre, her ikisi de okullara fiilen girmiş olacak. Hükümet bir taraftan kamudaki başörtüsü yasağını kaldırmıyor ama diğer taraftan da okullara başörtüsünü sokuyor. Dolayısıyla başörtülü kadınların hak ihlallerine devam ediyor. Tabii bu yasağı kaldırmayarak yeşil sermayenin taleplerini yerine getiriyor. Çok erken yaşta abdest ve başörtüsü ile tanışan çocuklar için bu süreç sorgulamadan, kendi rızaları bile olmadan, geleceğin dindar nesillerine dönüşmelerine vesile olacak. Diğer din ve inançlar açısından tam bir insan hakkı ihlalidir bu durum. Kız öğrenciler sorgulamadan bedenlerini örtmeye mecbur kalacaklar. Devlet, bütün din ve inançlara eşit mesafede durmalı ve okullardan din eğitimi kaldırılmalıdır. Din eğitimi ebeveynlere bırakılmalı ve devlet kimsenin dinini güvenceye almamalı ve finanse etmemelidir. 

5. madde

5. Yasa ile ortaokula geçecek öğrenci, isterse 1 yıldan sonra staj yapma olanağının verilmesi ve işyerlerinde çırak olabilecek. Daha doğrusu çocuk işçi barajının kaldırılması ile birlikte olacak olan şu: Sermaye için bedava ve örgütsüz iş gücü. 


6. Orta öğretimde yaygın eğitimin “dezavantajlı grup” olarak adlandırılan öğrenciler için önerilmesi ise kaynaştırma öğrencileri için tam anlamıyla toplum dışına itme anlayışının sonucudur. Engelli öğrenciler için kaynaştırma eğitimi çok önemlidir ve sosyalleşmeleri için şarttır. “Dezavantajlı grup” tanımlaması ise son derece sorunludur ve eşitsizlikleri barındıran bir değerlendirmedir. Ve öğrencinin dezavantajlı olup olmamasını belirlemek son derece sübjektif değerlendirmelere neden olabilir. Ana dili ile eğitim ve öğretim görmeyen bir çocuk pekala bu sistemle dezavantajlı olabilir ve yaygın eğitime gönderilebilir.

7.Yasada var olan diğer bir nokta ise kamuoyunda FATİH projesi olarak bilinen Milli Eğitim’in tüm mal ve hizmet satın almalarının kamu ihale kurulundan çıkarılması. Bunun anlamı ise MEB’in tüm mal ve hizmetleri istediğinden alması ve herhangi bir denetime tabii olmayacağıdır. Aynı zamanda taşeronlaşmanın yasallaşması anlamına gelmektedir.

Kamu hizmeti sayılan tüm hizmetler son 20 yıldır bir meta aslında. Hasta iseniz tedavi satın alabilirisiniz. Öğrenci iseniz eğitim satın alabilirisiniz. Yani hepimiz potansiyel birer müşteriyiz. Artık eğitim tamamen alınıp satılan bir metaya dönüşecek ve parası olan / olmayan ayırımın çok acımasız bir şekilde gerçekleşeceği bir süreç bizi beklemekte. Bütün bunlara nasıl yanıt vereceğimiz de tabii süreci belirleyecektir.
 

panusayse@hotmail.com