TÜRLERİN YARILMASI

Tuna Pase

Sormayın; müzik dediğimiz şey çok değişti, bukelamun gibi her renkden renge, şizofren gibi her akıldan akıla, teknoloji gibi her modelden modele, göbeğim gibi bir biradan diğerine. Çeşitli kişiler, bunlar kim tam olarak bilmiyorum cidden, çeşitli türlere isimler koydular. En usturuplusundan en uçuğuna: Klasik Batı müziğinden, witch house’a.

Tak takıştır, yap yapıştır, müziği değiştirince ismini değiştir ya da kapitalist ortam sularında akarken, olanlara yeni isimler bul, ismi bulup türü yaratıver gibi olaylara giriverdi müzik sektörü ve müzik akademisyenleri. Türlerin yarılması, türlerin ayrılması çok mu elzemdi bilinmez ama insanoğlu kendini katagorize etmeye, tanımlamalar ve betimlemeler yapmaya alışkın olduğu için isimlendirdi her sesi! Böylece isimlenen şeyler cisimlendi de! Klasik müzik dinleyenlerin karakterleri ve çevreleri bi bilinir oldu, rocker’lar, technocu’lar, dub’cılar, fucker’lar gibi uzadı bu liste.

Nufüs kağıdımızdaki din hanesinin saçmalığı gibi, müzikal etiketleri de yapıştırdık ruhumuza, trendy olmak için dinliyorum denilenler de cabası: bu aralar “dubstep” çok moda mesela. Ruhunuzu hemen o havaya sokmak için çalışmalara başlayın çabuk, karanlık olun hafiften, içe kapanık ama havalı olun.

Müzikleri isimlendirip değiştirme çabasının en komik örneği “dünya müziği” türünde (!) gerçekleşti. ‘80’lerin sonunda İngiltere’de bir pazarlama toplantısında aniden ortaya çıkan bir tür oluverdi. Zamanın toplantısında, Afrika’da neredeyse beleşe yapılan müthiş kayıtların dinleyiciye / tüketiciye nasıl bir şekilde paketlenebileceği / çakılabileceği konuşuldu ve alınan karar “dünya müziği” idi. Dünya müziği Batı’nın kulağının hoş gördüğü, kabul ettiği ve alışkın olduğu her türü kendi dışında bırakıyordu. İlk başta bariz Doğulu ve Afrika’lı iken, sonradan Güney ve Orta Amerikalı olmayı başardı. Binlerce yıllık Pakistan sufi müziği kavalı bile “dünya müziği” oluverdi bir anda. Oluverdi ve değişti mi? Binlerce yıllık geleneksel ve mistik müziklerin pazarlanma çabası rezil etti ortamı aslen. Öyle bir rezillik ki, yeni Türk nesli kendi müziğine “world music” demeye başladı. Karadeniz’den world music ninnisi, Osmanlı sarayından world music taksimi geçiyor!!!

Bu paketleme ile değişen içerik: “mini etekli ablaya çarşaf giydirince mantalitesi değişiyor mu” ile aynı kapıya geldi. Paket sadece paket olarak kaldı fakat işin içine tanınırlık, görünürlük gibi kriterler girince “çarşaf giymek ve etek giymek istendi” ve ortam karıştı. Tehlikeli füzyon sularında yüzülmeye başlandı ve piyasa koyduğu ada yakışır (ama bence müziğe yakışmayan) tarza ürünler üretmeye başladı. İsim cisimi değiştirmiş oldu.

Diğer bir örnek ise Klasik Batı müziğinden geliyor. “Yeni Müzik” tanımlaması acaba bestecilerin uçmalarına destek oldu mu diye düşüyorum hep. Bu tür ismi resmen insana daha yenisi olamaz, her şeye açık ol, John Cage bile eski püskü kalsın yanında havasını yaratmıyor mu peki? 21. yy müziğine daha iyi bir isim bulunamaz mıydı? Bundan sonra ne olacak peki, değişiklik olarak müzikte? “Besteciler için yeni melodilerin kalmadığı” cümlesi zaten çoktan kanıtlanmamış mıydı? Peki melodilere ihtiyacı olan kimdi? Ya da yeni tür isimler yerine, değişmek için geleneksellikten uzak olmak yeterli değil miydi? İsmi, cismi takan sadece paketini değiştiren müzisyen, besteci ve dinleyici olmaktan çok açık olmak değil mi tüm olay, bokunu çıkarmadan belki de.

tunapase@gmail.com