Adaletin Bu mu Dünya?


Murat Kızılca
Japon yönetmen Hirokazu Koreeda, son filmi The Third Murder (2017) ile adalet sistemi hakkında çok belirgin çıkarımlar yaparken; gerçek nedir, mahkemede sonuçlanan bir davada ulaşılan hukuki gerçek nedir ve hangi insan hangi insanı gerçekten layıkıyla yargılayabilir ki sorularını ortaya atıp kafaları bulandırmayı başarıyor. Hem de bunu davaya konu olan suçu daha en başta alenen göstererek yapmayı beceriyor.
 
Açılış sahnesinde Misumi, yakın zamanda kovulduğu fabrikanın sahibiyle sahile doğru yürümektedir. Elindeki İngiliz anahtarına benzer sert bir obje ile eski patronunu kafasına defalarca vurarak öldürür. Sonra üzerine benzin dökerek yakar ve hiçbir şey olmamış gibi bir taksiye binerek uzaklaşır.
 
Shigemori, yakalandığı zaman cinayeti itiraf ettiği için ölüm cezasına çarptırılacağı kesin gibi gözüken Misumi’nin savunma avukatlığını yapan eski ortağının çağrısıyla davaya dahil olur. Shigemori ve avukat arkadaşları, cezayı müebbet hapse çevirmek için uğraşırlar.
 
The Third Murder, ilk bakışta sıradan bir tür filmi gibi görünse de aslında suç, muamma ve mahkeme filmlerine ait bilindik kalıpları eğip bükerek, odağına yerleştirdiği felsefi soruları aktarmak için araç olarak kullanıyor. Anlatısını da bir cinayeti ortak payda edinen üç kanal üzerine kuruyor; katil, kurban ve avukat. Ancak bütün olan biteni avukat Shigemori’nin bakış açısından yansıtarak seyirciyi de davaya dahil etmeyi amaçlıyor. Bu sayede seyirciyi de katil, kurban, kurbanın ailesi ve hatta avukatın bizzat kendisi ve ailesi hakkında çeşitli yargılarda bulunmaya zorluyor.Bütün karakterlerin bir yumak gibi birbirine bağlandığı ilişkilerin çetelesini tutmak çok zor değil ama özellikle Misumi’nin dâhil olduğu ilişkilerin mahiyetlerini anlayabilmek -önyargılı davranmadıkça- kesinlikle mümkün olmuyor. Shigemori, davaya ait her şeyi adalet sisteminin belirlediği yasalar çerçevesinde algılayan tipik bir işkolik avukat görüntüsü çiziyor. Gerçeğe ulaşmak gibi bir derdi yok, sadece eldeki kanıtları ve savcının ulaşamadığı kanıtlanabilir detayları hangi yasaya uydururum da cezayı indiririm derdinde. Karısından boşanmış ve nadiren görüştüğü 14-15 yaşlarında bir kızı var. Kurbanın karısı, davanın bir an önce sonuçlanmasını istiyor, böylece kocasının hayat sigortasından gelecek parayı almasının önünde engel kalmayacak. Fabrikada da bilgisi dahilinde birtakım yasadışı işler dönüyor ve mahkemenin bunları kurcalamasını pek istemiyor. Kurbanın lise çağındaki kızı ise merhum babasını pek sevmiyor. Katil Misumi ile aralarında da anlaşılamayan derecede bir yakınlık var ama bunun detaylarını iki taraf da açık etmiyor. Gelelim Misumi’ye; onun da senelerdir görüşmediği 36 yaşında bir kızı var. Ayrıca bu ilk yargılanması değil, daha önce de çifte cinayetten yargılanmış ve son anda ölüm cezasından yırtarak 30 sene hapis yatmış. (Filmin ismi de buradan geliyor; Üçüncü Cinayet.) İşin daha da ilginci o davanın hâkimi Shigemori’nin babasından başkası değil.
 
Şimdi özenle kurulmuş bu ilişki ağı içinde Misumi’nin hemen her gün beyanatlarını hiçbir mecburiyeti olmadığı halde kafasına göre değiştirdiğini düşünün. Bir gün öyle diyorsa, öbür gün böyle diyor. (Bu arada diğer karakterlerin beyanatları değişmiyor ama onların da bütünüyle doğruyu söylediği meçhul, orası da ayrı mesele.) Yani anlayacağınız bütün ipler Misumi’nin elinde ve bu tip filmlerde sıkça karşılaşıldığı gibi ana motivasyonu da paçayı kurtarmak falan değil, hatta hayatta kalmak bile değil. Alın size muammanın dik âlâsı.
 
Bu dünyada hiç doğmaması gereken insan var mı? İnsan suçlu mu doğar, yoksa çevresi mi onu suçlu olmaya iter? Bir insan başka bir insanı kusursuzca yargılayabilir mi? Peki ya insan kendini kusursuzca yargılayabilir mi? The Third Murder, adalet sisteminin kurulmasıyla birlikte ayyuka çıkan ama belki de asla herkesin hemfikir olacağı cevaplar bulmanın mümkün olmadığı sorular bütünüyle bir kez daha yüzleşmeye davet ediyor. Net cevaplar olmadığının bilinciyle filmdeki kimi muammalara net cevaplar vermekten kaçınarak. mkizilca@gmail.com