Zugzwang! Veya, aynı kapıya çıkabilecek yedek başlık olarak; Her Şey Olacağına Varır


Mehmet Sinan
Zugzwang öncelikle satrançta kullanılan Almanca bir sözcük. Bütün dillerde böyle kulanılıyor. Türkçe karşılığı hani olsa olsa “mecburen” olabilir. Zugzwang şu; oyunda hamle sırası gelen oyuncunun bekleyerek kaçamayacağı, oynamak zorunda olduğu ve ne yaparsa yapsın, oyunu veya yenilgiye yol açacak önemli bir taşı ya da pozisyonu kaybetmek zorunda kaldığı durumun adı. Söylenişi de bi’ hoş yani. Zugzwang!
 
Yaşamakta olduğumuz bu sakat “zeitgest”ı niteleyen bir kavram zugzwang. Neoliberal ekonomi politiği hiç konuşmayacağım. Makro mikro, durum saptaması da yapmayacağım artık. Çünkü yeterince yapıldı ve yapılıyor. Ayrıca durumların vehametini bilen biliyor, vehametlerin sorumluları hazin bir biçimde kendi vehametlerine körlemesine yol alıyor, kader diyen kaderinin nerelere gittiğinin farkında bile değil. Ama hiçbir şey iyiye gitmiyor, bu çoktandır kabak gibi ortada. En geniş anlamda, insan uygarlığı bizzat insan eliyle boka sarmış durumda. Memleket hâllerinden insan ilişkilerine ve en dar anlamda kendimize kadar hepimiz, her şeyde, her yerde ve her durumda baştan aşağı zugzwang’lara gelmiş durumdayız.
 
Mecmuadaki ilk yazım, benim için bir değişimin de başlangıcı oldu. Uzaya atlamak gibiydi o sayı. Hani gelecek müzesi olsa, oraya gider. Zaman geçiyor ama çok iyi anımsıyorum. Daha öğrenci, daha dikkatli bakmaya başladım hayata. Macera gibiydi.
 
Yan sayfada resmini gördüğünüz o kapaktaki adamın suratı bugünleri de gösteriyormuş meğerse. Zugzwang’ın ifadesi de böyle oluyor işte.

Sekiz yıl önce, o sayıdaki “Dalga Gibi Geçiyoruz” başlıklı (bugünden bakınca epeyce iyimser) yazımda şöyle demişim; “Sokaktaki vatandaş olmaktan, nesne-birey olmaktan kurtulup özne-insan olmaya yaklaşabilmek için yeni algılama ve kavrama biçimleri geliştirmemiz gerekiyor. Yeni içe bakış yolları bulmamız, kendimizi yeniden tanımlamamız gerekiyor. Eski tartışmaları, belki daha sonra tekrar dönmek üzere bir tarafa bırakıp, deli gibi yeni tartışmalara girmek, her şeyi yeni baştan sorgulamak gerekiyor. Kafa karışıklığına düşmek, bir şeyi bırakıp başka bir yerden devam etmek gerekiyor. Çok daha fazla ve meraklı okumalar gerekiyor. Biraz yorulmak gerekiyor. Ötekileri bu konuda yormak gerekiyor. Çünkü hepimizin üstüne çok daha yorucu bir gelecek geliyor. Ciddiyim.” İşte, o çok uzun sürecek olan gelecek fırtınasının tam göbeğindeyiz.

Evet. Yine, hâlâ ve her zaman kendimizden başlamamız gerekiyor. Üstteki paragrafı hemen şu anda, dönüp bir daha okuyun. Nakarat gibi değil, kendinizle konuşur gibi okuyun. Lütfen! Etkisini daha iyi hissedeceksiniz.
Yaşamak ömür boyu sürecek bir oyunsa (ki bence öyle) zugzwang hâllerine düşmemek için okuyun. Kazanmak için değil kaybetmemek için...

Ellerinizdeki bu sayı, diğer bütün sayılar gibi özel bir sayı. Sayılası, okunası ve saklanası. Kıymetini bilin diye söylüyorum. Çünkü yazan, çizen, emeği geçen herkes; siz de okuyun, hiçbirimiz kaybetmeyelim, birbirimizi hiç kaybetmeyelim diye kendini yordu. Nedense, aklıma Özer Bal’ın “TEKİL” şiiri geliyor burada; “denizden bir damla / eksilse de olur / eksilmese de, / deniz yine deniz. / ya damla?”

Bu yazıyla sizi satranç ötesi bir sözcük olan zugzwang kavramıyla tanıştırmak istedim. Aralara serpiştirmek istediğim bir sürü daha şey vardı, vazgeçtim. Yani yine tam istediğim gibi olmadı. Zaten başlık dahil tam on bir kere zugzwang demişim. Bu kadar da yeter bari.

Tarkovski’nin sözleriyle ve kalın harflerle bitiriyorum. “Yakınmalar anlamsız ve yararsız. Şimdi, iyice bir düşünerek yaşamaya nasıl devam edeceğimize karar verme zamanı.”

Unutmadan, haberiniz olsun diye söyleyim bu arada, dijital zeytin, peynir, ekmek falan hâlâ üretilemedi. İnovasyon da artık kesmiyor, yeni borç yazıyor. Daha fazla “yemeyin”, bak yoksa gene zugzwang olursunuz ha, ona göre! info@kargamecmua.org