Zıvanadan Çıkmış Yaz Şarkıları: THE LEGEND LIVES ON... JAH WOBBLE IN BETRAYAL
Murat Mrt Seçkin
Öncelikle reggae, dub veya ska hastası arkadaşlar bu yazının sonunda beni linç edebilir, uyuz olabilir, hakaret edebilirler. Tür bağımlılığının ne menem bir hastalık olduğunu bilen birisi olarak kendilerine lafım da olmaz. Yine de bu işin içine en azından fena tutulduğum dub dünyasına iki beyaz insan sayesinde daldığım gerçeğini bu yazı ile itiraf edeyim. Bunlardan biri özellikle miks masasının ardındaki her on insandan sekizinin yerinde olmak için can atacağını bildiğim Bill Laswell ve onun onlarca projesinden biri olan Axiom. Diğeri ise bu yazının konusu olan albümün de mimarı olan Jah Wobble. Ben bu reggae’yi neden sevmiyorum diye düşünürken öyle bir zamanda karşıma çıktı ki olayı ne kadar yanlış yönden değerlendirdiğimi de suratıma suratıma vurdu bu iki abi.Biz dipsiz bir çukur olan Laswell’i bir kenara koyup başka bir yazının konusu olarak not düşelim ve hemen Jah abinin delilik mağaralarına dalalım.
1.
Şimdi oturun ve şu soğuk havalarda geçirdiğiniz en keyifli yaz tatilini hayal edin. Ayakları uzatın, rahatlayın ve kendinizi güneşin sıcaklığına bırakın. Kafayı dinliyorsunuz, çok sevseniz de dostlarınızın bitmek bilmeyen geyiklerinden uzakta olmanın garantisi ile kendinizi huşu içinde tembelliğe vermişsiniz. Sonra kapı çalıyor ve zibidi arkadaşlarınız kasa kasa içki ve memleketimizde legal olmayan birtakım doğal sakinleştiriciler ile odanıza dalıyorlar. Neşe içerisinde (ama kimseleri de huzursuz etmeden) dağıtıyorlar. Siz de durumu toparlayamayacağınızı anladığınız anda böyle zamanların en kurtarıcı felsefesi olan “battı balık yan gider” inancına kendinizi veriyorsunuz artık.
Aslında meraklısı bilir, Beck’in “Beercan” şarkısının klibini hatırlar mısınız? Evsizler, serseriler bir evi darmaduman eder, bir güzel dağıtırlar. İşte sizin bedensel veya tinsel tatilinizde de aynı şey olacak. Tek fark, planlarınızı darma duman edenler tanıdığınız insanlar. Her zamanki kontrol manyaklığınız bile ikinci şarkıdan sonra kendini bırakıp gidecek. Devasa bir nargilede marpuç, güzel ve serin bir kokteylde kiraz şekeri olarak hayatınıza devam edeceksiniz.
Tüm bunların ötesinde Jah abi size umursamazlığın keyif veren rahatlığını tavsiye ediyor. Biraz rahatlamanın, saçmalamanın, ciddiyeti -varsa- evin bodrumuna bir süreliğine kilitlemenin, otokontrolü kaybetmenin ne ruha ne de bedene zararı olmayacağını bağırıyor. ...Betrayal’ın güzelliği sizi olduğunuz yere mıhlamıyor. Kapağından Mısır’da, durum komedisi tadında bir yolculuk beklerken, uçağa atlayıp Jamaika’da hiç olmayan bir bozkırda, Nil kenarından yürüttüğünüz deve ile koşturuyor olabilirsiniz. Üstüne Fas tarafına geri dönüp opium havuzunda beşinci sınıf şampanyanızı patlatıp eğlenceye de dalabilirsiniz. Beyaz adamın beyaz adamlığı bırakıp, üzerinde güneşin battığı basit bir topraktan geldiği vahalarda seyahati garantiliyor.

Jah Wobble ya da John Joseph Wardle, her şeyden önce bir basçı. Bas gitara bedene kattığı uzuvsallığı, titreşimi severek tutulmuş bir basçı üstelik. Güzeller güzeli Puplic Image Limited (P.I.L) ekibinde basçı olarak ortaya çıkar. Sex Pistols’dan henüz ayrılmış arkadaşı John Lyndon’ın da ortak zevklerinden olan dünya sesleri ve özellikle reggae tınılarını ceplerine koyup çalışmaya başlarlar. 1978 yılında feci güzellikteki Public Image albümünü çıkarırlar. Alkol ve uyuşturucu problemleri ile kendi kendine boğuşan ama bir yandan da aslında sanki bundan pek şikâyeti olmayan Wobble seksenlerin başında P.I.L.’i bırakır. Belki de Lyndon bir önceki Sid Vicious deneyiminin etkisi ile yol verir ya da P.I.L. şarkılarını ilk albümünde sormadan kullandığı için. Çok mu önemli, bizi ilgilendirir mi? Boşver.
İkinci P.I.L. albümünün kayıtları sırasında Wobble ...Betrayal albümünün hazırlıklarına başlamıştı zaten. Hatta bazı kayıtlar Metal Box albümüne alınmayan şarkılardan oluşuyordu. Bir ilk albüm olarak oldukça dağınık, özensiz bir yapıya sahip olsa da bana Jah beyefendinin zaten bunu amaçlamış olması fikri çok uzak gelmiyor. Kendisi zaten röportajlarından anladığımız üzere ciddi durup olmadık espriler yapan, fazlasıyla rahat bir insan. Sonraki albüm ve projelerindeki titizlik ise ilk albümün tamamen tersi yönde. Tabii ki albümdeki kendini salmışlığın yukarıda da bahsettiğimiz alkol ve uyuşturucu ile de illa ki fazlasıyla alakası var. Keşke her azıtan böyle neşeyle dolsa dedirten bir rahatlık tabii ki.
Sonrasında ise bir daha neredeyse buna benzeyen hiçbir işi olmaz. Sanırım ...Betrayal’ı benim için önemli yapan şeylerden biri de bu. İlk albüm sonrası aslında dub’ı hiç elden bırakmamış ama gittikçe daha kalburüstü isimlerle özenli albümler çıkartmış bir Jah Wobble ile eğlencesine takılan arasındaki bariz farkı bu kadar güzel göstermesi. Belki P.I.L.’in beklenmeyen başarısının ve konserlerinin getirdiği baskıdan kaçmak için yaptığı stüdyo seanslarıydı sadece, belki de gerçekten ciddiyetle çalışıp bir konsept albüm için çabaladı. Hiç önemli değil, bütünü ile keyif dolu ve işin doğrusu herkesin neşeyle dinleyemeyeceği ama kaptırınca çok pis içine çeken bir albüm yaratmış olması benim için yeter de artar zaten.
3.
Beyaz adamın reggae veya dub ile işi olmaz diyen varsa tabii ki benden önce ırkçılığın en çok karşısında duran bu ses sevdalıları alnını karışlayacaktır. Beyaz adamın dub gibi bir sound’u size sevdirip araştırmaya yöneltmesi ise içinizde aldığınız çirkin eğitimden kalan şekilciliği ve ırkçılığı bir anda yok etmenize yardımcı olacaktır. En başta dediğim gibi Laswell ve Wobble tüm saf veya füzyon denemeleri ile başka bir dünyanın kapısını sınırsızca aralamış güzellikte insanlardır. Dinlediğimiz tüm popüler yeraltı ve üstü müziklerin kökeninde ezilmiş halkların yatıyor olması gerçeği bizleri sese ve daha da iyisi güzel sese koparılmayacak şekilde bağlayacaktır. ...Betrayal ile genç yaşlı zıvanadan çıkacağız ama günün sonunda belli ki birbirimize sıkı sıkı sarılacağız. muratmrtseckin@gmail.com