Fotoğraf: Ceyhun Erden

Belki Öyle, Belki Değil, Ama Kesin


Murat MRT Seçkin
“Eşini, işini ve evini değiştirenden
şüphe ederim.”
 
- Başbakan Ahmet Davutoğlu

Memleketin başbakanı kendi partisinden olan belediye başkanlarını, yolsuzluk gibi suçlamalara karşı böyle uyarıyor. Yani diyor ki, hayatında birden bire değişiklikler olursa çok fena kıllanır, seni de incelemeye alırım. Ama “hanımını” seversen, kariyerine olduğun yerde devam edersen ve evinden de şikâyet etmezsen o zaman sıkıntı yok. Sonuç olarak ne demiş zamanında devlet büyüklerimiz; “Benim memurum işini bilir...”

Hatırlar mısınız bilmem –ki bence unutmamalıyız- 2014 yılında devlet Ceza Muhakemesi Kanunu’nda (CMK) ciddi bir değişiklik yaptı. Güvenlik güçlerinin üst araması yapması için gereken “somut delillere dayalı kuvvetli şüphe” cümlesini “makul şüphe” olarak değiştirdiler. Upuzun cümleyi iki kelimeye dökmüşler, ne güzel işte diye sevinebiliriz. Sonuçta hukukla uğraşmayan bizler için ağır adalet dilinde içeriğini rahatça anlayabildiğimiz bir cümle bize kendimizi akıllı hissettiriyor. Ancak kelimeler, cümleler ne kadar hassas, anlam dediğimiz şey ne kadar esnek unutabiliyoruz.

Düzenli işleyen ve güven veren bir yönetim şeklinde bile kafalarda her daim soru işareti bırakacak bir uygulamanın çok uzun yıllardır işleyişinde ciddi problemler olan bir idare yapısında doğuracağı sorunlar için oturup sayfalarca kitap bitirmeye gerek yok. Dünyanın birçok yerinde adalet güvenlik güçlerinin bulduğu, topladığı deliller ve onların ifadelerinden yola çıkarak doğruyu bulmaya çalışıyor. Güvenlik güçleri tabii ki materyalist robotlar olmadığından, somut olmayan vakalarda tek tarafın sunduğu gerçeklere şüphe etmeden yaklaşmak neredeyse imkânsız bir hale geliyor.

Bugünlerde bu konunun üstü çok deşilmiyor çünkü “milletçe büyük bir oyun”un piyonları olmamak için çabalıyoruz. Yaklaşık her haftaya veya gündeme dış mihrakların sokuşturduğu çeşitli oyun ve hileler ile başlıyoruz. Bu dış mihraklar ve onların memleket içindeki utanmaz destekçileri gazeteci, akademisyen, yazar, öğrenci, işçi, öğretmen gibi birçok meslek kolundan insan, hiç yüzleri kızarmadan yıllardır var olmadığını iddia ettikleri eşit hak, hukuk ve insani yaşam isteklerinin yerine gelmesi için bağırınıyorlar. Oysa devlet meydanlara çıkıp “Eyy halk, al sana özgürlük,” diye açık açık söylüyor. Muhalefet dediğinin yediği önünde, yemediği arkasında. Hem şikâyet edip hem de bu toprakların tüm nimetlerinden faydalanan bu yüzsüzler için ayrıca “e hadi git buradan” kozunu da vatandaşlıktan çıkarma olarak geri getirdiler.

Özgürlüğe müdahale edilen tüm olaylarda ortaya konan “güvenlik” etiketi bir yandan da halkın ekmek parası, emek ve din fetişi ile sağlamlaşmış otorite sehpasına dördüncü ayak olarak ekleniyor. Birileri sehpaya vurduğunda yerinden oynamasın diye de hiçbir açık alan bırakmamak adına koca vida ve somunlar ile yere sabitleniyor. Gerçek bir siyaset ya da idare şeklinde –ki biz yönetim dediğimizde bile zaten kendimizi güvensiz ellere bırakmış oluyoruz- seçilmiş bir devlet insanının halk önünde düğmelerini iliklemesi gerekirken, bu coğrafyada (ve tabii ki dünyanın birçok yerinde) halk işvereni olan ve sadece paraya dayalı bir sistemde en yüksek mertebe olarak görebileceğimiz yöneticilerinin önünde hazır olda duruyor. Hatta secdeye yatıyor. Dev bir şirketin “ekmek parası” peşinde koşan basit çalışanları ile o işyerinin şartlarını sorgulayan aksi personelleri CEO ve diğer idare birimleri tarafından karşı karşıya getiriliyor. Kendi arasından şuursuzca tartışan bir kitle orta yerde birbirini aşağılarken şirket yönetimi hiçbir yatırım planından ödün vermeden kazanmaya ve Babil Kulesi’ni yükseltmeye devam ediyor.

Makul şüphe aslında basit bir polis memurunun sırf sırt çantası taşıyorsunuz veya sırt çantasını taşıyan bedeninize ait olan yüzünüzden muhaliflik akıyor diye sizi keyfe keder durdurup araması değildir. Aslen tek görevinin siyasi ve idari işleyişi yoluna koymak ve insan odaklı bir yasaya, ortak bilince imza atmak olması gereken devletin olmadık yerde saçını düzeltip, boynundaki sivilceyi sıkmaya çalışan, her yerde inatla evladını övüp duran anneden farkı yok. Çocuğuna sevgisini göstermek ile o sevgi üzerinden kendine ve seni var eden varlığına övgüler düzen bir anne. Makul şüphe otoritenin sana sen istemediğin halde dokunmasıdır. Bilinçli ve şüpheci bir muhaliflik birçoğunun gözünde aslında bir yandan da fahişelik gibidir. Senin benim gibi insanların bu meslek koluna bakış açısından değil ama daha çok “fahişeyse neden şikâyet ediyor tecavüzden, işi bu” gibi bir bakışın vizöründen görünen görüntü bu. Muhattabından herhangi bir araştırma yapılmadan ve onay alınmadan değiştirilen kanun ya da yasalar ile muhaliflik sadece tecavüze uğramıyor, tecavüz sonrası bir de dışlanıp aşağılanıyor.

Şimdi türlü ve doğruluğu şüphe götürür ihtiyaçlar dolayısı ile daha da büyük bir baskının içerisindeyiz. Aslında hepimiz devlet nezdinde sürekli ve daimi şüphelileriz. Savunduklarımızın doğruluğunun ya da tam tersi belki temelsizliğinin bir önemi yok. Önemli olan kutsallaştırılmış bir yapıyı sorgulamak hakkını elimizde tutmamamız gerektiği. Şiddeti, militarizmi, her daim güvenlik iddiası ile “vatan, bayrak ve şehitlik” kavramlarını kendine göre kutsal hale getirten, dini bir vecibeymiş gibi ölümü öven bir sistemi sorgulamamız başka bir şüphe yaratıyor. Bizler kendi şüphelerimiz ve çoğu zaman doğrulanmış soru işaretlerimizle bir yandan yol açmaya çalışırken karşı tarafta mısır şurubu ile şerbetlenmiş fantazyalarını, şüphe paketlerini sağa sola savurmaya devam ediyor.

Bu yazının büyük kısmını yazdıktan iki gün sonra 1 Mayıs günü İzmir’deki kırmızı-siyahlı güzel insanlar soyunarak belki de en güzel cevabı verdiler. Bu çocuklar idarenin doğrulanması için dualar ettiği yapay şüphelerine karşı saf ve katkısız bir şekilde ayakta durdular. Üç beş kendini bilmez ve haddini aşan çıplak insan değil, var olduğu şekli ile saklayacak hiçbir şeyi olmadan o bariyerlerden geçtiler. Otoritenin de soyunmayı başardığı gün bir şeyler daha net olacak. Olmadı, zaten bir gün birileri o otoriteyi zorla soyacak ve yıllardır altında insan olmadığından şüphelendiğimiz politika canlısının gerçek bedeni ortaya çıkacak. muratmrtseckin@gmail.com