Yüzde Yüz İrade Gücü
İradeyiz biz, hepsi bu. Tercih yapmaktan ibaret varlıklarız. Şu ya da buna bağlı çünkü her şey. Yanlış anlaşılma olmasın; sadece iki seçenekli değil bu sistem, çoktan seçmeli. Ve belki de işleri bu kadar güçleştiren en büyük faktör de bu: Seçenek bolluğu. Yapılacak o kadar işin arasında, bugün mavi tişörtü mü, kırmızı tişörtü mü giyeceğimiz de yine bize bağlı. Ve tüm diğerleri gibi, o gün (ve sonrasındaki sonsuzlukta da) yaşacağımız her şey, o tişörtün rengine bağlı. Her Allah’ın günü, Matrix’teki Neo’lar gibi, ya mavi ya kırmızı olanı, ama kesinlikle o hapı yutuyoruz. Bilgisayar başında bile olsak, o mektubu göndermek ya da göndermemek hep bize bakıyor. İkisi arasında kaldığımız zamansa; işte o zaman; Uzayzaman duruyor.
Gidemiyor kimse, arkada uzun bir kuyruk oluşmaya başlıyor, gittikçe korna sesleri yükseliyor, bağrışmalar başlıyor... Ya kenara çekip park halinde bırakıyoruz olduğu gibi; gidip başka bir işle meşgul ediyoruz kendimizi. Ya da bir karar alıp, onu netleştiriyoruz, önce kafada. Sonra debriyaja bas, vitesi bire tak, yumuşak ve kesintisiz bir hareketle bir ayağını debriyajdan kaldırırken diğeriyle gaza basmaya başla; bir sonraki yol ayrımı, ilerde solda.
*
İradeli bir seçim yapmak, işleri kolaylaştırır. Bir seçim “yapamamak”, seçim “yapmama”ya dönüştüğünde ise, işler düğümlenmeye başlar.
“İrade” ile “inat”, kavram olarak apayrı olsalar da birbirine karıştırılmıştır çokça. Aslında irade, illüzyon-millüzyon, aktif bir eylemdir. Oysa inat, direnmektir özünde. “Çok iradeli birisi” diye tanımlanan biri “İnatçının önde gideni” olabilir; dikkatli bakmak lazım:
İrade seçim işidir, inat ise seçmemeye çalışmaktır.
*
“İradeli olmak”, bu seçimlerin hakkını da vermek demek aynı zamanda. Mavi’yse mavi, kırmızı’ysa kırmızı! Ama işte, hep o aynı soru, dönenip duran; mavi mi, kırmızı mı? Kabloyu keseceğim ona göre; bir şey söylemen lazım. “Rastgele kes işte birini” olmaz; rastgele, bir sanattır.
Sadece tercih yapmakta zorlandığı anlarda kendini rastgeleye bırakanların, yüz üstü yere yapıştıklarına defalarca şahit olunmuştur. Ha; bazen düşeş, tam da o sırada gelir; ama zaten bazen gelir düşeş.
Rastgele, bir yaşam biçimidir; aslında herkese göredir, ama düzene alışmışlar için sürprizin iyisi kötüsü olmaz; onlar toptan sevmez sürprizi. Rastgeleden her gelecek olana selam çakmaksa, tuhaf bir ustalık ister.
*
Oysa hiç rastgele olmayan bir kavramdır, irade. Hiç sallanmadan, tercihle sabittir o. İradeli olmak, bir haktır, hem de büyük bir hak. Doğadaki diğer hayvanlarda görülmez; insan içindir, hatta insandır irade. Hani; erkeği, dişisi yoktur; “Taş mı, kuş mu, bulut mu; nedir irade?” diye soracak olursa biri, cevabı insandır. İnsana özel ve süper bir güçtür.
Ve tüm diğer süper güçler gibi, büyük sorumluluk getirir beraberinde. İki umursayıp beş umursamamak olmaz; çünkü HER TERCİH SAYILIR.
Seçim yapmadan olmaz, ama kefesinde başkasının koyduğu ağırlıklar olan teraziyle de sağlıklı tartı yapılmaz; hep şüphe olur o zaman.
*
Ahmet Güntan’ın bir şiiri “Bir şey buldum, tartan terazi,” diye başlar, herkese lazımdır tartan bir terazi. Her seferinde, üşenmeden çıkarıp tartabilir insan böylece. Belki iyice alıştıktan sonra, seçimlerini hiç tartmadan yapmayı da öğrenebilir insan. Teslim olmayı, gözünü kapatıp, elini dolaba sokup, ne çıkarsa şükredip onu giymeye de bırakabilir kendini.
Ama oyunun içinde olduğunu hissettirir irade, elini bir taşın altına sokup kaldırmak gibidir. Yaşıyor olmanın bir lütfudur. Aynı anda, hem bütünün bir parçası, hem birey olmayı tecrübe ettirir insana; fark “yaratmayı” sağlar irade. Bir kere yakaladıktan sonra işin sırrını, kapılar açılmaya başlar tek tek, rahatça. Zorlu ya da güç bir tarafı yoktur; sonuçlarla baş etmeyi öğretir büyüyen çocuğa. Kimse bakmadığında, kimse görmezken, aslında bilinenin bulduğu vücuttur bizimkisi çünkü. Tırmandıkça güçlenir, güçlendikçe de sağlamlaşır adımlarımız.