Zen / Çay / Kulübe - Kiku Day
Fakih Kademoğlu
Geleneksel Japon müziğinin önemli enstrümanlarından biri Shakuhachi (şakuhaçi). Kiku Day ise ömrünün büyük kısmını bu enstrüman ile üretim yapmaya ve onu korumaya adamış dünyanın en önemli Shakuhachi ustalarından biri. Kiku Day hem akademik ortamlarda hem de online kanallardan bu enstrümanın eğitimini ve tanıtımını yapmaya devam ederken aynı zamanda Zen öğretisi üzerine de çalışmaya devam ediyor.
Temmuz ayında Yakaza Ensemble’den tanıdığımız nefesli çalgılara ve doğu kültürüne olan düşkünlüğü ile bildiğimiz Fakih Kademoğlu misafiri Kiku Day ile kargART Salonu'nda hem solo hem de ortak doğaçlama bir performans sergileyecekler. Fakih de bunu fırsat bilip shakuhachi icracısı ve etnomüzikolog Kiku Day ile Zen Budizminin ikonik üflemeli enstrümanı üzerine konuştu.
Fakih: Japon asıllı bir kişi olarak shakuhachi çalmaya nasıl karar verdiniz?
Kiku Day: Japon kökenli olmamın bu kararımda etkili olduğunu düşünmüyorum (annem Japon, babam Amerikalı). Etkileyen tek şey Japonya’ya gitmemin kolay olmasıydı. Shakuhachi’yi ilk defa bir kayıtta duymuştum ve duyar duymaz âşık oldum. Ne yazık ki kaydın ne olduğunu hatırlayamıyorum. Ama tınısını çok sevdiğimi hatırlıyorum. O dönemde Kopenhag’daki Royal Academy of Music’in flüt bölümüne girmek için çok sıkı çalışıp hazırlanıyordum, sonra Japonya’ya gidip shakuhachi çalışmak için bütün bu hazırlığı ve çalışmaları yaktım. Annemin vatanını merak etmekle beraber dünyayı daha iyi anlayabilmek için seyahat etmeyi de çok istiyordum. Danimarka gibi çok düzenli ve homojen bir ülkede bazı şeyleri ıskaladığımın farkındaydım.
Kişisel görüşünüze ve tecrübenize göre Zen nedir?
Shakuhachi çalışmaya başladığımda Zen hakkında hiçbir şey bilmiyordum ve ilgim de yoktu. Zen Budizmi ile ilgilenmem shakuhachi çalışmalarımla birlikte başladı. Hocam Okuda Atsuya derslerde sıkça Zen Budizmine göndermeler yapar açıklamalarda bulunurdu. Bu süreçte, tek başına bir tapınak inşa etmekte olan bir Zen rahibine inşaatta yardımcı oldum ve tapınakta kaldım. Meditasyonu ondan öğrendim. Felsefesi de enteresandı. Shakuhachi icrası ile meditasyonu bünyemde birleştirmem yıllar sonra gerçekleşti. Birçok kişi çalarken meditasyon yaptığını ifade etse de kimse bunu nasıl yaptığını açıkça anlatamıyor.
Shakuhachi içsel olarak ve kariyer bağlamında sizi ne şekilde etkiledi?
Kariyer: Çalışmaya başladığımda shakuhachi üzerine bir kariyer kuracağımı hiç düşünmemiştim. Başlarda bu müziğin dinleyici kitlesine çalmak için fazla içsel olduğunu düşünüyordum. Sonra Okuda Sense’in teşviki ve cesaretlendirmesiyle kendimi konserlerde çalarken buldum. Cenevre ve Londra’ya taşındığımda ise öğrenciler bana gelip ders almak istediklerini ifade ettiler. Böylece ders vermeye de başlamış oldum. Bugün hayatımın merkezinde duruyor shakuhachi. Bir etnomüzikolog olarak akademik kariyerim de büyük ölçüde shakuhachi merkezinde cereyan etmekte. Avrupa’daki diğer icracılarla birlikte Avrupa Shakuhachi Derneği’ni kurduk. Etkinlikler düzenliyorum, shakuhachi repertuvarı oluşturmak için bestecilerle birlikte çalışıp performanslar yapıyorum. Yani özetle hayatım shakuhachi.
İçsel: Shakuhachi beni, yarı Japon olduğum gerçeğini kabul etmem konusunda zorladı. Kendime göre ben Danimarkalıyım. Ama çalarken birçok kişi beni sadece Japon olarak algılıyor. Shakuhachi bana, insanların beni böyle görmelerini kabullenmeyi ve onlara Danimarkalı olduğumu söylediğimde kabul etmemelerine öfkelenmemeyi öğretti. Shakuhachi bana, insanların birbirine karşı açık objektif ve yargısız davrabildiği bir dünyanın ne kadar uzağında olduğumuzu da öğretti. Ve bunu kabullenmem gerektiğini de. Dahası, bana parçalanmış olan hayatımın çeşitli yönlerine nasıl temas edeceğimi de öğretti. Düşünsel, sanatsal ve meditasyon bağlamında da hayatım shakuhachi etrafında dönüyor. Shakuhachi benim için bir iç seyahat oldu, bana istikrarlı olmayı ve yeri geldiğinde “Ma” (Japon müzği’nde cümleler arasındaki boşlukları karşılayan felsefi kavram) duruşları yapmayı da öğretti. Enstrümana üflediğim her nefes aracılığıyla dünya ile bağlantı kurduğumu hissediyorum.
Mensubu olduğunuz shakuhachi ekolünün adı Zensabo ( Zen / Çay / Kulübe ). Çay sizin için ne ifade ediyor ?
Bu isim Okuda’nın çay ve kahve servis edilen bir kafesi olmasından kaynaklanıyor. Onunla çalışmaya başladığımda bu mekân halen mevcuttu. Bu sebeple isim ve çayın çok da manası yok. Bir de Okuda kafede Japon çayı değil Avrupa usulü çay ve kahve servis ederdi. Bununla beraber ben çaya çok düşkünüm. Her gün mutlaka yeşil çay ve matcha içerim. Ve de Japonya da yaşarken Omotosenkei denilen çay seremonisini üzerine de çalışmıştım.
Shakuhachi bu çağın bireyine ne vaat edebilir ?
Shakuhachi’nin kişinin enstrümanla kurduğu ilişkiye bağlı olarak güzel bir vaadi olduğuna inanıyorum. Kültürel olarak Japon değilseniz, size belirli bir hayat görüşü sunuyor. Shakuhachi üflemek tabiattır. Enstrüman tabiattır, honkyoku müziği, belirli bir kültürün / geleneğin içinde olmakla beraber aynı zamanda evrensel olarak insanoğlunun özüne temas halindedir. Tabiatla alakalı olarak hiçbir zaman demode olmayan bir duygu sunar. Bir ayağı sıkı sıkıya gelenek üzerinde olmakla beraber diğer ayağı sesin uçsuz bucaksız uzayında durur. Bu da zamansız ve ve avantgard olarak tanımlanabilir. İcracıya ve dinleyiciye belirli bir geleneği duyumsatırken aynı zamanda, müziği koşutlayan kültür milliyet gibi unsurların hepsinin anlamını kaybettiği evrensel bir uzayda seyretmeye davet eder. Ses ve tireşimdir. Hayatın bütün yönlerini içinde barındıran bir açık alandır.
Kiku Day ve Fakih Kademoğlu’nun ortak performansı “Doğudan Öte” 14 Temmuz Salı akşamı 22:00’da kargART salonunda gerçekleşecek. mufakka@gmail.com