Nick Cave Mağarasına Geri Döndü
Nick Cave’in son harikası Grinderman’ın bir safra atma ve grubu Bad Seeds’in, Bad Seeds’de yapamadıklarını yapma aracı olarak ömrünün ne kadar olacağı belli değildi. Ama ilk albümün enerjisi ve karşılık bulduğu tepkilerle devamının geleceği ümidi doğmuştu. Ve üç yıl sonra ikinci albüm Grinderman 2 geldi. Ne de iyi etti.
Nick Cave başlı başına bir hadise. Müzik dünyasının yaşayan en özgün karakterlerinden biri. Artık 53 yaşında, son evliliğinden sonra en azından daha bir baba ve demini almış aşkın bir müzisyen, yazar. Grinderman projesi tabii ki içindeki haytanın daha uslanmadığını ve belki de hiç uslanmayacağını gösteriyor. Bad Seeds’in son albümü Dig, Lazarus Dig!!! her ne kadar Blixa Bargeld’in ayrılışından sonra gelen bocalamayı nihayet atlatan muhteşemlikte bir albüm de olsa, neticede virtüözitelik dolu ve rafine bir sound içeriyordu. Grinderman ise kirli sound’u, deneyselliğiyle ve kraut rock – saykolediya - garaj arasında gidip gelen çiğliğiyle Nick Cave’in genç bir serseri olduğu dönemlerin müziği.
Mecmuada bu güne kadar bir Nick Cave yazısının yer almamış olmasından faydalanarak, yazıyı son albüme getirmeden önce bu küfürbaz romantikten biraz söz etmek iyi olur. Bu yazı vesilesiyle eskilere geri dönüp bütün Nick Cave külliyatını tekrar dinlemişken hele. Nick Cave’in yaşamı 19 yaşındayken babasının bir araba kazasında öldürülmesiyle yörünge değiştirir. Zaten uyumsuz bir genç iken başına gelen bu olay, içinde hayatı boyunca sözcüklerle doldurmaya çalıştığı bir boşluk açarken, hem okulu, hem evi terketmesine ve eroine başlamasına neden olur. Önceleri The Boy Next Door (BND) sonraları The Birthday Party (TBP) olarak bilinen ilk grubunun adını duyurması da bu yıllara dayanıyor. Hâlâ Bad Seeds üyesi Mick Harvey ile birlikte doğup büyüdükleri Melbourne’den Londra’ya uzun bir yol kaydederler birlikte. Tam da punk’un bütün Ada’yı ele geçirdiği yıllarda, Cave’in rahatsız sözleri ve cankhıraş vokalleriyle TBP aslında Grinderman’ın müziğini de işaret ediyor. Tabii, çok daha punk ve hatta endüstriyele kayan bir ton TBP’ninki. Arada Tuff Monks ve Die Haut’a vokalistlik yapmak gibi işleri de götürüp, yazarlık yönünü kitaplar çıkartmaya evrilten Cave, uyuşturucuya teslim bedeni bir deri bir kemiğe dönmüşken, inanılmaz bir üretim içerisinde olmaya devam eder.
Ardından nihayet Nick Cave and The Bad Seeds kurulur. İlk dönem müzikal anlamda pek bir değişim söz konusu değilse bile, söz yazarlığı ve vokaliyle Cave’in adı TBP’nin önüne geçmiştir. Grubun adı biraz da bu yüzden değişirken, grup elemanları da değişmiştir. Hani şu sıralar bir super band lafı geçip duruyor ya, o grubun şusu, bu grubun busu bir araya geliyorlar falan; Kötü Tohumlar daha kurulduğunda süperdir. Magazine’den Barry Adamson (ki gruptan ayrılıp uzun ve başarılarla dolu bir solo kariyeri sürdürüyor), Einstrünzende Neubauten’in beyni Blixa Bargeld, Cave’in o zamanlardaki yavuklusu Anita Lane (o da muhteşem bir solo kariyere devam) ve eski toprak Mick Harvey ile birlikte Bad Seeds, gün be gün öfkeden melankoliye, post-punk’tan blues ve deneysel müziğe evrilen bir çizgide ününü tüm dünyaya yayar. ‘80’lerin sonunda gelindiğinde geride 5 albüm ve hatırı sayılır bir dinleyici biriktirdiler. Arada grup elemanlarının çoğu gibi Cave’de uyuşturucu mesaisini sona erdirdikten sonra da esas bombalar gelmeye başladı. 1990 tarihli Henry’s Dream ve özellikle 1992’deki Let Love In albümleri artık Nick Cave ve grubunu bütün dünyanın tanıdığı ve her albümünü heyecanla beklediği bir fenomene çevirdi.
Hikâyenin gerisini muhtemelen biliyorsunuz zaten. Bad Seed sürekli eleman değiştirdi. Hatta artık son orijinal tohum Mick Harvey de yok. Ama özellikle Warren Ellis’in katılımı ve Cave’le yakaladıkları uyum, grubu hâlâ ayakta tutuyor. Şimdi bu yazının vesilesine geri dönelim, Grinderman’a. Proje Cave’in kendi ifadesiyle Bad Seeds olarak yapamadıkları müziği yapmak için kurulmuş bir grup. Grup elemanlarının da Bad Seeds üyesi olması kafa karıştırıyor tabii, aynı adamlar bu müziği niye Bad Seeds’de yapamıyorlar, değil mi? Grinderman’ın farkı, grupta gitarı Nick Cave’in çalıyor oluşu. Cave’in daha önce pek kurcalamadığı gitarı eline alıp şarkılar yazmaya başlamasıyla başlayan süreç, bir solo proje olmaktansa Kötü Tohumlar’ın en pis hisleriyle dahil oldukları bir yan projeye dönüşmüş. Bir de yine Nick Abi diyor ki, Bad Seeds, hatta TBP bile, yüzü popa dönük gruplarmış. Her iki grubun da deneysellikleri akla geldiğinde abinin ifadesi tuhaf geliyor tabii. Ama işte Grinderman’ı hiçbir türle alakalı görmüyor. Bu bağıntısızlık hali, zaten grubun müziğinde doğrudan ortaya çıkıyor. Bir o kirli sound, iki müzikal ifadedeki özgürlük. Üç testosteron, dört ter kokusu, beş enerji falan diye de gider bu.
İlk albüm Grinderman’ı hatmettik, şimdi harıl harıl Grinderman 2’yu çalışıyoruz. İlk temasların sonunda iki hit’i ayırdık bir köşeye, ilk kırkbeşlik “Heathen Child” ve “Mickey Mouse and The Goodbye Man”. Bu albüm de çok döner Karga kabininde. İyi albümler lüferler gibi sökün etti. Bu sene bereketli geçecek gibi, ama bu albüm senenin en iyilerinden biri. Nick Cave’in olgunluk dönemindeki en pis işi. İlgilenin derim. Ve de sarı kanatları yemeyin, bırakın lüfer olsunlar…
tayfunpolat@hotmail.com