Feminist bir başyapıt?


Aylin Ünal
“İnsanlar artık kahramanlara inanmıyor. Gelecekte yalnızca çılgın adamlar olacak.”

"Geleceğin maksimum gücü Mad Max", bu yıl en nihayetinde yeniden karşımıza çıktı. Sabırsızlıkla bekliyorduk kendisini. Sinema tarihinin klasikleri arasındaki yerini daha serinin ilk filmiyle edinmişti zaten. 1979’da George Miller tarafından beyaz perdeye aktarılan Mad Max, dünyanın en çok kazandıran filmi olarak Guinness Rekorlar Kitabı’na geçmişti. Dolayısıyla serinin ikincisi de çok geçmeden vizyondaki yerini almıştı. Şüphe yok ki Mad Max bir efsaneydi.

Bu yıl vizyona giren Mad Max Fury Road, serinin üçüncü filmi, Amerika-Avustralya ortak yapımı. İşin içerisine Hollywood girince, genelde beklentiyi çok da yüksek tutmamak gerekiyor. Elbette Hollywood, sinema tarihine pek çok klasik kazandırmış br endüstri ama özellikle de 2000’lerden sonra, sürekli kendini tekrarlar hale gelmiş gibi görünüyor ve eski çekiciliğinden eser yok.

Yine de Mad Max Fury Road, hayranlarının beğenisini kazandı ve eleştirmenler tarafından el üstünde tutuldu. Filmin hareketli sahnelerine diyecek yok. Her ne kadar kimi klişeleri içerisinde barındırsa da... (kamera hareketlerindeki klişeler örneğin)

Filmi seyrettikten sonra hâlâ aklımda kalan, etkisi altında kaldığım karakterler, sahneler de oldu. Benim favorim (ve sanırım pek çoklarının da) gitarcıydı. Ancak; Mad Max Fury Road’dan bu yazıda bahsetmemin nedeni filmin sanatsal içeriği değil, politik özelliği ve pazarlanma stratejisi.

"Feminist bir başyapıt!" olarak ortaya çıktı Mad Max. Dünyanın önde gelen gazetelerinde filmin ne kadar da feminist bir film olduğuna ilişkin sayfalar dolusu yazılar yazıldı. Bir film pazarlama stratejilerinin içerisinde kendisini "feminist bir başyapıt" olarak tanımlıyorsa, o zaman ister istemez de o gözle bakmaya yöneliyor seyirci.

İnternet’e girip araştırdığımızda Mad Max Fury Road’un feminist olup olmadığına ilişkin sayısız tartışma ile karşılaşıyoruz. Bu satırların arasında da gene bu mevzu söz konusu olacak. Sırf bu açıdan bile yani; filmin feminist mi değil mi diye böylesine uzun süre tartışılması bile aslında, filmin ticari başarısına başarı katıyor. Ama varsın öyle olsun.

Birtakım kavramların böylesine gelişigüzel kullanılması, o kavramlara karşı yabancılaşmayı da beraberinde getirir. Kavramların ideolojik değeri, gittikçe düşmeye başlar.

Mad Max Fury Road’un senaryo danışmanı, feminist yazar Eve Ensler. Kendisi dünyaca ünlü feminist-eleştriel tiyatro oyunu Vajina Monologları’nın da yazarı. Ensler, filmi tepeden tırnağa feminist olarak tanımlıyor. Çünkü Mad Max’deki, seks kölesi, genç "üretici" (breeder) kızlar alıkoyuldukları yerden kaçmaya karar verirler ve kaçarlarken de duvara "kadınlar nesne değildir" yazarlar. Onlar, bir kurtarıcının gelip kendilerini kurtarmasını beklemeyecekler; kendi kaderlerini kendileri değiştirecekler...

Oysaki filmde en fazla göze çarpan şey hiç kuşku yok ki bu kaçan beş genç cariyenin ki, neredeyse çocuksu denecek kadar genç, cinselliklerinin çokça fazla ön plana çıkarılmış olmasıydı. Çölün ortasında, herkesin dönüşüme uğrayıp çirkinleştiği yerde, beş cariye güzellikleriyle, cinsel nitelikleriyle ve gençlikleriyle öylesine zıtlık oluşturuyorlar ki, filmde artık bu durum, neredeyse rahatsız edici bir boyuta ulaşıyor.

Böylesi bir noktada insan kendisine şu klişe soruyu sormadan duramıyor. "Feminist bir başyapıt"ta kadın vücudunun ticari bir öğe olarak kullanılıyor olması, ne kadar feminist bir yaklaşım olabilir? Evet, onlar "üretici-doğum veren"ler. Dolayısıyla genç ve güzel olmaları lazım. Ancak bu, öylesine abartılmış ki, filmi artık feminist bir söylevden çok daha uzaklara taşıyor.

Tabii filmin baş kahramanının bir erkek olması (Mad Max) ve en nihayetinde kızların sağ salim kurtulmalarını da yine bir erkeğin (Mad Max) sağlaması da diğer tartışma konuları.

Aslında Mad Max Fury Road’un bir feminist film olup olmaması eminim ki, Mad Max hayranlarını zerre kadar ilgilendirmeyecektir. Şahsen beni ilgilendirmiyordu ama gazetelerde, orada burada bangır bangır "feminist bir başyapıt" olarak ilan edildiğinde, insan ister istemez bunu araştırma gereksinimi içerisine giriveriyor.

Feminizm gibi, köklü tartışmalara, mücadelelere, tarihsel geçmişe sahip bir kavramı, böylesine ticari, popüler bir çalışma üzerine bu derece basite indirgemek ne kadar doğrudur, bunun da bence tartışılması yerinde olacaktır.
aylinaylin_1@hotmail.com