Rodgers’lar, Simeone’ler


Utkan Çınar
Çift yıllar... Bu yıllar bizim gibi eskimeyen futbol dilencileri için umut dolu zamanlar... Hele kupa öncesi bahar ayları... Hayatınız nasıl giderse gitsin, kafanızın bir köşesindedir bu umut... Bu yıl onca kaos arasında futbolu genetik koduna dahil edebilmiş bir memlekette, Brezilya’da bir Dünya Kupası var... O efsanelere, mitlere konu olan 1950 yılından sonra ilk defa... Bizim jenerasyonun da bir Brezilya kupası olacak sonunda...
 
2008’den beri bu yazılarda çoklukla futbol içinde kalmaya çalışıyorum. Ama bu demek değildir ki büyük resmi ihmal ediyoruz. Ama okuyucunun zaten bildiği şeyleri yüzüne çarpmak vakit kaybı gibi bu dar alanda. Pele götün teki, endüstriyel futbol düşman. Bundan hiçbir şüphemiz yok. Ama oyuna saygımızı insanlar yüzünden kaybetmemeliyiz. Çünkü vahşi kurallar ne kadar zorlarsa zorlasın, topun yuvarlaklığına üstün çıkamıyor. Orta sahadaki küçük bir dansın ardından oyunu başka bir yarımküreye taşıyan pasın şiirselliğini yok edemiyor.
 
Öncelikle henüz sezon bitmese de bu yıl büyük liglerde rakiplerine nazaran az paralarla fırtınalar estiren Atletico Madrid (faşistlerin takımıydı mesela ama sempati duymayan var mı?) ve canım Liverpool’un başarıları çok keyifli bir ortam sundu bizlere. Geçen senelerde Dortmund’un başardıkları gibi bize umut sağlayan oyunlar oldu. İngiltere’den bahsederken tekrar değineceğim ama neredeyse tüm maçlarını seyrettiğim Liverpool’un oyunu neredeyse 2010-11 Barcelona’sından bile zevkliydi. Bu kadar kafagöz ligde her maça 2-0 önde başlamak inanılmazdı. Rodgers’ın elinden öpmeli.
 
Dünya Kupası’na gelirsek... Benim canlı futbol izleme kariyerimdeki kâğıt üzerindeki en bol favorili kupa bu. Ana 4’lü İspanya, Brezilya, Arjantin (ki geçtiğimiz sayıda sadece onlara bir yazı ayırdım ve kanımca bu ekibin içinde değiller) ve Almanya’nın yanında Belçika ve Hollanda’da da plase durumdalar. Portekiz, Uruguay, İtalya gibilerinin de finalistlerden biri olmasına çok şaşırmayız sanırım. Favori bu kadar çok olunca finale giden yolda takımların önlerine çıkacak engeller ve saha dışı etkenlerin önemli farklar yaratacağını ve galibi belirleyeceğini düşünüyorum. Tabii her şey mümkün ama domine eden tek bir takımın olacağını çok tahmin etmiyorum.
 
Brezilya’dan başlamalı. En büyük favori haliyle. Ev sahibi ve 2010 fiyaskosundan sonra tamamen yenilenmiş bir takımla çok etkileyici gözüküyorlar. Büyük ihtimalle kadroda olacak Ronaldinho’yu saymazsak 30’undan üzerinde oyuncuları yok ve neredeyse tüm onbir büyük liglerin büyük klüplerinde oynuyor. Neredeyse diyorum çünkü tamamen oturmuş bir savunma ve orta sahanın yanında hücum hattı Brezilya’ya yakışmıyor. Mart ayındaki son hazırlık maçında kadroda Jo (GS’den hatırlar mısınız?) ve Fred gibi kaşarlanmış adamlar vardı. Hulk Porto’daki gibi oynamıyor artık. Sadece tüm gol atma yaratma baskısının üzerinde olacağı ve Barcelona’ya da şanssız bir zamanda gelip coşkulu bir sezon geçiremeyen Neymar’a bakıyorlar. Kadroda olmaları mümkün Pato ve Robinho’dan bahsetmiyorum bile. Neymar’ın kanımca henüz bu baskıyı kaldırması zor. O yüzden burada Ronaldinho’nun varlığı çok önemli olacak. Yakın izleyemediğimiz için durumundan çok emin değiliz ama sorumluluk alıp Neymar’ın yükünü hafifletmede çok önemli bir rolü olabilir. Onun dışında her maçını 1-0 alan bir takım olabilirler, zira defans ve orta saha hakikaten çok iyi. Sonuçta tadımızı bozmayayım ama bana Brezilya’nın Brezilya’da kaybetmesi 1950’deki gibi şansa bırakılmaz geliyor. Gene de top, 1950’deki gibi, yuvarlak. Gol atmadan da maç alınmıyor.
 
Kâğıt üzerinde İspanya’nın bu turnuvayı da alması çok da zor olmazdı. Tabii kâğıt üzerinde. Çok önemli bir karar aşamasındalar. Artık yorulan ve bu sene benzini biten Barcelona yapısını mı oturtacaklar omurgaya yoksa formda olanları seçip her mevkiyi ayrı ayrı mı yazacaklar? Xavi ve İniesta tabii ki oynayacak ama Busquets’in yerine Javi Martinez mi? Artık takımın beyin görevini bu sene harika oynayan David Silva’ya (Toure ve Agüero yokken bile Man. City kazanıyordu bu abiyle) mı emanet etmeli? Forvetsiz oynuyorduk ama Diego Costa, Llorente ve hatta Negredo’yu ne yapacağız? Mata ve Navas’a yer var mı? Defansımız harika ama tiki-taka işleyecek mi? Sorular bol. Gene de tecrübe ve yetenek onlarda. Del Bosque biraz esnek olursa takım yapısıyla ilgili ve maçlara rakibin zayıflıklarına göre diziliş ve taktikler yaparsa kupa uzak olmayabilir. Barça omurgası sallantıda ve tehlikeli. Hollanda’lı bir grupta, çaprazda Brezilya tehlikesi ile yaşıyorlar. Ben bir de yeni gözağrım Isco da oynasın isterim bir şekil.
 
Arjantin’i geçen sayı irdelemiştim o yüzden Almanya’ya geçeyim. Şimdi yalan yok ben sevemedim hiç bu adamları. 1990’da da, 1996’da da, 2002’de de, 2010’da da. Ve tahminim gene en iyi yarı final yapabilecekleri. 2010 ve 2012’den daha iyi durumda değiller. Has adamları Özil ve Götze çok parlak değillerdi bu sene. Müller ve Reus’u ayrı bir yere koyalım tabi. Hummels’li defans üsttekilerden daha iyi değil ve santraforları yok. Evet! Klose ve Gomez hâlâ biliyor musunuz? Klose 35 yaşında ama öbür yalıkazığı ne yapıyor haberim bile yok. Tabii Fransa Guivarc’h ile kazandıydı 1998’de, olmaz değil. Gene de çok bel bağlamayın bu abilere.
 
Gizli favorilerin şahı Belçika için söylenecek çok güzel söz var tabii. Lukaku (20), Eden Hazard (23), Courtois (21) gibi yıldızlarla ‘80’lerdeki takımlarından bile daha iyi gözüküyorlar. Tabii bu saydığımız isimler dışındaki takım o kadar da genç değil. Ve bu adamlar son 3 turnuvaya katılamadı. Hani bu kadar iyi takım niye yoktu buralarda? Bu önemli bir soru. Turnuva tecrübesizliği sert vuracaktır onları. Bana 2018’e bakmaları daha mantıklı olurmuş gibi geliyor. Bu arada yapabilecekleri bir çeyrek final (kolay grup, sıkıntılı çapraz) onları 4 sene sonraki bir finale hazırlar kanısındayım.
 
Hep ilgiyle izlediğim İngiltere 2000’lerdeki harika jenerasyonunu heba etti. Bence milli takımın başarısızlığı bazı yerel oyuncuları aşırı abartmaları. Gerrard ve Lampard tamam da Scott Parker veya Walcott değil bana göre. Açıkçası gruptan çıkmaları bile zor İtalya ve Uruguay’ın yanında. Bir tek belki bu sezon takımına harika top oynatan Brendan Rogers’ın adamlarını alıp (Gerrard, Henderson, Sterling, Sturridge, Johnson hatta Flanagan) Suarez’in yerine de Rooney’i koyup defansı da Terry-Cahill ikilisi ile bu sene pek etkleyici bir çıkış yapan ve özlenen sol kanat olabilme emareleri gösteren Luke Shaw’a bırakıp, artık duruma bakmak olabilir. Onun dışında son kupalarda acı verdiler izleyenlere.
 
Şu ana kadar bahsettiğim takımları zorlama gücüne sahip ülkeler de var tabii. Uruguay muhteşem hücum hattı (Cavani-Suarez) ve tecrübeli defansıyla herkese sorun çıkarabilir. İngiltere ile beraber onların grubunda yer alan İtalya da öldü bitti dediğimiz zaman bile finale çıkabiliyor. Onları da yabana atmamalı. Ama çok klişeler hâlâ. Tecrübeli, taş gibi defans ve orta sahaları var. Hücum ise gençlerin elinde. Balotelli’yi biliyoruz ama oynarlarsa Insigne ve Gabbiadini’ye de dikkat kesilmeli. Gene de bu sene zor işleri.
 
Fransa, İsviçre ve Portekiz gibi zaten ifrit olduğum takımları yazmayacağım. Kusuruma bakmayın. Zaten ciddi bir şansları olduğuna inanmıyorum. Hiçbiri favoriye diş geçirebilecek gücün ipucunu vermiyorlar. Beni en geren durumlardan biri ise tuttuğum Bosna Hersek’in çaprazdan Fransa ve İsviçre ile karşılaşıp elenmesi. Hani gruptan çıkamasalar daha iyi olur. Neyse fazla germeden ortamı, sonuca ve tahminlere geçeyim.
 
Umarım güzel bir turnuva olur. Az hakem hatalı, sakatlıksız. Her oyuncu zirve performanslarını gösterebilir ve adil bir şekilde kazananı alkışlarız. TV’de umarım iyi yorumcular olur ve sulandırmadan anlatırlar maçları. İyi bir top olur sahada ve vuvuzeladan kurtulmuşuzdur. Bolca samba da duyarız. Tabii bir de maçlar hep gece ve sabaha karşı oynanacak. Parklara dev ekranlar kursak mesela...
 
Bu da her turnuvada dalga geçilen, gönle göre tahminim gene. Yargılamayın:
1-Brezilya
2-İspanya
3-Uruguay
4-Bosna Hersek

 
 
 
 
 
  khgv@hotmail.com