Demokrasi ve Çatışma
Fırat Arapoğlu
Post-modernizmin 1970’lerden bu yana düşün yaşamına kattığı en önemli katkılardan birisi, dünya genelinde gözlemlenen, çeşitli toplumlardaki kimlik sorunlarını görünür kılması. Demokrasinin etkin olarak yer aldığı coğrafyalarda bu kimlik sorunları toplumsal birer olay olarak masaya yatırılırken, demokrasinin tam olarak yerleşmediği toplumlarda ise bu olgu, başkentlerde ya da büyük şehirlerde bu konuya dikkat çeken bir avuç aydın ya da sanatçı vasıtasıyla gündeme getirilebilmekte.
Modernizm sürecinde, bazı devletler halklarına belirli bir refah seviyesinin üzerine çıkabilme masalları / amaçlarıyla çeşitli devrimler dayattı. Bu devrimlerden bazıları, özerk toplumsal hareketleri destekleyerek ülkelerindeki demokrasiyi güçlendirmenin aksine, bu girişimleri engellemeye çalıştı ve hâlâ bazı coğrafyalarda bu engellemeler devam ediyor.
“Halk için Halka rağmen!” sloganı ile formüle edilebilecek bu Jakoben bakış, devrimi –ve dolayısıyla devleti- ulusun / milletin öncesinde var olan bir olgu olarak ortaya koymakta. Coğrafyalarda yer alan heterojen kimliklerse, topraklarında yaşadıkları kimlik bunalımını aşamamış, bunu söyleyememiş ve kültürel olarak içe atmışlardır. Çokkültürlülük söylemlerinin artışı ile içe itilen bu dünyalar günümüzde artarak dile gelmekte.
“Demokrasi” ve “çatışma”, ilk bakışta ayrı anlam gruplarında yer alan sözcükler olarak algılanabilir. Halbuki çatışma demokrasinin gelişimi için gereklidir. Kültürel alanda demokrasinin gölgesinde yeşerecek politik / kültürel çatışmalar, demokrasinin varlık sebebidir. Bu ortamda, demokrasinin var olacağı meşruiyet alanını, bu tartışmaların gelişebileceği soykütük araştırmalarını ve toplumun her kesiminin bu konulara destek verecek şekilde analizini yapmak gerekiyor. Bu, bizlerin toplumdaki olguların ve olayların aktüel dinamiklerini tanımlamamızı ve toplumsal sınıfların yaşam pratiklerindeki güdülenmelerini tespit edebilmemizi sağlayacaktır.
Demokrasi bağlamında, “ötekini” anlamak zorundayız. Homojen toplum yaratma düşüncesinin son kırıntılarının da önü kesilmeli ve zaten iflas eden bu düşüncenin yerine, demokrasinin yeşerebileceği çoğulcu bir yapıyı savunmak gerekmekte. İşte sanatın rolü burada yatmakta: Sanat “farklılıkları” görünür kılabilir ve böylece siyasi meşru zemin yaratamayan farklıların yanında yer alması, sanatın demokrasi içerisindeki çatışmada “gücünü” gösterebilir.
16 – 25 Mayıs 2012 Kargart
Sanatçılar: Mehmet Ali Boran, Hera Büyüktaşçıyan, Mehmet Çeper, Mehmet Fahracı, Gökçe Süvari, Fatih Tan, Sevil Tunaboylu, Demet Yalçınkaya
Küratör: Fırat Arapoğlu
firat.arapoglu@gmail.com