MILO RAU - Demokratik Soykırımlar ve Global Kamu


Söyleşi: Hilmi İlksen Mavituna
Theater Hebbel am Ufer’in Berlin’de 2011 yılında ürettiği Hate Radio’nun İstanbul gösterimi öncesi İsviçreli yönetmen Milo Rau ile telefonda görüşüyoruz. 2007 yılında ortaya koyduğu “1989 “Devrimi[nin]” kanlı yüzüne dair dokümanteri “The Last Days of Ceauşescus'un”un ardından ortaya koyduğu Hate Radio, Ruanda soykırımına global kamunun dahlini sorguluyor. 2007’den bu yana Uluslararası Politik Cinayetler Enstitüsü’nde tiyatro, film gibi görsel sanatların da teorik ve dokümanter alanla ilişkisini kurgulamaya yönelik çalışmalarından sadece ikisi. Eisenstein ve Kierkegaard referanslı Hate Radio’nun İstanbul Tiyatro Festivali’ndeki temsili sayesinde Rau’yu dinliyoruz. Ruanda’ya dönmeden soracaklarımız var. 27 Nisan 2016 tarihli Açık Radyo-Açık Dergi yayınından alıntıyla...

Milo Rau, Ruanda ile değil de, çok yeni bir gelişme ile ilgili bir soruyla başlamak isterim. Bugünlerde Burundi’de Pierre Nkurunziza’nın yönetimi altında bir başka soykırım yaşanmakta. Lakin kimse konuyla ilgilenmiyor, umarsamıyor gibi. Yorumunuzu alabilir miyiz?
Aslında konuyla ilgili birkaç satır karaladım ben de ama haklısınız. Biz bugünlerde olana ikinci Burundi Soykırımı diyelim, hatta. Hakikaten ahlaki ve politik açıdan çok garip ve korkunç bir durum; görülüyor ki merhametli Avrupalı’nın insani konulara olan ilgisi ancak Avrupa Birliği sınırları içinde geçerli. Ruanda’da olan soykırım da Avrupa medyasında ancak bir sene sonra yer alabilmişti. Avrupa politkasının genel bir sorunu bu: doğrudan müdahil olunmadığı sürece kimse kesinlikle hiçbir konuya ilgi göstermiyor. Bir tekerrür bu yaşadığımız. Ve ne yazık birkaç sene sonra insanlar günah çıkarmaya çalışacaklar –ah keşke daha hızlı davransaydık– filan diyecekler.
Belki de insanların tepki vermek için dramatik eşiklere, ölüm rakamlarına ve istatiktiklere ihtiyacı var? Yine de, medyanın tutumu ya da daha kesin söylersek sessizliği sizin oyununuzun da bir parçası. Ruanda’da olanın bir “demokratik soykırım” olduğunu söylediniz. Bu terim ile ifade etmek istediğiniz neydi?
Evet olanları demokratik soykırım diye tabir ettim, postmodern soykırım olarak da tabir edilebilir. Hate Radio’da konu aldığımız radyo yayınında dört konuşmacı var, farklı kesimlerindenler ve soykırımı meşrulaştırıyorlar. Yani birbirlerini öldürmek isteyen komşuların soykırımı Ruanda. Endüstriyel soykırımdan oldukça farklı. 2. Dünya Savaşı sırasında Avrupa Yahudilerine yönelik soykırımda neredeyse 2 milyon insan öldürüldü. Öldürme eylemi profesyonelleşmişti. Ruanda’da ise endüstriyel bir soykırım makinesinden ziyade, 100 günde bir azınlığın öldürülmesi eylemine herkesin katılmış olması söz konusu. Bir “demokratik” soykırımdı olan. İnsanlar suça neredeyse gönüllü olarak dahil oldular. Bu soykırımın yeni yüzüydü. Siestaya yatmak kadar doğal bir biçimde insan öldürüldü...
Hate Radio’da Birleşmiş Milletler’e bağlı ve RTLMC ismini bir radyo istasyonunu izliyor ve dinliyoruz. Radyo yayınında insanların hayat memat meselelerine dair soğukkanlı çıkarımları duyduğumuz. Medya tarihinin bu sekansını Avrupalı izleyiciye göstererek neyi hedeflediniz?
Farklı sebeleplerim oldu. Soykırım hakkında araştırma yapmaya başladığımda beni şaşırtan bir şeyle karşılaştım. Baktığım yer 1989 sonrası, hali hazırda globalleşmiş bir dünya idi. Bu dünyada, mesela Orta Afrika’da ve Orta Avrupa’da insanlar aynı müziği dinliyorlardı. Tamamen aynı değil ama mesela Nirvana ya da “I like to move it” ortaktı. Ben soykırım yaşandığında 17 yaşındaydım ve soykırıma dahil olan katillerle muhtemelen aynı filmlerin aktörlerine hayrandım ve aynı nihilistik hayat tarzına sahiptim. Gelin görün ki Ruanda’da işler buradakinden çok farklı haller aldı. İşte ben de Ruanda’da olanın egzotik ya da Afrika’ya özgü bir soykırım değil de global bir soykırım olduğunu göstermek istedim. Ruanda global dünyanın ilk soykırımıydı. Ben de dahil olduğum pop kültürünün ve demokrasinin köhne tarafını göstermek istedim. Büyük 1989 devriminin bir sonucu da Ruanda’ydı! Sahnede bu iki konuyu böyle yan yana görmek kimsenin hoşuna gitmedi tabii.

Hate Radio sahnelenmeye başlayalı 5 yıl oluyor ve birçok farklı ülkede gösterildi. Her ülkenin kendi tarihi, yüzleşilmemiş hesapları olduğunu da düşünürsek; ülkeye ya da yıllara göre oyunda hiç değişiklik yaptınız mı? Türkiye’de mesela bizim soykırım geçmişimiz başka.
Evet doğru, sizin de ayrı bir soykırımınız var. Fransa’da ve Belçika’da oynadığımızda değişiklikler yaptık. Mesela Fransa’nın “régime génocidaire” (Soykırım Rejimi)’ndeki rolünü ve katkısına dair atıflarımız oldu. Belçika’nın kolonyal tarihi malûm, bunlara referanslarımız oldu. Türkiye için henüz bir değişiklik kurgulanmadı. Ama bakmamız gerek.
Yine de şunu söylemek gerek. Japonya’da oyanacağımızda izleyicinin oyuna biraz mesafeli olacağını beklentisini taşıyorduk zira Avrupa-Afrika çatışmasına dayalı bir durum gibi düşünülür Ruanda. Ayrı bir dünyadaymış gibi. Lakin seyirci olan biteni çok iyi anladı. Çünkü çok evrensel olan şeyler oyunda söz konusu edilen: öldürme eyleminin kendisi ve nefret söylemi. Tam da bu yüzden bu kadar uzun süredir, bu kadar farklı yerlerde sahneliyoruz Hate Radio’yu. En uzun süren oyunumuz bu.
Peki insanlar oyuna gelince ne görecekler? Kabaca anlatabilir misiniz? Bildiğim kadarıyla bir cam fanusun içinde bir radyo stüdyosu olacak.
Evet bir cam fanus. İzleyici de çervresinde olacak. Ve herkes kulaklıklı olacak. Oyunda bir radyo yayını izleyip dinleyecekler. Oyuncuların yayını nasıl hazırladıklarına şahit olacaklar. Oyunun sonunda da olayı yaşamış kişilerin hikâyelerinden kurguladığımız tanıklıklar var. Bu tanıklıkları radyocuları canlandıran aynı oyuncular canlandıracak. 40 dakika yayın gibi düşünün ve diğer 40 dakika da hayatta kalanların anlatılarından oluşan yine kurgu bir kısmı.
Yani arşiv kullanıyorsunuz ama ham haliyle değil materyal olarak.
Bizim yaptığımız mülakatlar var ve radyo bölümünde kullandığımız metinler de arşiv materyali ama hep bir kurgu dahilinde. Bu temelde bir oyun, gerçek gibi gözüken bir oyun. Çok natüralistik bir tarzda.

Hate Radio, bu ay İstanbul Tiyatro Festivali’nde. Milo Rau ise Uluslararası Politik Cinayetler Enstitüsü ile nefret söylemi barından cinai ve global meselelerle ilgili işler üretmeye devam ediyor. Rau’nun reenactement teorisine şurada giriş mahiyetinde malumat mevcut: ilksen57@gmail.com