Nesrintan


Emre Öztürk

Size bugün bir isimden bahsedeceğim. Muhtemelen şimdiye kadar hiç duymadığınız, hiç işitmediğiniz bir isimden. Başlıktan anlayabileceğiniz üzere Nesrintan’dan. Ona filozof, şair, düşünür desek abartmış olmayız. Hayatını Anadolu’nun bozkırlarında geçiren, köy köy dolaşmış bir halk şairinden. Bugün edebiyat çehrelerince sözlü edebiyatın en önemli temsilcilerinden bir kabul edilir.

Doğum tarihi kesin olarak bilinmeyen Nesrintan’ın adının geçtiği ilk eser ise Evliya Çelebi’nin o ünlü Seyahatnamesi’dir. Nesrintan’ın mezarını ziyaret eden Çelebi o ünlü eserine şöyle yazar:

“...burada rivayet odur ki meczup Nesrintan Hazretleri yatmaktadır. Yine rivayet odur ki kim onun mezarını sularsa onun gibi meczup olmakla lanetlenecektir...”

Elbette burada Evliya Çelebi’nin sık sık kullandığı mübalağa sanatının bir örneğini görmektesiniz. Gelelim Nesrintan’ın meczup olma hikâyesine... Bu durum hakkında en çok anlatılan şudur:
Rivayete göre hayatı boyunca doğuştan kör olan Nesrintan, bir gün halk arasına karışır ve adımları gayet dikkatli, nereye gittiğini bilir gibi yürür. Bu durum halk tarafından hayretle izlenir. En son Nesrintan bir köşebaşında durur. Çevresindekilere döner ve “Bana bir ayna getirin,” der. Hemen o telaşla bir ayna getirtilir ve Nesrintan’a verilir. Aynada ilk defa kendini gören Nesrintan’ın ağzından şu dizeler dökülür:

“İki kolum var
bilir idim
İki bacağım var
bilir idim
İki gözüm, iki kaşım, iki kulağım var
bilir idim
Yalnız
benden de iki tane olduğunu
bilmez idim.”


Bu mısraları duyan halk tarafından o günden sonra deli adledilen Nesrintan, yaşamının sonuna kadar gittiği her yerden dışlanacaktır. Ne trajikomiktir ki, kendi öz halkı tarafından dışlanan, yüzlerce yıl unutulan Nesrintan’ın bugün Anadolu’nun her köşesinde bir türbesi vardır.

Peki niçin bizler, yani bu dergiyi okuyanlar bu ismi hiç duymadık. Bunun nedeni çok basit, çünkü bu ismi biz uydurduk. Peki siz bu yazıyı okurken hiç bundan şüphe duydunuz mu? bjedugh1@gmail.com