SHOW MUST GO ON*
Müge Ersan
İlk perdeyi büyük bir alkışla kapatan ama ikinci perdenin başlamasıyla daha sahneye girerken ayağı takılıp düşen bir kahramana kimse "gerçekten" inanmıyor. Çünkü gülünen, güldüren her şeyin şaka olduğuna kanaat getiriliyor. Ağlanan her şeyinse gerçek. Belki de tam tersi ama bu; kahramanın düşmüş olması gerçeğini değiştirmiyor. Düşse de yoluna devam etmek zorunda olan oyuncu gülmediğine göre; demek ki o da bazı gerçeklere tutunmaya çalışıyor bazılarını saklamaya çalıştığı gibi...Çocukken oynadığımız oyunların hiçbirine benzemiyor olgunlaşınca içine düştüklerimiz. Sıkılınca bırakıp gitme hakkına sahip olmadığımızı anladığımız gün büyüyoruz. Hayatın kendisinden başka bir hayatımız yok, o yüzden kendimize yakın bularak izlediğimiz hiçbir hikâyedeki kahraman gibi olamıyoruz. Zaman zaman düşüyoruz, ama kalkıp devam etmeye tereddüt ediyoruz. Bir sirkin gösteri fili kadar bile gülemiyoruz bazen. Kendi hikayemize inanmaktan vazgeçiyoruz, bizden başkasının o hikâyeyi devam ettiremeyeceğini bilsek de...
Başını güneşe doğru uzatarak yükselen doğayı örnek alarak yaptık oysaki o göğü delen yapılarımızı. Taklit ederek devam edersek, bizden sonrakiler de öyle yapacak sandık. Zaten yaşamda kaç farklı yol, kaç farklı durak, kaç farklı hikâye, kaç farklı oyun olabilirdi ki? Herkes birbirine benzerse, oynadığımız o eski oyunlardaki gibi birbirimizi daha iyi anlarız sandık. Herkes farklılığını ortaya çıkarmaya devam etmez ve bırakırsa bir kenara önümüzdeki yolları daha hızlı aşarız sandık. Oyunun kurallarını sorgulamazsak; hep oyunda kalmaya devam ederiz sandık.
Peki neden sahne sırası bize gelince, şimdiye kadar o sahnede yer almış, bizden öncekilerin hepsine şükran borçlu olduğumuzu dile getirmeye çabalarken bir düğümlenme oluyor boğazımızda? O bir zamanlar gülüp gerçekliğini sorguladığımız kahramanları mı hatırlıyoruz? Bize de gülerler mi acaba düşersek diye düşünürken çoktan düşmeye mi başlıyoruz? Koskoca sirkte en çok alkışı gösteriye devam etme konusunda bizden daha yetenekli olduğu için mi alıyor o fil? Yaşamak nefes aldığımız sürece mücadeleye devam etmeye değmeyecek kadar ucuz mu?
Gitme zamanı gelsin diye durup beklemenin yaşamak olmadığını öğrendik. Hep bir süregelme umudu hep bir sürüye dahil olma arzusunu taşıyoruz artık omuzlarımızda. Çünkü ancak o zaman bize tanınan süreyi hakkıyla kullanmış, çünkü ancak o zaman gösterinin her ne olursa olsun devam etmesi gerektiğimi anlamış oluyoruz.
Başkalarının yazdığı replikleri unutunca oyunun artık bitmeyeceğini görüyoruz her gün. Yeni başka oyunlar kurarak hayata nefes aldıkça devam edebileceğimize; sanıyorum artık gülmeyen kalmadı. O zaman inandırıcılığını kaybedenleri bırakıp, kendi gerçekliklerimize dönmeli. Fil değilsek bile çimen olmak zorunda da değiliz. Düştük diye yerde kalmak zorunda olmadığımız gibi.