Replikas Burada Yok İken


Tayfun Polat

Replikas’ın uzundur beklenen albümü Biz Burada Yok İken, nihayet geçen ay çıktı. Albümün çıkışını takiben grup elemanlarının tamamının katılımıyla Açık Radyo’daki “yerli” programında canlı yayında bir sohbet gerçekleştirdik. Karşı tarafa yolu düşen Kadıköylü’nün karşıya geçmişken “orada”ki bütün işlerini halletmeye çalışmasına benzer bir yaklaşımla; hazır radyoda albümü, durumları falan konuşuyorken bu muhabbetle bir kuş daha vurarak mecmuayı da nasiplendirdik.


Albüm o kadar gecikti ki, muhabbete bu gecikmeyle başlıyoruz. Beklemek nasıl bir duygu biliriz de, onlar nasıl geçirmişler bu süreci diye. Orçun, “Uzundu”, Barkın, “yorucuydu” diye özetliyor. “Stüdyo sürecinde bir farklılık yoktu ama malum, bürokratik durumlardan dolayı epey bir beklemiş olduk,” diye ilave ediyor Barkın. Kayıtlar ağustosta bitmiş, eylülde CD ellerindeymiş. Ocak ayında falan çıkar diye düşünüyorlarmış. Ama işte, aşağı yukarı 5 aylık bir gecikme yaşandı. “Aslında her albüm sonrasında, kayıtlar bitiyor ve ondan sonra ne zaman çıkacak sürüncemesi bir döneme ulaşıyor ama en çok beklediğimiz bu albüm oldu,” diyor Selçuk.
 
Albümün ismi bizim için bir gerçeklik ifade ediyor; Biz Burada Yok İken. Ben ‘76’lıyım, gruptaki en büyük olarak. - Selçuk
 
Albümün özelliğinden bahsedelim; Biz Burada Yok İken 1965-75 yılları arasından seçilmiş Anadolu Pop parçalarının Replikas yorumlarından oluşuyor. Eskiden beri çaldıkları, sevdikleri bir döneme ait kayıtlar. Ama bu parçalardan bir yorum, cover albüm yapmayı hiç düşünmemişler. 2008 yılında Gökhan Akçura grubu Karaburun Festivali’ne davet etmiş. “Konserin bir özelliği olsun, zaten bu dönemi seviyorsunuz, çalıyorsunuz, neden bunu bir konsere dönüştürmeyelim,” demiş Akçura. Hikâye böyle başlıyor. Sonrasında Ana Pop Festivali’nde de çalınıyor parçalar. Tohumu böylece atılan fikirler, gel zaman git zaman böyle bir albüm yapmaya evriliyor.

Geliyoruz albümdeki parçaların seçimine. Orçun “Az bilinen parçaları seçtik özellikle, bizim de dinleyip şaşırdığımız parçalardı bunlar. Müzikal olarak da daha yenilikçi, devrimci parçaları seçmeye çalıştık. Bu döneme kadar getirdiğimiz bir Replikas kemiği var, yenilikçi bir tarafımız var. Bu ikisinin birleşmesi bizim için oldukça heyecan verici oldu. Biz de belki kendimizi o dönemin çağdaşları gibi tanımlayabiliriz. Bu yüzden de yerini buldu. Heyecanlı ve ‘yeni’ bir albüm bizim için. Bir projeden ziyade, bizim 6. yeni albümümüz,” diyerek başladıktan sonra Gökçe devralıyor; “Bunların bir kısmı aslında bizim ‘98’den beri çaldığımız parçalardı. Onlara öncelik verdik ama böyle bir albüm olacağını düşününce önümüze daha geniş bir parça listesi çıktı. İsteyip de çalamadıklarımız da oldu, bir CD uzunluğuna indirmek gerektiği için çıkarttıklarımız da. Özetle bir şey katabileceğimiz ve bizi gerçekten etkilemiş olanlar arasından seçmeyi tercih ettik. Dönemle ilgili dokümanter bir yaklaşım olsaydı belki başka müzisyenleri de koymak gerekecekti.” Seçim konusunda son bilgileri de Barkın’dan alıyoruz; “Ulaşamadıklarımız oldu, bize verilmek istenmeyen parçalar oldu. Albümün kapağındaki hem şarkı şarkı hem de genel Anadolu pop tanımlamalarını yapan Murat Meriç’le de kontaktaydık, onun da görüşlerini aldık. Yardımcı olarak dışarıdan bir bakış da söz konusuydu.”



Bir önceki albüm Zerre’de istedikleri sound’u elde edebilmek için Gökçeada’da eski bir zeytinyağı fabrikasında çalışmışlardı ve ses işçiliği mükemmel bir albüm ortaya çıkmıştı. Bu albümün kayıt sürecini merak ediyorum doğal olarak. “Stüdyo albümü oldu ama mesela ben o döneme ait davullar kullandım, karma bir set yaptım. Bunun sound’da etkili olduğunu düşünüyorum,” diyor Orçun. Kullanılan gitar ampli’leri de aşağı yukarı ’70’li yıllardan kalma olduğundan “Hepsi bizden büyüktü,” diye ekliyor Barkın. “Daha konforlu şartlardaydık ama tarihi bir yükün altına girmek stres vericiydi. Ses mühendisimiz Metin Bozkurt’un da destekleriyle iyi bir şekilde atlattığımızı düşünüyorum.”

Geçen yazı kayıtta geçiren çok grup oldu. Sonbaharda bu albümlerin hepsinin birer birer sökün edeceğini umuyorduk. Ama hepsi gecikti. “Geçenlerde Rashit’ten Tolga’yla (Özbey) konuştuk, ‘Replikas’ın albümü çıkmadığı için bizimki de çıkmıyor, müttefikler yenildiği için biz de yenik sayıldık,’ dedi,” diyorum. Bayağı gülüştükten sonra bu gecikmeye neden olan telif meselelerine geçiyoruz. Gökçe başlıyor; “Türkiye’de bu izin sistemi bir garip işliyor. Olur diyorlar, sonra değişiyor falan. Ne yalan söyleyeyim, saygı duruşu falan ama bir yandan zor insanlar da var bu listenin içinde, dışında kalan da. O yüzden de uzun sürdü hakikaten.” Bu esnada bayağı bir telif hakları öğrenmişler. “Avrupa’da mesela, herhangi bir şarkıyı yorumlamak için herhangi bir izin almak gerekmediğini böylelikle çok iyi anladık. Sadece siz yazmak zorundasınız ve telif sistemlerinde böylece paylaşılabiliyor. Fakat burada bu özel izin, tamamen ucu açık bir durum olduğu için, oldukça zor bir süreç,” diyor Barkın. “Dur bakalım,” gibi cevaplar ve uzun süren, netleşmeyen durumlarla uğraşırken iyi örnekleri hatırlamayı, paylaşmayı tercih ediyorlar. Fehiman Uğurdemir mesela “Benden niye izin istiyorsunuz ki, bunun GEMA’ya (Dünya çapında geniş bir üye profili bulunan Alman telif hakları firması) verilecek bir payı var, ondan sonra yapılıyor” gibi bir tavır sergilemiş.
 
Heyecanlı ve ‘yeni’ bir albüm bizim için. Bir projeden ziyade, bizim 6. yeni albümümüz, bunun altını çizmek lazım. - Orçun


Bir önceki albüm için yaptığımız söyleşide Barkın’ın albümün internet ortamına düşmesi hususunda söylediklerini hatırlatıyorum, “Bari 128 mp3 yapmasınlar, flac koysunlar internete,” demişti. Hazır grubu topluca yakalamışken konu hakkında hepsinden görüş istiyorum. Selçuk, öncelikle albümün korsana ne kadar hızlı dönüştüğünü anlatıyor; “Albüm çıktığı gün, benim elime daha CD ulaşmadan ben YouTube’da albümü görebiliyordum. Bu konuda ciddi bir hırs var herhalde. Ama ortada bir emek var ve bu emeğe karşı kötü bir davranış söz konusu. Kendi kişisel fikrimi de söyleyeyim; bir demokratikleşme de yaratıyor mp3 paylaşımı. Eğer bir albümü gerçekten orada dinleyip sevdiyse bir kişi, onu kıymetli olarak görüyorsa, belki de bunu bir sorumluluk olarak hissedip albümü alabilir. Çocukluğumdan hatırlıyorum, sevdiğiniz gruplar albüm çıkarttığında koşarak gidip alırsınız, sonra dinlersiniz ve ‘kötüymüş bu,’ diye bir kenara attığınız olur. (Bu noktada topluca bir ‘fazla iyimsersin’ nidası yükseliyor) Bu söylediğim çok ütopik bir hal ama buna dönüşmüyor. Ama bu albüm içindeki kitapçığıyla da beraber çok kıymetli bir albüm bizim için.” Burak suskunluğunu bozarak nihayet topa giriyor; “Ben internetten paylaşıma karşı değilim. Sonuçta müziğin hiç dinlenmemesine tercih ederim. İnternetten müzik de dinliyorum ama sevdiğim, beğendiğim, takip ettiğim müzisyenlerin albümlerini almak, o şekilde dinlemek benim için önemli. Bir yandan da bu çözünürlük problemleri var. Ya da gerçekten o müzisyenin, grubun düşündüğü şekilde mi size ulaşıyor müzik, ara duraklarda dönüşümlere uğruyor mu gibi soru işaretleri var. Bu yüzden asıl halini alıp onu yaşamayı daha çok tercih ediyorum.” Bu yoruma karşılık Orçun “O yüzden kendi torrent’ini kendin koy Mustafa Aleyy…” diyerek ortamı tekrar şenlendiriyor. Barkın’ın “Do It Yourself’in son noktası,” yorumundan sonra sıra Gökçe’ye geliyor; “Replikas’ın albümü çıkmış, ben bunu gidip alayım diyen, CD’nin kokusunu seviyorum diye mesajlar geldi. Müzik dinleme alışkanlığı ve heyecanı olan insanlar için böyle bir anlamı da var tabii. Kitapçık falan önemli şeyler. Bir sürü konsere gidiliyor ama konserden daha ucuza bir albüm de alınabiliyor. Bu ödenemeyecek bir para değil. Ama bu bir an önce internete koyalım da bedava olsun durumunun başka bir sebebi var.” Ama kapak konusundaki hassasiyetlerini dile getirmeden edemiyorlar; “Yine de internete koyacak olan varsa, kapağı da doğru düzgün tarayıp onu da koyarsa… full, 20 sayfa…”

Biz buradan bakıp “Ne güzel zamanlarmış,” diyoruz ama bir de içerden insanlarla o zamanları konuşmak gayet eğlenceliydi. Hâlâ kafasını çok açık tutan insanlar da var o kuşaktan. - Gökçe

Albüm bir türlü çıkmadığı için yurtdışında birkaç konser ve Peyote Eskişehir’in açılışı dışında 2011 Temmuz’undan beridir çalmadıklarını öğrenince albümü canlı çalma mevzusuna geçiyoruz. Barkın “Bir konser programı çıkmaya başladı. Bu aranın hıncını alacağız. Yurtdışında birtakım yerler konuşulmaya başlandı,” diyerek önümüzdeki dönemi anlatmaya başlıyor. “En sıkıcı dönem -artık dinleyemiyorsun ya aynı şeyi tekrar tekrar dinlemekten- geçti. Konserin enerjisine ihtiyacın oluyor. Bunu geciktirdiğimiz için şimdi yeni bir faza giriyoruz,” diyen Orçun konser verme hasretlerini dile getiriyor. Barkın’ın “Biz artık bir ara herhalde bu iş olmayacak, bir Carpenter filmi gibi hep haber bekleyeceğiz ve o haber hiç gelmeyecek durumunda olduğumuz için, bir EP projemiz vardı ve yavaş yavaş onu ısındırmaya başlamıştık. Hani böyle otobüs beklersin gelmez, sigara yakarsın gelir ya, biz EP’ye yoğunlaşmaya başlayınca albüm haberi geldi. Öncelikle onu yapmak istiyoruz. Özgür, tamamen bağımsız bir platformda bir kısa albüm. İlk konserleri biraz geride bıraktığımızda girmek istiyoruz kayda.” sözleriyle önümüzdeki dönem planlarına da geçiyoruz yavaştan. Zamanlamasından emin değillermiş ama kendi parçalarını üretme ruh haline girmişler. Ve Barkın ekliyor, “Şunu söyleyebiliriz ki, bundan sonra Anadolu pop yapmayacağız!” Bu habere Orçun’un tepkisi “Hadi yaa,” Selçuk’un ilavesi “Buradan Anadolu Rock’a geçiyoruz,” oluyor. Kendi aralarında tango projesi mi ’60-‘70’lerin pop ve aranjmanlarını mı yapsınlar diye bir süre geyik çevirdikten sonra Selçuk ciddiyete geri dönüp “Bir Wire röportajı olacak. Herhalde önemli bir şey olacak,” bilgisini veriyor ki şimdiden bu röportajı merak etmeye başlıyoruz. Yeni dönemde dinleyici Kitlesiyle alakalı bir farklılık olabileceğini düşünüyorlar. “Neredeyse bizim ebeveynlerimizin dinlediği müzikler bunlar. Belki konserlerimize gelecekler. Bir hemzemin durum söz konusu. O açıdan da bizim için biraz sürpriz bir durum da var,” diyor Selçuk. “Çocukluğumda dinlediğim şarkıları şimdi benim çocuğum dinliyor. Böyle bir köprü kuruldu,” diye mesajlar almaya başlamışlar.



“Hiç eğlenceli hikâyeler anlatmadınız. Tamam, o izin vermedi bu izin vermedi de, hiç mi eğlenceli hikâye çıkmadı kayıtlar süresince?” diye zorluyorum. Orçun “Hiç eğlenceli olmuyor kayıt süreci bence. Sıkıcı yani,” diyerek söze başladığında önce bir gülüşülüyor. “Tarihe kalacak bir kayıt sonuçta, daha stresli bir süreç gelişiyor. Doğru kaydetmekle ilgili kaygıları oluyor insanın,” diyerek devam ediyor. Çok ekstra bir hikâye yokmuş. Fehiman Uğurdemir’in buralardayken grupla iletişime geçip stüdyoya gitmesi, kayıtların hepsini dinlemesi, o dönemin hikâyelerini anlatması etkilemiş hepsini. Gökçe “Biz buradan bakıp ‘ne güzel zamanlarmış,’ diyoruz ama bir de içerden insanlarla o zamanları konuşmak gayet eğlenceliydi. Hâlâ kafasını çok açık tutan insanlar da var o kuşaktan. Fehiman Uğurdemir gibi, Moğollar gibi (albümde Cahit Berkay’da bir şarkıda konuk). Onlarla iletişim kurmak bütün albümün en güzel tarafıydı,” diyerek süreci özetliyor.

Sonlara doğru çok heyecan verici bir proje haberi alıyoruz Replikas’tan. Bu sene 2. albümleri Dadaruhi’nin 10. yılı olması sebebiyle Peyote’de sıkça sahne alan bir sürü grup bir araya gelerek albümdeki bütün şarkıları yorumlayacaklarmış. Aslında bir Dadaruhi Tribute albümü. Ve bu yorumlar da yayınlanacakmış. Orçun “Cem Kayıran’ın fikri bu aslında. Biz de tam kafamızdaki gibi bir şey dedik. Köledoyuran’ın 10. yılında remaster versiyonunu çıkarttık, onun konserlerini verdik. Böyle fikirlere sıcak bakıyoruz zaten,” diyor. Orijinal versiyonu yine de remaster etmek niyetindelermiş. Hepsinin bu projeyi çok sevdiği belli ama Barkın sözcü oluyor; “Kadro çok heyecanlı. Hepsi birbirinden farklı gruplar. Elektronik duo’lardan heavy metal gruplarına enteresan bir line-up var şimdiden.” Remaster’lar, tribute’lar, EP falan derken sırada Best Of var herhalde diyerek bir orta yapıyorum. Gökçe “Best Of mu Greatest Hits mi koysak adını diye düşünüyoruz,” diyerek hem skora gidiyor hem de mikrofonlara yeniden gülme efekti patlaması yaşatıyor. Selçuk yine ciddiyetle bir dilekleri daha olduğunu belirtiyor sonra; bu albümün plak olarak basılması. Pek çok kişi de özellikle bu albüme yakışacağını söylemiş onlara. “Öyle bir şey olursa bizim için çok değerli olacak,” diyor Selçuk. Barkın da ekliyor; “Umuyoruz, buradan iletelim.” Bu mesajı kime ilettiğini soruyorum. Orada kendi aralarında konuşmaya dalıyorlar…
Selçuk: Bütün plakçılara…
Gökçe: Korsan plak basın…
Selçuk: Mp3’den indirip plak olarak basarsınız…
Gökçe: 128… (gülüşmeler)
Barkın: Espri yaptığımız şey bayağı da gerçek olabilir bu arada.
Burak: Nasıl olsa plakta fark edilmez diye…

tayfun@kargart.org