Operadaki vampir


Aylin Ünal
Müziğin, doğa üstüne olan ilgisi tarihin ilk zamanlarından beri süregelir. İnsanın bilinmeyenle olan ilişkisinde, müzik çoğu zaman bir araç olarak, hayatlarda yer alır.

Hepimiz kabul ederiz ki müzik, duyguları dile getirmenin öncelikli araçlarından biri. Diğer sanat dallarına oranla, insan duygularını en hızlı şekilde ve doğrudan harekete geçirir. 14. yüzyılda, ölüm karşısında duyulan korku, pek çok müzik eserinin ortaya çıkmasına neden olur. İlahilerin büyük kısmı, kendilerini bu eksen etrafında şekillendirir. İnsanın ölüme ilişkin korkusu, zaman içinde çok değişik biçimlerde karşımıza çıkarken, tarihin en karizmatik “karanlık taraf” yaratıklarından biri olan vampirler de ölüm korkusu üzerinde hayat bulurlar. Ölümden korkan insan, çareyi ölümsüzlükte ya da vampirlerde bulur. Çıkış noktası öncelikle korkulara dayanan vampirin, varlığını müzik eserlerinde göstermesi şaşırtıcı değil

Tarih içinde vampirin, müzikle ilk birleşmesi, 19. yüzyılın ilk yarısında, klasik müzik eserlerinde görülür.
İtalyan bestekar Silvestrio di Palma’nın i Vampiri isimli eseri 1800 yılında San Carlo Tiyatrosu’nda gösterilir. Ve bilinen ilk vampir operası olur. Ancak, vampir operalarının yükselen bir yıldız olarak tarih sahnesinde yer alabilmesi için biraz daha beklemek gerekir.

Yıl 1828... Mart ayının 29’u! Büyük bir patlama yapacak olan Der Vampyr Leipzig’de sahnelenir. Alman sanatçı Heinrich Marschner tarafından bestelenen ve iki perdeden oluşan eser, romantik dönemin önemli yazarlarından İngiliz John Polidori’nin (1795-1821) kısa hikâyesinden yola çıkar.

Der Vampyr operası, Lord Ruthven’in Vampir efendisiyle yaptığı bir anlaşma üzerine şekillenir. İkilinin yaptığı anlaşmaya göre, Lord Ruthven 24 saat içinde üç bakirenin canını almazsa, sonu ölüm olacaktır.
Entrika, aşk, korku, hayaletler ve cadılar yer alır Marschenner’in operasında. Yani bir insanın ilgisini çeken her şey... İlk perdede bizleri hayaletler ve cadılar karşılar coşkuyla. Büyük, kasvetli bir ormanın içinde ordan oraya dolanıp dururuz. Kaçmak isteriz ama hayaletler ve cadılar her adımımızda bizimledir. Onlar bize fısıldamazlar, neredeyse bağırırlar. Ardından Vampir Efendisi ile tanışırız. Tüm görkemiyle karşımızdadır. Kendinden emin ve tehditkâr.

Marschenner’in 1828 yılına ait eseri, ilk vampir operalarından biri. Gösterildiği zamanlarda büyük beğeni toplar ve çokça dikkat çeker. 60 gece aralıksız gösterilir. İngiltere ve Fransa da başta olmak üzere, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde izleyiciyle buluşur. Kendi türünün öncülerinden olduğu gibi, zaman içinde pek çok eserin de ilham kaynağı olur.  aylinaylin_1@hotmail.com