CLAUDE CAHUN - ÖTEKİ BEDENİN İNŞASI
Ezgi Sönmez
Modern Dünya’nın her geçen gün yükselen sosyal, ekonomik sınırlarına ve cinsiyet rollerine meydan okuyan, kimliğiyle dönemin süregiden anlayışlarını ve atmosferini etkileyen, kendisine ait androjen imajı ile alışılmış cinsiyet rollerini sanatsal ve politik göndermelerle ters-düz eden sürrealist fotoğraf sanatçısı Claude Cahun 1. Dünya Savaşı’ndan sonra Paris’te canlanan avangard sanat ve siyaset tarihinde ihmal edilen isimlerden biri.1894 yılında Fransa’nın Nantes kentinde orta sınıf Yahudi bir ailenin kızı olarak Dünya’ya gelen Claude Cahun’un asıl adı Lucy Renee Mathilde Schwob’dur. Claud ünlü sembolist yazar Marcel Schwob’un yeğeni, oryantalist hareketin önemli, entelektüel figürlerinden biri olan David Leon Cahun’un torunudur. Fakat o hem bu akrabalığın, hem de isimle sabitlenen dişil cinsiyet temsilinden kurtulmak için adını değiştirir. Her iki cinsiyet için de kullanılabilen Claude ismi ile, uzak akrabalarına ait Cahun soyadını benimser. Annesinin mental rahatsızlıkları sebebiyle bir süre yatılı okulda okur. Sorbonne’da ise edebiyat ve felsefe eğitimleri alır.12 yaşından itibaren fotoğrafçılığa ve özellikle otoportreye karşı yoğun ilgisi farkedilir. Üvey annesinin kızı Suzanne Mahlarbe’ye âşık olur (Suzanne Mahlarbe de cinsiyet belirtmeyen Marcel Moore adını kullanmaktadır) ve çift 50 yıldan uzun süren yoldaşlıkları boyunca birlikte hapse girmelerine ve idama mahkum edilmelerine sebep olan siyasi eylemlerinin yanı sıra görsel sanatlar ve edebiyat alanlarında da birlikte çalışırlar.
Cahun 1930’da yayınlanan ve sürrealistler tarafından makalelerini ve rüyalarını anlattığı fotomontajlanmış illüstrasyonlarını içeren İnkâr Edilen İtiraflar (Aveux non avenus) başlıklı kitabı sayesinde tanınır. Andre Breton kitabı okuduktan sonra Cahun’u “zamanımızın en nadide ruhlarından biri” olarak kabul eder. Cahun’u yazmaya ve yazdıklarını yayınlamaya motive eden kişilerin başında Andre Breton gelir. Cahun’a yazdığı bir mektubunda “Yazman ve yazdıklarını yayınlaman çok önemli, bunu hiç aklından çıkarma,” demiştir.
Cahun, Paris’te bulunduğu dönemde Georges Bataille ve Andre Breton ile birlikte “Devrimci Yazarlar ve Sanatçılar Birliği”nin militan üyelerinden olmuş ve “Contre Attaque” adlı anti–faşist grubun (1935) kuruluşunda yer almıştır. Kız kardeşi ile birlikte evlerini ortak bir atölye haline getirmişlerdir ve Henri Michaux, Andre Breton gibi isimleri sıklıkla ağırlamış, ortak sanatsal ve siyasi çalışmalarda, eylemlerde bulunmuşlardır.1937’de Cahun ve kızkardeşi Malharbe Almanya’nın işgali bitene kadar Jersey’e yerleşirler ve yoğun bir direniş sergilerler. Anti-nazist el ilanları hazırlarlar. Nazilerin aşağılamalarını ve işledikleri insanlık suçunu anlatan BBC programlarının İngilizce’den Almanca’ya tercümelerini içeren ufak kesitler hazırlarlar. Askeri kamplara ve askeri nizamın var olduğu ortamlara kılık değiştirip girerler ve gizlice buldukları her köşeye, masalara, askerlerin ceplerine hazırladıkları ilanları bırakırlar. Dikkat çekmeden buruşturdukları kağıtları evlerin pencerelerine, arabaların içlerine atarlar. Direnişi ve sanatı birleştirirler, var olan otoriteyi sarsmak için ellerindeki tek güç olan hassas, yaratıcı düşünceyi sonuna kadar kullanırlar.
Fakat 1944 yılında Cahun, tutuklanıp Gestapo tarafından ölüme mahkum edilir. Ölüm cezasının ertelenmesine rağmen hapishanede yaklaşık 1 sene kaldıktan sonra fiziksel ve ruhsal olarak bir daha tam olarak iyileşemez. Sağlığı hapishane koşullarına dayanamaz ve zaten zor olan durumu daha da fenalaşarak 1954’de vefat eder. Eşi, yoldaşı, kızkardeşi Suzanne Malherbe ile St. Brelade’s kilisesine gömülürler.
36 yaşına kadar kendisini fotoğraflayan fakat yaşıyorken oto-portrelerinden sadece biri yayınlanan Cahun diğer pek çok şeyin tarihi gibi sanat tarihinin de erkekler tarafından yazılmış olduğu dönemde yaptığı işlerle çoğu zaman cinsiyetsizliği vurguladı, kimliği inşa edilmiş bir yapı olarak gördü ve sürrealist hareketin getirdiği seksüel, sosyal yapıyı, toplumsal cinsiyet kavramını, kabul edilen normları androjen, melankolik, tekinsiz yaklaşımıyla, fotoğrafı aracı kabul ederek yeniden kurguladı.Cahun öncelikle sürrealistler olmak üzere Paris’in sanat çevresiyle yakın ilişkide olmasına rağmen bulunduğu her ortamda yabancı, öteki olarak kalmaya devam eder. Erkek egemenliğindeki sürrealist grup içinde oldukça aktif yer alan kadınlardan biri olmasına karşın uzun yıllar sanat çevrelerinde göz ardı edilir. Çalışma arkadaşı, yoldaşı ve sevgilisi Marcel Moore 1972’de hayatını kaybettikten sonra Fransız yazar François Leperlier’nin Cahun’un hayatı ve sanatını odak alarak yaptığı kitabı sayesinde Çağdaş Sanat Dünya’sı 1980’lerde Cahun’u yeniden keşfeder. Nantes ve Paris’te açılan kapsamlı sergilerle eserleri görünürlük kazanır, avangard tarihindeki önemi kabul edilir.
Claude Cahun’un eserlerine ilgi duyan kitle onun sanatını gizlenen, mahrem gerçeklerin fotoğraf aracılığı ile yeniden form bulması olarak kabul eder. Cahun’un Paris sürrealist çevresine olan katılımı sayesinde ortam katmanlanmış, çeşitlenmiş ve yeni temsillere öncü olmuştur. Sürrealist gruba üyeliğinin yanı sıra Paris ve Jersey’deki politik faaliyetleri, dönemin avangard dergilerinde yayınlanan makaleleri, fotomontaj ve kolaj çalışmaları, Cindy Sherman’ın otoportrelerinden ya da Orlan’ın suret takıntısından çok önce kimlik kalıplarını yapı söküme uğrattığı çalışmaları avangard sanat tarihinde öncü niteliktedir.
“Havadaki gölgeyi, sudaki izi, göz bebeğindeki serabı takip edeceğim. Benim derdim kendi izimi sürmek.” (Claude Cahun) ezgisonmez233@hotmail.com